Aile içi iletişimde vücut dili

ziruh

Kıdemli Üye
Katılım
22 Kas 2007
Mesajlar
5,245
Tepkime puanı
1,279
Puanları
0
Aile içi iletişimde vücut dilinin büyük önemi vardır. İletişi engelleyen sebepleri ortadan kaldırmadığımız sürece boşa kürek çekeriz. Emir cümleleri¸ korkutmak¸ sadece öğüt vermek¸ yargılamak¸ suçlamak¸ eleştirmek¸ aşağılamak¸ lakap takmak¸ sorgulamak¸ konuyu saptırmak¸ alay etmek¸ sınamak iletişimi engeller. Bunlar yapıldığı zaman iletişim engellendiği gibi çocuğun kişiliği de zarar görür. Birçok olumsuz sonuçlar ortaya çıkar. Çocuk kavgacı olur ve saldırganlaşır¸ savunmaya geçer¸ kızar¸ küser¸ güven duygusu zayıflar¸ sevilmediği duygusuna kapılır.

Pestallozi: “Temelinde sevgi olan hiçbir eğitim başarısızlığa uğramaz.” diyor. Sağlıksız ailelerde sevgisizlik¸ iletişimsizlik yanında bir takım gizli kurallar vardır ki bunları kısaca şöylece özetlemek mümkündür. Sürekli olarak sıkı bir takip¸ her şeyin en iyisinin yapılmasını istemek¸ suçlama¸ konuşma yasağının aşırı şekilde uygulanması fayda yerine zarar verebilir.

Anne-babalar iyi bir dinleyici olmak zorundadır. Etkili bir dinleme birçok sorunu yok eder. Etkin dinlemenin en uygun zamanı çocuğun sorunu olduğunu gösterdiği andır. Dinlenilerek sorunlarına çözüm bulunan çocuklar kendilerine daha çok güvenir ve daha güçlü olurlar. Kişiler sorunlarda çözüm önerilerine açık olmalı¸ birbirini anlama konusunda ortak hareket etmelidir. Anne-babalar gençleri¸ gençlerde anne-babalarını önyargısız bir şekilde dinlerlerse¸ birbirlerini anlamaya çalışırlarsa konuşulanlar ortak bir dile dönüşecek ve sorunlar kolaylıkla çözülecektir.

Öncelikle çocuğumuzu çok iyi tanımamız¸ özelliklerini bilmemiz gerekmektedir. Çocuk psikolojisi adına merak edilen her şeyi anne-babanın bilmesi gerekir. Çocuk eğitiminin alfabesi sevgidir. Sevgiyi en iyi bir şekilde kullanmadan eğitimden bir sonuç almamız¸ başarılı olmamız mümkün değildir.

Anne-baba çocuk ilişkilerinde çok dikkat edilmesi gereken noktaların olduğu unutulmamalıdır. İnsanda önemli bir güç olduğunu bilen bir aile¸ çocuğundaki bu gücü görür¸ bunun kendi özel beceri ve eğilimleriyle dünyaya geldiğini bilir. Önemli olan anne-babaların bu becerileri anlayıp¸ geliştirmesidir.

Bu becerileri anlamak ve yardımcı olmak için ailenin iyi bir gözlemci olması gerekir. Çocuğun gelişmesine en uygun ortam hazırlanmalıdır. Çocuk kendi kişilik ve yeteneklerinin desteklendiğini görürse kendini özel hissederek büyür¸ kendine olan güveni artar¸ güçlü ve mutlu olur.

Çocuğunu iyi tanıyamayan anne-babaların çocuğunu kendi istedikleri kalıba sokmaya çalışması yanlışların en başında gelmektedir. Anne-baba tüm kararlarında ve davranışlarında dengeli ve tutarlı olmak zorundadır. Her çocuğun kişiliğinin¸ zihnî ve bedensel yeteneklerinin farklı olduğu unutulmamalıdır. Ailede herkes birbirine güvenmelidir. Şikâyet mekanizması işlememelidir. Anne ve baba davranışlarında çocuklarına örnek olmalıdır. Aileler çocuklarından yaşına ve zihnî potansiyeline göre başarı beklemeli¸ başkalarıyla asla kıyaslamamalıdır. Evimizi¸ çocuğumuzun kişiliğini ve becerilerini geliştirebilecek özgür bir ortam haline getirmeliyiz.

Tatlı sert olmak¸ baskı yapmadan¸ korkutmadan¸ daha çok anlayış ve paylaşmanın çocuğun davranışlarının üzerinde etkisi olduğu unutulmamalıdır. Korku doğuran¸ kin ve nefret uyandıran davranışlardan kaçınmalı¸ haklı istekler yerine getirilmelidir. Kurallar kesin ve net söylenmeli¸ hoşlanılmayan davranışı hakkında sabır ile bilgilendirme yapılıp¸ çocuk ikna edilmelidir. Çocuk davranışlarının¸ yaramazlığının da sonuçlarına katlanmalıdır. Hatasını düzeltme fırsatı verilmelidir.

Sevgi ve ilgi azlığı¸ çocuklarda çalma ve aşırı hareketliliğe sebep olmaktadır. Ailelerin çocuklara ilgisi başarıyı artırmaktadır. Ailelerin öğrenci üzerinde doğrudan etkisi vardır. İlgi gösteren aile ile ilgi göstermeyen aile arasında önemli farklar vardır. İlgiyi dengeli tutmak zorundayız. Aşırı ilgi veya ilgisizlik olumsuz sonuçlar doğurur. Çocuklara destek olunmalı¸ güzel örnekler gösterilmelidir. Kıyaslamadan¸ yapabilecekleri işleri istemeliyiz.

Annelerin işlerini planlamaları¸ güne erken başlamaları¸ zamanı verimli kullanmaları ve çocukların eğitimi ile daha yakından ilgilenmeleri çok önemlidir. Babanın eve geliş saatlerinin erken olması¸ en azından hafta sonlarını ailece geçirmeleri özellikle erkek çocuklarının eğitimi için son derece önemlidir. Çocuğun konuşmasını istemediğimiz küfür¸ kötü söz¸ yapması hoş karşılanmayan davranışlar¸ tükürmek¸ el kol hareketleri vb. gibi görmezlikten gelmek yerine kesin bir dille¸ bu yaptıklarının hiç yakışmadığını¸ onu çirkinleştirdiğini ikna ederek anlatmalıdır. Uyarı ve ikazlar devam etmelidir.

Ceza¸ eğitimde önemli bir yere sahiptir. Ancak ödülün¸ istenilen davranışların kazanılmasında¸ cezadan daha etkili olduğu bilinmektedir. Ödül¸ ne sık verilerek doyumsuzluğa neden olacak¸ ne de isteksizlik doğurtacak kadar az verilecektir. En iyisi beklenilmeyen zamanlarda çocuğun yaptığı iyi iş karşılığında verilmelidir. Ceza asla dayak¸ tehdit¸ korkutma olmamalı¸ örneğin oyun saatini iptal etme¸ sevdiği şeyden mahrum etme tarzında olmalıdır. Üstün zekâlı çocukların eğitiminde ikna metodu daha sık kullanılmalıdır. Çocuklarımızla aramızda oluşan problemlerin temelinde¸ çocuğumuza karşı uyguladığımız yanlış davranışlarımız ve hatalı yaklaşımlarımız olduğunu unutmayalım. Küçük yaşlardan itibaren çocuklarımızın duygu ve düşüncelerini önemsediğimizde ileride karşımıza çıkacak olan problemleri önceden çözmüş oluruz. Eğer çocuk küçük yaşlarda anlamaya çalışılmaz¸ değer verilmezse kendine güvenemeyen¸ kaygılı¸ içine kapalı biri olur çıkar. Çocuk gençlik döneminde kendini ispatlamaya çalışırken gerek ailesi gerekse de toplumca hoş karşılanmayan davranışlar sergileyecektir. Böyle olmasını istemeyenler önceden tedbirleri almak zorundadır.

Çocuklar anne-babalarıyla ilgili değişik yaşlarda değişik düşüncede olurlar. Bu da yaşlarının bir gereğidir. Okul öncesi eğitimdeki çocuğun gözünde anne-baba her şeyi bilendir. İlköğretime başlayınca bu düşünce biraz değişir ve “Annem-Babam çok şey bilir”e dönüşür. Ortaöğretimde “Ben de onlar kadar biliyorum” Yaş yirmilere gelince “Fazla bir bilgileri de yok” Otuzlu yaşlarda “Fikirlerini sorsam iyi olur” Kırklı yaşlarda “Bazı şeyleri biliyorlardı” olur. Yaş kemale ermeye başlayınca tekrar eski düşüncelere dönüş olur ve “Onlar her şeyi biliyor” yaş daha da ilerleyince “Ah! Anam-babam hayatta olsalar da onlara sorsaydım” demeye başlarlar.

Ali Özkanlı

SOMUNCU BABA DERGİSİ - MAYIS 2008 – 91. SAYI
 
Üst