Ahmet Öz / Kur'anın Önerdiği Vasat Ümmet

ismail

Yeni
Katılım
3 Mar 2007
Mesajlar
20,475
Tepkime puanı
2,063
Puanları
0
Yaş
45
117431.jpg


Şubat 2011

Kâinatta var olan her şeyi belli bir ölçü ve denge içerisinde yaratan yüce Allah, insanoğlunun bu dengeyi korumasını ve buradaki düzeni örnek almasını istemektedir. Bu yüzden Allah, bu ümmeti “vasat ümmet” olarak nitelemiştir.

Vasat ümmet, vasat insanlardan oluşur. Allah'ın insanlara hayat rehberi olarak gönderdiği Kur'an-ı Kerim, “vasat” olmayı önerirken, günümüzde bazı insanların gerek sosyal yaşantılarında gerekse inanç, anlayış ve davranışlarında ölçüyü kaçırarak aşırılığa düştükleri görülmektedir.

Bu çalışmada vasat insanlardan oluşan vasat bir toplumun genel özellikleri verildi. Burada özellikle İslâm ümmetinin temel ahlaki esasları tespit edilmiş ve Kur'an'ın bu konuda ortaya koyduğu ahlâki ilkeler ve sosyal kurallar ortaya konularak bunlara uymanın gerekliliği ifade edilmiştir.

Ayrıca Allah'ın bize önerdiği vasat ümmeti oluşturmanın gereği ve bu toplumun nasıl oluşturulabileceği konusu üzerinde de durulmuştur. Bu konuda Hz. Peygamber'in oluşturduğu örnek İslâm toplumu incelenerek, bu toplumun temel öğeleri tespit edilmiştir.
 

ismail

Yeni
Katılım
3 Mar 2007
Mesajlar
20,475
Tepkime puanı
2,063
Puanları
0
Yaş
45
'Sapmanın hesabını Allah'a veremeyiz'


Yrd. Doç. Dr. Ahmet Öz: Biz, insanları hidayete ulaştırmak için çaba sarf etmeliyiz. Eğer bizim, İslam adına yaptığımız yanlış bir hareket, insanları İslam'dan uzaklaştırıyorsa, Yüce Allah'a bunun hesabını veremeyiz.

Metin Aydost'un röportajı
"Vasat" kelimesi Kur'an'da hangi anlamda kullanılıyor? Bugünkü Türkçe'deki kullanımıyla Kur'an'daki kullanımı örtüşüyor mu?
Kur'an-ı Kerim'de vasat kelimesi, Türkçe'de kullanıldığı anlamda değil, genel olarak dengeli, ölçülü, aşırlığa kaçmayan, ifrat ve tefritten uzak, ideal insanı nitelemek için kullanılmaktadır. Türkçe'de ise, ne iyi ne kötü, orta halli insan için, "vasat insan" veya ne çok başarılı ne de tamamen başarısız öğrenci için "vasat öğrenci" tabiri kullanılır. Yani Kur'an'daki kullanımıyla alakası yoktur.
Yüce Allah Kur'an-ı Kerim'de Hz. Muhammed (sav)'in ümmeti olan bizleri "vasat ümmet" olarak nitelemektedir. "İşte sizin insanlığa şahitler olmanız, Resul'ün de size şahit olması için sizi vasat bir ümmet kıldık." (Bakara, 143)
Sevgili Peygamberimiz Hz. Muhammed de bu vasat ümmeti oluşturmuş, dünyaya örnek olan bu ümmete, Asr-ı Saadet'i yaşatmıştır.
Bu tanımdan hareketle "vasat ümmet "i nasıl tarif edebiliriz?
Bu konuda geniş bir tarif yapılabilir, ancak kısaca ifade etmek gerekirse; Kur'an-ı Kerim'i bize uygulayarak öğreten Resulullah'ın örnek yaşantısını model alan, onun kutlu yolundan giden bir toplum "vasat ümmet"tir. Çünkü yüce Allah'ın yukarıda zikrettiğimiz ayet-i kerimesinde ifade ettiği, "vasat ümmet" aynı zamanda örnek islam toplumudur. Bu toplum Kur'an'ı okuyan, onu Resulullah'ın uygulamaları çerçevesinde yorumlayıp yaşantısına aksettiren, ifrat ve tefritten uzak bir toplumdur. Yani Resulullah'ın hayatındaki uygulamalarını iyi niyetle de olsa arttırmayan veya olması gereken en alt limitin de altına düşürmeyen, dengeyi koruyan bir toplumdur.
Hz. Peygamber, ashabından bazılarının gündüzleri oruçlu bulunup, geceleri hiç uyumayıp Allah'a ibadet etmek, et ve yağ yemeyip kadınlara da yaklaşmamak için yemin ettiklerini duyduğunda, onları bu tür uygulamalardan men etmiş ve bir hutbe irâd ederek şöyle buyurmuştur: "Bana böyle şeyler emredilmiş değildir. Nefsinizin de üzerinizde hakkı vardır. Bu yüzden oruç da tutun, yiyin de. Geceleri ibadet ettiğiniz gibi uyuyun da. Ben bazı günler oruç tutarım, bazı günler tutmam; et de yerim, yağ da, (benim sünnetim budur), benim sünnetimi beğenmeyen benden değildir." (Buhari, Nikâh, 1)
Yukarıdaki örnekte de olduğu gibi Resulullah, ümmetinin kendi uyguladığı dini davranışların iyi niyetle de olsa ilerisine giderek aşırılığa yönelmesini istememiştir. Sonuç olarak hiç bir insanın, kendi kafasına göre, dini konularda eksiltme ya da fazlalaştırma hakkı yoktur.
En önemli husus inançta vasat- lığı sağlamak olmalı. Hıristiyanlar, Yahudiler ve bazı fırkalar Allah'ı birleme veya onu bazı sıfatlardan tenzih etme noktasında sapkınlık içerisindeler. Bunun da ötesinde İslam dairesi içerisindeki bazı fraksiyonlar da Allah'ın sıfatları hu-susunda aşırılığa kayabilmişler, tnanç meselesinde vasatlık nasıl sağlanır?
Dinin temeli inançtır. Eğer inancımız sağlam olmazsa ibadetlerin bir anlamı olmaz. Bu yüzden inanç konusunda da vasat olmalıyız. Eğer inandığımız Allah; hep acıyan, affeden, hiç kızmayan, cezalandırmayan bir ilah ise, bu tanım, Kur'an'daki Allah tanımına uyma-maktadır.
Çünkü Allah Kur'an'da, hem affedici oluşundan ve cennetten, hem de cezalandırıcı olduğundan ve cehennemden bahsetmiştir. Yani Allah'ı Kur'an'daki tanımlamasıyla ve Resu- lullah'ın açıklamalarıyla tanıyıp ona göre davranmalıyız.
Peygamber inancımız da vasat olmalı. Yani ne Hıristiyanların Hz. İsa'yı ilahlaştırdıgı gibi O'nu insanüstü görüp ilahlaştırmalı, ne de O'nu sıradan bir insan gibi görüp misyonunu bir postacı konumuna düşürmeliyiz. O'nun beşeri yönden bizim gibi bir insan olduğunu, ancak Allah'tan aldığı vahyi bize uygulayarak öğreten bir misyona sahip olduğunu unutmamalıyız. Eğer bunun dışında, O'nu öveceğiz diye ilahlaştınrsak, O'nu örnek almamız mümkün olmaz.
Melek inancı, ahiret inancı ve kader inancı gibi temel inanç esaslarında da Kur'an'm bize çizdiği temel çerçevede ve Resulullah'm uygulamalarını ölçü almalıyız. Bu konularla ilgili örnekler ve açıklamalar için, kitabımızın ilgili bölümlerine bakılabilir.
İbadetlerde de orta yoldan uzak-laşan örneklere rastlıyoruz. Hz. Peygamber'in ibadete yaklaşımı nasıldı?
Hz. Peygamber, ibadetler konusunda da vasat olmamızı istemiş, sahabelerinden aşırılığa yönelen insanları da uyarmıştır. Resulullah bir hadis-i şerifinde şöyle buyurmuştur: "Din kolaylıktır. Hiçbir kimse yoktur ki, din hususunda (amellerim eksiksiz olsun diye) kendini zorlasın da din, ona
Kur'an-i Kerim'i bize uygulayarak öğreten Resulullah'm örnek yaşantısını model alan, onun kutlu yolundan giden, ifrat ve tefritten uzak bir toplum "vasat iimmeftir.​
galebe etmesin (yani ezilip tamamen amelden kesilmesin). Öyleyse orta bir yol tutun, ona yaklaşın, sevinin. Sabah, akşam ve gecenin bir kısmında yardım isteyin." (Buhari, iman, 29)
Peygamberimiz döneminde, sahabeden bazı kişilerin de ibadette aşırılığa meylettiklerini, Peygamberimizin ise bunları uyardığını görmekteyiz. Örneğin, Osman b. Maz'un (ö.624) hakkındaki rivayetler, onun kendisini gece ve gündüz tamamen ibadete verme eğilimi içinde olduğunu göstermektedir. O, bu niyetle Hz. Peygamberden izin isteyerek bekârlığı tercih etmek, nefis ve şehvet duygularını tamamen yok etmek istemişse de Peygamberimiz buna müsaade etmemiştir.
Bu hadiseyi gören ve nakleden Sa'd b. Ebi Vakkâs (ö.675), rivayetine şunu ilave ediyor: "Eğer Peygamber onun için te- bettüle, yani kadınlarla ilişkiyi tamamen kesmesine ve böylece dünyadan el etek çekmesine izin buyursa idi, biz de hadım olurduk." (Buhari, Nikâh, 8) Aslında Osman b. Maz'un'un bu ruhbanlık ve tebettül eğilimi daha başlangıçtan itibaren mevcuttu. Onun, içinde oturup ibadet edeceği özel bir ev yaptığı haberi Resulullah'm kulağına gelince, derhal onun yanına gitmiş, içinde bulunduğu evin kapısının iki yan dilmelerini tutarak, iki veya üç defa şöyle buyurmuştur: "Ya Osman! Şüphesiz ki Allah beni ruhbanlıkla göndermedi ve Allah katında dinin en hayırlı ve makbulü, baştanbaşa kolaylık olan islâm dinidir." (Buhari, Nikâh, 2)
Günümüzde de benzeri ifrat ve tefrit durumlarına rastlamaktayız. Bunları nasıl değerlendiriyorsunuz?
Günümüzde de din adına iyi niyetle yapılan bidat ve hurafeler bazen sünnet olarak tanımlanmakta, bazen de nafile olan bir ibadet, farzmış gibi kabul edilip uygulanması konusunda dayatmalarda bulunulmaktadır. Örneğin üç aylarda nafile oruç tutmak Resulullah'm bir sünnetidir. Ancak Resulullah üç ayları hiçbir zaman hiç ara vermeden oruçlu geçirmemiştir. Bazen günlerce oruç tutmuş, sahabeleri sanki hiç ara vermeyecek diye düşünmüşler, bazen de günlerce oruçsuz geçirmiştir. Pazartesi ve perşembe günleri genellikle oruçlu geçirmiş ve çok oruç tutmak isteyen sahabelerine de Hz. Da- vut'un orucu gibi bir gün tutup bir gün iftar etmelerini önermiştir. Buna rağ-men, günümüzde bazı Müslüman çevreler tarafından, üç ayların tamamını oruçlu geçirmek sünnet gibi kabul edilmiş ve din adına bir bidat ortaya konulmuştur. Oysa sevgili Peygamberimiz "Sonradan din adına ortaya çıkan her şey bidattir, her bidat sapıklıktır ve her sapıklık insanı ateşe sürükler" buyurmuşlardır. (Müslim, Cuma, 43)
Diğer bir örnek ise, sünnet olan teravih namazının farz gibi kabul edilmesidir. Bazı insanlar beş vakit farz namazı kılmazken teravihleri kaçırmamaktadırlar. Yine bazı Müslüman çevreler, sakal bırakmayı, cübbe ve şalvar giyip sarık sarmayı farz gibi kabul edip, etraflarındaki insanlara bunu dayat-maktadırlar. Bu tür davranışlar, başta zararsız gibi görünse de, islam'ın, diğer insanlar tarafından yanlış tanınmasına sebebiyet vereceği için, sakıncalıdır. Biz, insanları hidayete ulaştırmak için çaba sarf etmeliyiz. Eğer bizim, islam adına yaptığımız yanlış bir hareket, insanları islam'dan uzaklaş- tırıyorsa, Yüce Allah'a bunun hesabını veremeyiz.
Konu ile ilgili daha birçok örnek verilebilir. Ancak fazla uzatmamak için bu kadarıyla yetinelim.
İslam'ın ekonomik meselelere yaklaşımı nasıl? Bir yandan bireyci liberalizm diğer yandan toplumcu sosyalizm karşısında vasat iktisadi tutum nasıl ortaya konabilir?
islam, hayatımızın her alanında olduğu gibi, iktisat konusunda da başlı başına prensipler ortaya



koymuştur. Bugün eğer dünyada uygulanan iktisadi sistemler islam'ın prensiplerine uygun olsaydı, dünyada aç, ezilen ve sömürülen bir sınıf olmaz, en azından fakir de olsa hayat standardını yakalamış insanlar olurdu. Oysa günümüzdeki beşeri sistemlerin ortaya koyduğu ekonomik anlayışların hiçbirisi, insanları ezilmekten ve sömürülmekten kurtarmıyor, aksine sosyal adalet sağ-layacağım iddiasında bulunan sistemler, toplumu iki temel sınıfa ayırarak alt sınıfı sürekli eziyor. Diğer taraftan kapitalist anlayış ise, zenginleri daha zengin fakiri daha fakir yapan ve parayı ilahlaştıran sistemdir. islam'ın ortaya koyduğu ekonomik sistemde, Yüce Allah zekât ve sadakayı emrederek, fakirleri ezilmekten kurtarıyor. İslam toplumunda fakir insanlar vardır ve toplumsal denge açısından da olması zorunludur. Yüce Allah şöyle buyurur: "Allah rızık hakkında bir kısmınızı bir kısmınızdan üstün kıldı." (Nahl, 71)
Yine Allah bundaki hikmeti de şu ayetleri ile açıklamaktadır: "Ey müminler, Allah O'dur ki, sizi yeıyüzünüri halifeleri yaptı ve derecelerle kiminizi kiminizin üstüne çıkardı. Bunun hik-meti ise, sizi size verdiği şeylerde imtihan etmek içindir." (En'âm, 165)
"Rabbinin rahmetini onlar mı bölüyorlar? Onların bu dünya hayatındaki geçim rızıklarını aralarında biz böldük. Bir kısmını da derecelerle diğerlerinin üstüne çıkardık ki, bir kısmı bir kısmını tutup çalıştırsın..." (Zuhruf, 32)
Eğer insanlar birbirlerinin işinde çalışmamış olsaydı, sosyal yaşamın devam etmesi için gerekli olan birçok işi yapacak insan bulunamazdı ve kimse kimsenin işini görmezdi. Herkesin zengin olduğu bir toplumda, zor kabul edilen meslekleri icra edecek insan bulunamayacağı için, toplumun sosyal dengesi bozulurdu.
Peki, Kur'an da önerilen vasat ümmetin özellikleri nelerdir?
Çok geniş bir konu, ancak özetle ifade edersek; tevhid inancının gereği olarak islam'ın temel prensiplerini yerine getiren, Sevgili Peygamberimiz Hz. Mu- hammed'i örnek alan, O'nun yaşadığı gibi islam'ı yaşamaya çalışan bireylerden oluşmuş bir toplumdur. Aynı za-manda, düşünce ve inanç özgürlüğünün olduğu, insanların birbirine hoşgörüyle yaklaştığı, iyiliğin yaygınlaştırılıp kötülüğün ortadan kaldırılmaya çalışıldığı, yardımlaşmanın olduğu, israfın olmadığı, kısacası adaletin hâkim olduğu ve insanların güven içinde yaşadığı bir toplum, vasat ümmettir.
Bugünkü toplumsal yapımıza bakıldığında vasat bir ümmet, vasat bir toplum olduğumuz söylenebilir mi?
Keşke bu soruya evet diyebilseydim. Bugün birçok alanda aşırılıklar içindeyiz. Bazen ifrata bazen de tefrite kaçan davranışlar sergilemekteyiz. Buna rağmen ümit ediyorum ki, Müslüman toplum olarak, vasat ümmeti oluşturma gayreti içindeyiz.
Vasat bir ümmet olmak için neler yapılmalı?
Vasat ümmet olabilmemiz için, hayat ölçümüz Kur'an ve örneğimiz Re- sulullah olmalı. O'nun yaşadığı gibi islam'ı yaşamaya çalışmalıyız. Dinin temel kaynağını doğru anlayıp, Resu- lullah'ın uygulamalarını ve sünnetini kendimize şiar edinmeliyiz, ifrat ve tefritten uzak, adaletli ve ölçülü hareket eden, hikmeti yakalamayı hedefleyen Müslümanlar olmalıyız.
Vasat olmayı engelleyen faktörler nelerdir?
Aslında hayatımızda, Islami ölçülere uymayan her şey, bizi vasat olmaktan uzaklaştırmaktadır. Eğer biz, Allah'ın emirleri yerine, şeytanın vesveselerine uyuyorsak, vasat ümmet olamayız. Resulullah'ın uygulamalarını ve sünnetini göz ardı eder, kendimize başka örnekler seçersek, vasat olamayız. Sünneti terk edip din adına bidat ve hurafelere dalarsak ya da din adına aşırılıklara gidersek vasat olamayız. Oysa biz vasat olmanın Resulullah'ın yolundan gitmek olduğunu çok iyi biliriz. Allah bizleri her konuda ifrat ve tefritten uzak bir şekilde, kendisine kul, Resulü'ne ümmet eylesin, amin.
Özgür İrade Dergisi'nin Mart 2011 sayısından alıntılanmıştır...
 
Üst