Ah Güzel İstanbul!

Meryem

Komplike
Katılım
6 Tem 2006
Mesajlar
15,309
Tepkime puanı
759
Puanları
0
Yaş
37
Konum
İstanbul
"İstanbul'u kim anlar¸ kim söyler içli şarkılar gibi? Kim sever Fatih'i gibi¸ Ak Şeyh'i gibi kim düşünür? İstanbul güneşin battığı yer. İstanbul zamanın durduğu yer. İstanbul'un kaderi güle ayarlı. Gül İstanbul demek¸ İstanbul gül demek. Bir de Hüsrev'ül Hatem demek... Bu ışık saltanatı çağırıyor beni uzaktan."

Bir ışık saltanatı yakalıyor ruhumu.

Gel Kâtibim beni İstanbul'a yaz¸ diyorum uzun senelere seslenip!

Karanlıklarım¸ gölgelerim¸ hüznüm ziyâlanıyor¸ kalbimin en mutena yerine yürüyor¸ erguvan ülkesine ansızın sermest oluyor. Gel diyor güllerin şehri¸ gel diyor. İstanbul biraz erguvan¸ biraz gül demek zannımca. Biraz Hüsrev biraz Hatem demektir bir de.

İstanbul'u kim anlar¸ kim söyler içli şarkılar gibi? Kim sever Fatih'i gibi¸ Ak Şeyh'i gibi kim düşünür? İstanbul güneşin battığı yer. İstanbul zamanın durduğu yer. İstanbul'un kaderi güle ayarlı. Gül İstanbul demek¸ İstanbul gül. Bir de Hüsrev'ül Hatem demek... Bu ışık saltanatı çağırıyor beni uzaktan.

Bir kuşluk vakti¸ henüz zaman eskimeden¸ yollar yorulmadan¸ gün düşmeden sarkacından düşüyorum yollara. Yollar ki bıkkın¸ yollar ki umarsız¸ yollar ki gözyaşlarıyla ıpıslak. İplik iplik bir yağmur yağıyor ansızın. Nisan yağmurları değiyor toprağın ateşli alnına. Yorgun ve ıslak yollara inat varıyorum Bayazıt Meydanına... Bayazıt ki yıldırımları düşürüyor aklımın çatlaklarına. Bir ışık saltanatına boğuluyorum... Bu şehirde hatıralar başkadır… Hatırlamak bambaşkadır. Sultanahmet her dem bir ashap şenliğidir asr-ı saadeti kuşanan…

Ah güzel İstanbul¸ diyor kalbim serdest olup!

Bu şehirde seyir başkadır!

İstanbul Bizim Gülen Yanımız¸ Güzel Tarafımız!
Sanki yüzyıllar geri çağırıyor gibi. Eski sandukalara saklanmış şehzadeler¸ uykularından apansız uyanacak ve usulca sızacaklar aramıza. Bak ne çok unutmuşsunuz diyecekler. Hüsrev ve Hatem ülkesinden kovacaklar bizi. Erguvanî bir büyü yakalayacak ruhumuzu ansızın¸ hesaplar konacak önümüze. Hatıralar deşilecek¸ sevdadan¸ aşktan unutulmuş ne varsa nikriz bir şarkının notasından sızacak üstümüze. Sazendeler¸ hanendeler çıkıp gelecekler taş duvarların arkasından. Lâl kesileceğiz şehir şehir! Büyük bir suskunun içine düşeceğiz bir bir. Eski şarkılardan bir demet düşecek ruhumuzun üşüyen¸ yama tutmayan yanlarına. Unuttuğumuz şarkıları söyleyemeyeceğiz bir daha... Nisan çiçekleri¸ papatyalar¸ sümbüller koşacak güllerin menziline. Hatem ülkesine hoş geldiniz diyecekler hep bir ağızdan. Hatem ülkesinde zaman başkadır... Hatıralar başkadır... Şehr-i İstanbul bambaşkadır… Sadabat dillenecek¸ neşv ü nema bulacak.

İstanbul Bir Işık Saltanatıdır Ruhumuza Yön Veren!

Yine ta gönülden söz dillenecek¸ yürek konuşacak. Hatem ülkesinde bir ikindi vakti zaman susacak¸ mekân susacak¸ hatıralar konuşacak birazdan. Bu İstanbul büyüsü diyorum¸ senin efsunundan¸ çekiminden koşup gelmişim¸ sığınmışım. Mülteci faslındayım şimdilerde. Hatem bir seyyare ki ışığı hiç sönmeyen. Bir yıldız şehrayini gibi düşüyorsun gönlümüzün karanlık ülkesine. Hatıraların ezgisini üfleyen bir neyzen¸ unutulmayan bir sofyan şarkıya ses veriyor¸ hüznün testisinde. Asıl olan neydi ki diyor şair. Neydi asıl olan. "Mademki bulunduğun yer¸ konuştuğun kimse sana feyz vermiyor¸ terke mani olan ne?" Ruhumuzu inciten ayrık otlarını ayıklayan aklımız¸ bir nisan yağmuruyla bir dürr-i daneyi düşürmüş gönlümüzün mahzenine. Büyülü nisan yağmurları¸ erguvan zamanı tükenmiş… Nisan yağmurları yağmış yağabildiğince¸ Mayıs görününce takvimlerin kadranında¸ toplamış bohçasını yürümüş ayların ötesine… Mayıs İstanbul'un doğduğu şehir! İstanbul'un İslâmlaştığı¸ Fatih'ine seninim dediği ay.
Ben¸ Hatem ülkesinin yıldızlar dağıtan¸ dağıttıkça aydınlatan ülkesine sığınmışım. Hatem ülkesinde zaman ve mekân başkadır. Hatıralar başkadır... Lisan başkadır¸ insan başkadır... İstanbul bambaşkadır. Eyüp Sultan'da rahvan atlar gibidir ruhumuz ötelere yürüyen!

İstanbul Aklımızın Umut Bağladığıdır!

Zembereği kırılıyor zamanın¸ unutulmuş devirlere yaslanıyorum. Tezyin ettiğim ayetlerin huzuruyla sermestim boğazın yamacında. İbrişim şirazeli bir kitabın sayfasıdır her mekânın¸ her cadden. Gâh İstinye¸ gâh Üsküdar'ım… Üsküdar bir durak¸ Fatih'e gidilesi... Aziz Mahmut Hüdaî geziniyor gibi hala taş yollarında. Hüsrev'ül Hatem ülkesinde neşv ü nema buluyor hatıralar¸ ben uyanıyorum.

Hatıralar ırağı çağırıyor. Neler geçmiş¸ neler düşmüş zamanın ellerinden. Gazlı lambaların isinden gözlerimizi kapamışız karanlıklarda. Oysa ışık yanı başımızda. Bir Hatem ışığı ki göz kamaştıran¸ aydınlatan¸ ısıtan. Ellerimizde soluyor¸ bütün bildik şeyler. Unutuyorum hepsini. Unutuyorum bütün çirkinlikleri¸ unuttuklarımızı¸ anı. Diriliyor ne kadar unutulmuş şey varsa¸ geliyor konuyor yüreğimin tenhasına...

Dile geliyor gizli dehlizlere sığınmış nice güzellikler¸ güzeller. Gül bahçesi hareleniyor¸ pareleniyor¸ çareleniyor. Şeyda bülbül feryat ediyor gül olup da gülmeyene. Bilip de söylemeyene. Düşüp de yola gelmeyene. Yol dediğin yürünerek aşılır... Hatem ülkesinde zaman ve mekân başkadır... Hatıralar başkadır. Şiir başkadır¸ şiyir! Başkadır. Bu şehirde sihir başkadır…
Bir gün daha soluyor¸ işte zaman daralıyor¸ körfez işmar ediyor ötelerden… İstanbul'u dinleyen Orhan Veli'yi duyar gibi oluyorum. İstanbul'un orta yeri sinema mıydı? Orta yer neresi¸ İstanbul neresi?

Yağmur diniyor. Rahatlıyor göğün bağrı. Masmavi derinlik gerine gerine sarıyor ufkumuzu yeni baştan. Yok¸ sayıyorum sincabi gökyüzünü. Bugün hiç yaşamamışım. Hatem ülkesinde mevsim¸ hep derin bir mavidir öteleri çağrıştıran¸ çağıran. İstanbul¸ yaşlı ve yorgun bir kadının sesi gibi sesleniyor. Gitme diyor. Kal biraz. "Gönül nedir bilene gönül veresim gelir" diyor. Fatih'in ülkesi sevgiye¸ ilgiye candan âşıklara meyilliydi oysa. İnsanlar ona…
Hatem ülkesinde zaman tükenmiş¸ saatler çalmış külkedisi gibi kendimi yola vuruyorum. İstanbul ısrar ediyor bu kez bir genç kızın cilvesiyle. Eğiliyorum yedi taraçaya; zaman tükenmiş¸ yol uzamış¸ akşam ufukta görünmektedir. Körfezin durgun suları şimdi bana el ediyor¸ anla biraz diyorum.

Sultan Mehmet Köprüsü uzanıyor önümde...

Ve...

Durgun bir su gibi akıyorum körfeze...
Bu şehirden ayrılırken seyir başkadır…


Meryem Aybike Sinan - Somuncu Baba Dergisi
 
Üst