AK Parti için yeni bir tuzak olabilir mi?

ismail

Yeni
Katılım
3 Mar 2007
Mesajlar
20,475
Tepkime puanı
2,063
Puanları
0
Yaş
45
Prof. Osman ÖZSOY
'RP ve FP türbanı savundukları için kapatıldı. AK Parti kapatma davası da hakeze..." diyen Bülent Arınç'ın sözlerinin üzerinden 2 hafta geçmedi. Ankara bugünlerde yine hareketli. Oyun içinde oyun mu var?


Başbakan Yardımcısı Sayın Bülent Arınç, başörtüsü sorununun çözümü konusunda partiler düzeyinde umut belirtilerinin oldukça yoğunlaştığı günlerde, yani iki hafta kadar önce (6 Ekim’de), şöyle demişti:
“Refah Partisi ve Fazilet Partisi türbanı savundukları için kapatıldı. AK Parti hakkında açılan kapatma davasında da temel gerekçe, başörtüsüydü.”
Sayın Arınç sözlerini şöyle sürdürmüştü:
“İçinde türbanın t’si olmamasına karşın Anayasa Mahkemesi bu yasayı iptal etti ve hemen ardından partimiz hakkında kapatma davası açtı. Ancak MHP için böyle bir durum söz konusu olmadı.”
Böyle bir endişe taşıyıp taşımadıklarını bilmiyorum ama, nedendir bilinmez, MHP başörtüsü sorununun çözümü konusunda bu defa bir adım geriden geliyor.
MHP lideri Devlet Bahçeli, AK Parti ve CHP’nin getireceği öneriyi destekleyeceklerini açıklıyor. İlk hamle onlardan gelsin istiyor. Bu hafif çekingenliğin, ‘yasayı çıkarmaya zaten bizim milletvekili sayımız yetmez, doğal olarak öneriyi siz getirmelisiniz’ düşüncesinden kaynaklandığını sanmıyorum.
Öyle olsa, Başbakan Erdoğan 14 Ocak 2008’de ta İspanya’dan, “Velev ki bir siyasi simge olarak taktığını düşünün. Bunu suç kabul edebilir misiniz” dediğinde, “haydi kaldıralım yasağı” açık vaadi ile, AK Parti hükümetini geri adım atamayacak bir duruma sevk etmezdi.
O kadar ki, Başbakan Erdoğan Ankara’ya döner dönmez daha havaalanında, “Biz bu noktada varız. Milliyetçi Hareket Partisi ben de varım diyor. Mesele yok... CHP yoksa yok. MHP ile yola devam ederiz” demek zorunda kalmazdı.
Nitekim hızlıca hazırlanan değişik teklifi, 411 milletvekilinin desteği ile Meclis’ten geçti. CHP oylamaya katılmadı. CHP Anayasa Mahkemesi’ne gitti ve iptal ettirdi.
Aradan bir ay geçmeden, AK Parti hakkında kapatma davası açıldı.
MHP hükümeti sıkıştırmaya yönelik o adımı atarken sürecin o noktaya geleceğini biliyor muydu, bilemem.
“411 el kaosa kalktı” diye manşet atanlar, bu yönde manşet atmaları yönünde yönlendirilmişler miydi, onu da bilemem...
‘Ülkede irtica tehdidi var’ yalanı ile MGK toplantılarında yıllar yılı konuyu müzakere edenler, buna kanıt olarak büyük ölçüde kendi servis ettikleri yalan haberleri dosyalarak toplantılara katıldılar. Hakeza, parti kapatma davaları da gazete ve Google küpürlerine dayandırıldı büyük ölçüde. Çoğunun yalan haber olduğu anlaşıldı ama, ellerini oğuşturarak mukadder sonu hazırlamakta beis görmediler.
12 Eylül’de gerçekleşen Anayasa değişikliği demokratik bir iklim oluşturdu. Anayasa Mahkemesi (AYM) ve HSYK’ya yeni üye seçimleri yapıldı. Kendilerini tanımıyorum ama, kimbilir belki de daha sağduyulu, daha demokrat üyeler seçildi.
Ülkeye sihirli değnek mi değdi, bu kadar kolay mı?
Buna rağmen, statükonun bu kadar kolay pes edeceğinden emin değilim.
AYM Başkanı Haşim Kılıç, muhteşem sosyolojik bir tespitle, statükonun kibirli aktörlerinden söz etti. Halka tepeden baktıklarını ve millet iradesini önemsemediklerinin altını çizdi.
Statükonun kibirli aktörlerinin, 12 Eylül’den bu yana geçen süre içinde ciddi bir zihniyet değişimine uğradıklarını düşünmüyorum. Yelkenleri suya indirerek demokratik nizama pek de kolay ram olacaklarına ihtimal vermiyorum.
Vuruşarak çekileceklerdir. Mevzilendikleri noktaları millet iradesine rağmen kolayca terk etmeyeceklerdir. Oyun içinde oyun kuracaklardır. Konumlarını kaybetmeyi tüm dünya saltanatını kaybetmeye eşdeğer tutacaklardır.
Bu nedenle ben, herşeye rağmen yine de adımların dikkatli atılması gerektiğini düşünüyorum.
CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nun başörtüsü konusunda en umut verici sözleri sarf ettiği, hatta Başbakan Erdoğan ile sorunun çözümü konusunda bir otelde kısa bir görüşme yaptıkları günlerde, Bugün TV’de (29 Eylül’de) katıldığım bir programda, başörtüsü sorunu eğer bir yasa değişikliği ile çözülecekse, kesinlikle teklif metninde AK Partili üyelerin imzası olmaması gerektiğini, diğer partilerin getireceği teklife AK Parti grubunun oylamada destek vermesinin daha yerinde olacağının altını çizdim. Hala aynı düşüncedeyim.
Eğer olacaksa bu kadim sorunun çözülmesinin bir siyasi rantı, varsın muhalefet partileri, “başörtüsü sorununu biz çözdük” diye meydan meydan dolaşsınlar.
Bu yorumları AK Parti’nin aleyhine olabilecek gelişmeleri önleme sadedinde falan yazmıyorum. Beni tanıyanlar bilir, partiler öyle çok da umurumda değildir. Partilere değil, ülkeyi ayağa kaldıracak projelere karşı güçlü bir aidiyet duygusu hissederim. Onu desteklerim. A partisi gider B partisi gelir. Ben işin orasında değilim. Ben içinde yaşadığım ülkenin istikrarını, aydınlık geleceğe emin adımlarla güven içinde gitmesi gerektiğinin heyecanı ve düşüncesi içindeyim.
Kendi çıkarlarından bir adım geri atmamak için, koca ülkeyi yangın yerine çevirmekte beis görmeyen fesat insanlar güruhu olduğundan adım gibi eminim. Dün öyleydi, bugün de öyle. Kaldı ki, kıyamete kadar bu tip insanlar zaten hep olacaktır. Mesele onlara koz vermemekte.
Kaldı ki, yükselişe geçmiş Türkiye’yi geriye götürmek için, dış çevreler de içerideki uzantıları vasıtasıyla oyunlarına hız vereceklerdir. Bu ülkede oyun asla bitmez.
Başbakan Erdoğan’ın “Partileri dinleyin, uzlaşma yolu aransın. Çözüm için elimizden geleni yapalım” talimatı çerçevesinde harekete geçen AK Parti grup yetkilileri, bugünden itibaren Meclis’te grubu bulunan diğer partilerin temsilcileri ile görüşecekler.
Siyasi iklim elverişli gibi görünse de, temkinki olunmasını ve akıllı adımlar atılmasını öneriyorum.
İlkokul talebelerinin bile bildiği açık Anayasa hükmüne rağmen, Cumhurbaşkanı Gül hakkında dava açmayı hukuk anlayışına sığdıran insanların bulunduğu ülkeden söz ediyoruz.
Çankaya’ya Sayın Abdullah Gül seçildiği halde, sanki eşi Hayrunnisa Gül Hanımefendi seçilmiş gibi (velev ki o seçilmiş olsun), örtüsünü bahane ederek Çankaya’ya çıkmamayı tartışan demokrasi fukarası zavallıların yaşadığı bir ülkeden bahsediyoruz.
Bunların ipiyle asla kuyuya inilmez.
Daha ne yazılabilir ki, aklınıza başka birşey geliyor mu?
Prof. Dr. Osman ÖZSOY – HABER 7
 
K

Kaçak

Guest
Bir "için" ne kadar anlam değiştiriyormuş meğer ..
Farketmemiştim ...
AKP için yeni bir tuzak olabilir mi ? ile ...
AKP yeni bir tuzak olabilir mi ? arasında epey bir fark var ...
Bugünlerde gene dönekliğim tutdu , içinsiz cümleler okumaya başladım heryerde ...
Hayırlısı bakalım ...
 

Duha

Profesör
Katılım
13 Ocak 2007
Mesajlar
794
Tepkime puanı
34
Puanları
0
Web sitesi
www.risaletalim.com
"Olabilir mi?" demek hatadır. Elbette tuzak var.

Ancak, AKP bazı şeylerden ters ders alıyor.

"Sonum Menderesi, Özal gibi olacak" diyor.

Siyaset dürbünü ile bakarsan, bu iki Zat statükonun aleyhine işledikleri için cezalandırıldılar.

Kader-i İlahiye bakarsan zalimeden korktukları için cezalandırıldılar.

Mesela, Rahmetli Menderes'in korkak tavrı zalimi azdırdı. Zalim korku ile beslendiği için güçlendi. Güç bulan zalimler darbe yapıp, idam etti. Keza Özal'da öyle.

Evet, AKP eğer korktuğu için bazı mecbur olduğu şeyleri yapmaz ise sonu onlar gibi olacak. Onlar zannediyor ki, yaparsak sonumuz öyle olacak.

Yukardaki işgüzar yazar, aslında AKP'yi korkutmak isteyen zalimlerin değirmenine su taşıyor.

Evet, AKP'ye tuzak kuruluyor. O tuzak şudur:

"Eğer hürriyetler konusunda adım atarsanız sonunu Menderes ve Özal gibi olacak"


Oysa Allah hürriyetleri tesis etmezlerse sonlarını onlar gibi edecek.

Eğer iman ediyorlarsa anlarlar.

***

AKP iktidarını kayebedecek diye bazı haklarından feragat eden ve onlardan istemeyen kişiler aslında AKP'nin sonunu hazırlamaktadır.

Ben gibiler AKP'nin güçlü olup uzun müddet iktidarda kalacak reçetleri sunmaktadır.

Dini cepheden vaziyet böyle.

Siyasete dalanlar, her şeyi siyaset ekseninde değerlendirenler bunu anlamaz
 
Üst