AKLÎ DELİL - NAKLÎ DELiL AYRIMI BAĞLAMINDA KUR'AN'IN KONUMU

Ehl-i Sünnet

Kıdemli Üye
Katılım
5 Şub 2011
Mesajlar
3,061
Tepkime puanı
139
Puanları
0
AKLÎ DELİL - NAKLÎ DELİL AYRIMI BAĞLAMINDA KUR'AN'IN KONUMU

Gerek kelâm ilminde gerekse fıkıh usulünde şer'î deliller "naklî delil - aklî delil" şeklinde ikili bir tasnifle ele alınır ve bu tasnifte Kur'an, naklî deliller kapsamında zikredilir. Haddi zâtında bu tasnif ve Kur'an'ın bu tasnifteki konumu doğru olmakla birlikte eksiktir. Bu eksikliği itikada ilişkin meseleler üzerinden ele almaya çalışacağım.

Kur'an'da yer alan âyetlerin inançla ilgili / itikadî bir meselede delil olarak kullanılması iki farklı şekilde söz konusu olabilir:

1. Kur'an'a iman eden kimselere karşı (Kur'an'ın naklî delil olarak kullanımı)

Bu durumda Kur'an âyetinin kendisi nominal olarak [ad belirtilerek], Kur'an'a inanan bir kimseye delil olarak zikredilir. Bu, müslümanlar arası bir tartışmada söz konusu olabilir. Mesela cinlerin var olup olmadığı, meleklerin görevlerinin ne olduğu, âhirette yeniden dirilmenin bedenen olup olmayacağı yönünde müslümanlar arasında bir tartışma yapılırken âyetin bizzat kendisi delil olarak kullanılabilir.

2. Kur'an'a iman etmeyen kimselere karşı (Kur'an'ın aklî delil olarak kullanımı)

Bu durumda Kur'an âyetinin kendisi inanmayan kimseye karşı delil olarak kullanılamaz; çünkü ikna edici olmaz. Ancak Kur'an'da yer alan âyetlerin içindeki aklî istidlal, bunun âyet olduğunu söylemeksizin, âyete referans göstermeksizin kullanılabilir / kullanılmalıdır.

Mesela Allah'ın varlığını inkâr eden bir kimseye karşı "Allah vardır, bak Kur'an'da şu âyette şöyle deniliyor" denilmesi mantıken tutarsızlıktır, totolojidir; çünkü karşımızdaki kişi Allah'ın varlığını kabul etmiyor ki O'nun kitabını karşımızdakine delil olarak sunalım!

Ancak bu kimseye karşı Kur'an'da Allah'ın varlığını ve birliğini ispat sadedinde zikredilen deliller zikredilebilir. Mesela "hiçbir şeyin bir var eden olmaksızın kendiliğinden meydana gelemeyeceği", "yerlerin ve göklerin eşsiz bir düzen içinde varlıklarını sürdürmesi", "canlılar âleminde görülen hârikuladelikler" zikredilebilir.

Âhiretin varlığını inkâr eden kimselere yönelik olarak ölü topraktan bitkinin çıkışı, insanın uyuyup uyanması vb. tabiattaki deliller zikredilebilir. Bütün bu istidlal tarzlarını bizzat Kur'an ortaya koymuştur.

Tarihsel süreçte kelam ilminin önde gelen kimi sîmaları, inançsızlara karşı yürüttükleri mücadelede aklî delillerin kullanılması gerektiğini, naklî delillerin kullanılmaması gerektiğini belirtmişler ancak naklî delillerin içinde yer alan aklî istidlal yöntemini gözden kaçırabilmişlerdir. Mesela Allah'ın varlığını ispat sadedinde Kur'an'ın "kainattaki eşsiz düzen"i esas alan gaye ve nizam delili yerine, Yunan felsefesinden tevarüs edilen hudus ve imkân delillerini kullanmışlar, bu durum ise aslında herkese yönelik olan inanç konularının dar bir kesim ile sınırlı kalmasına sebep olmuştur. Dahası bu tarz felsefî bir etkiyle oluşturulan istidlal yöntemi Kur'an'dakinin aksine anlaşılması güç terimler, mantıkî önermelerle dolmuştur.

SONUÇ

Kur'an âyetlerinin nominal olarak [ad belirtilerek] istidlalde kullanılması farklı bir şey, muhteva olarak kullanılması farklı bir şeydir. Kur'an'ın âyetleri bir meselede nominal olarak kullanıldığında bu âyetler "naklî delil" hüviyetinde kullanılmış olur. Konuyu fıkıh üzerinden örneklendirirsek "yüzü yıkamanın abdestin farzı olduğu" ile ilgili olarak Mâide sûresinin 6. âyetinin delil gösterilmesi durumunda ilgili âyet naklî delil olmuş olur. Ancak bir âyetin doğrudan kendisi değil, âyette yer alan istidlal yöntemi delil olarak kullanılabilir. Bu açıdan bakıldığında Kur'an, aklî istidlalin en önemli delillerini bünyesinde barındırmaktadır. İnsanın aklını, vicdanını ve fıtratını ikna edecek deliller ancak Kur'an'ın ortaya koyduğu muhtevada mevcuttur. Vallahu a'lem.

(Soner Duman /27.Eylül.2017/Çarşamba)
 

Kaptan

Mecra Yazarı
Katılım
9 Ocak 2012
Mesajlar
15,445
Tepkime puanı
1,111
Puanları
0
Konum
Giresun
Nübüvvet döneminin hiçbir merhalesinde akıl-nakil çatıştırılması yaşanmamıştır. Nakil ve akıl birbirini tamamlayan iki unsurdur.

Nakil varsa akıl vardır, akıl varsa nakil vardır. Birinin yokluğu diğerini iptal eder.
 
Üst