"Afganistan ve Taliban tarihi" dosyası / Birinci Bölüm

spesifik

آزادی قید و بند
Katılım
18 Ağu 2007
Mesajlar
24,869
Tepkime puanı
4,115
Puanları
113
Konum
Hayâlistan/bul
Rahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla...

“Biz egemen ve müslüman bir ülke olarak işgalcilerin getirip dayattıkları ve üzerimize empoze etmek istedikleri hiç bir şeyi kabul etmeyeceğiz.

Taliban Resmi Sözcüsü Zabinullah Mücahid


Taliban... Bu kelime öyle bir çağrışım yapıyor ki, dostların kalbine güven dolu bir ferahlık, düşmanlarınkine ise şiddetlice bir korku salıyor. Afganistan’ın sarp dağlarında, ne bir lokma yiyecek, ne üstlerine giyebilecekleri bir kıyafet ya da ayakkabı, ne de kendilerinden zahirde defaatle kuvvetli düşmanlarına karşı kendilerini savunacakları elle tutulabilir bir silah... Bunların hiçbirisine sahip değiller. Buna rağmen dünyaya meydan okuyorlar. Buna rağmen yenilmediler. Buna rağmen dimdik ayaktalar.
Dünya müslümanları, 11 Eylülden sonra gelmiş geçmiş en büyük Haçlı/Siyonist ittifakı ile karşı karşıya kaldılar. Halkı müslümanlardan müteşekkil nice devletler dahi, gerek askeri gerekse de lojistik olarak destek verdiler Afganistan işgaline. Hiç bir tarih kitabı böyle bir haçlı seferini yazmadı. Tam 42 ülke, bir tek yumruk olup Afganistan gibi bir ülkeyi işgal ettiler...
İşte bu işgale karşı, rablerine sadakatlerini sunarak mücadele veren onurlu Taliban cemaatini, Afganistan tarihini de ele alarak tanıtmak istiyorum. Tevfik Allah’tandır...

Afganistan.. Paylaşılamayan topraklar...

Gerçekte Büyük İskender’den dahi öncesine kadar gidebildiğimiz Afganistan tarihini, İslamla tanıştığı yılları dikkate alarak inceleyeceğiz. Buna göre Orta Asya’dan İzmire kadar uzanan mesafede, tarihçilerin hala üzerinde ihtilaf ettikleri bir çok savaşın faili olan Timur Han, 1380-1390 yılları arasında Afganistan’ı işgal etti. Lakin Timur’un ölümü ile dağılan ordusu kırılmaya yüz tutmuşken, torunlarından biri olan Muhammed Babür bölgede bir devlet kurarak 200 yıl kadar Hindistan ve Afganistanın da içerisinde olduğu geniş toprakları hakimiyeti altına almış oldu. Timur’un Ankara savaşı sonrasında Yıldırım Beyazıtı mağlup etmesi neticesinde, Yıldırımın kız torunlarından birisini kendi torunlarından birine nikahlamış olması da, Babür Devleti ile Osmanlıların aslında akraba olduklarını bizlere gösteriyor. Fakat günümüzde bu şekil müslümanları birleştirici bilgi ve detaylar, aksi yönde siyasetler güden batılı devletlerin ve onların müslüman ülkelere yerleştirdiği kuklalarının ayrımcı siyasetlerinin potasında erimektedirler.
Muhammed Babür’ün kurduğu devletin merkezi Afganistan olarak belirlenmişti. Böyle bir devletin kurulmasının Asya Coğrafyasında bıraktığı etki, 2 önemli tepkiyi beraberinde getirdi.

1- Hem kuzeydeki henüz yapılanmakta olan Rusların, hem Hindistan’ın hem de Safevilerin baskıları ile göç yolları kapanan Göçebe Türkler, Babür Devlet’inin ilanı ile birlikte Hindistan ve Afganistan’a girme şansı buldu.

2- Daha sonra ülkenin zayıflaması ile birlikte batıda büyüyen Safevi tehlikesi iyice genişledi ve (Abdailer gibi) bazı Afgan kabilelerini kendilerine bağlayarak bölgeye yerleşmeye başladılar.

1756’da Babür Devleti’nin yıkılmasından sonra yönetim Türkmenlerin eline geçmiştir . Lakin yüzlerce yıldır İslam Dünyasının başına büyük bela olmuş olan İran Safevileri, yine rahat durmamış ve kurulan bu yeni ülkeyi de rahatsız etmeye başlamıştı. O dönemde yayılmacı bir siyaset güden Safevilere karşı Türkmenlerin lideri olan Ahmet Şah, Osmanlı’dan yardım istemiştir. Lakin Osmanlı Devleti bununla ilgili kendisine menfii ya da müsbet herhangi bir dönüş yapmamıştır.

Safavilerden kaynaklanan bu iç huzursuzluklar, taa ki Dost Muhammed ülkenin idaresini eline alana kadar devam etmiştir. 1800’lerin başlarında ise, İngilizlerin elini artık hissetmeye başlıyoruz. Bu yıllarda Hindistan üzerinde ciddi baskılar kurmakta olan İngilizler, Hintlileri Afganistana karşı kışkırtmaya başladılar. Daha sonra Peşaver bölgesinde yaşanan Afgan-Hint çatışmalarını körüklediler. Önce çatışmaları körükleyen İngilizler, daha sonra ortalığı yatıştırmak için devreye girip iki ülke arasında barışı temin etmek için hakemlik yapmıştır. Bu şekilde bölge haritasını da kendi istediği şekilde dizayn etmiştir. Bugün Kuzeydoğudaki Tacikistan ile Pakistan arasını ayıran tampon çizgi, Rusların güneye inmesine karşı İngilizler tarafından çizilmiş haritanın bir eseridir.

10950090_354950494706903_2106089946_n.jpg


1863’de Dost Muhammedin vefatı ve Şir Ali’nin lider olmasının ardından ise, bu defa Ruslar Türkistanı işgal ettiler. Rusların ayak seslerini işiten İngilizler, bu defa Afganistan ile otomatik olarak Ruslara karşı müttefik oldular. Hindistan’ı Afganistan üzerine kışkırtan İngilizler, Afganistan’ı da Ruslara karşı kışkırtarak bölgede tamamen kendileri lehine bir denge kurdular. Görüyoruz ki Rusların Afganistan hayalleri, aslında 30-40 yıllık bir mazinin, ya da Bolşevik rejiminin rüyasının bir ürünü değil. Aynı şekilde Hinduların, müslüman peştular ve onlara destek olan diğer müslüman Asya halklarına olan öfkesi de 10-15 senelik bir maziye dayanmıyor. Bu dengeler, bölgedeki 200 yıla varan İngiliz hakimiyeti tarafından oluşturulmuş bir sömürü düzeninin dengeleridir.
İngiltere Hindistan Afganistan Rusya

1919’a kadar bu şekilde devam eden dengeler, 1919 yılında Emanullah Han’ın başa geçmesi ile farklı bir seyir kazanmıştır. Nitekim Emanullah Han, Hindistan’daki İngiliz Valisine bir mektup göndererek, Afganistanın artık bağımsız bir devlet olduğunu, ve İngilterenin bunu tanıması gerektiğini bildirmiş, ve İngilizlerle iyi ilişkiler kurmak istediğini söylemiştir. İngiltere böyle bir bağımsızlığı tabii ki kabul etmemiş ve Afganistana karşı savaş ilan etmiştir. Savaş, Afganistan’ın ezici üstünlüğü ile sona ermiş, yapılan anlaşma ile İngilizler Afganistan’ın bağımsızlığını tanımak zorunda kalmışlardır. Taliban’ın beyanatlarında bahsettiği İngilizlerle yapılan savaş bu savaştır.

Buraya kadar gördüklerimiz, 11 Eylül sonrası Afganistan ve Irak işgallerinde karşılaştığımız İngiliz/Amerikan hamlelerinin aslında tarihsel bir kökü olduğunu, ve uzun yıllar öncesinden başlatılmış projelerin günümüz uzantıları olduğunu bizlere ispatladı.
Afganistan tarihinde, 11 Eylül sonrası işgalde de rastladığımız fakat kökü geçmişe dayanan daha bir çok hadise mevcuttur.

Türkiye’nin Laik Düzeni Muhafaza Etmek İçin Afganistan’a Asker Gönderme Âdeti Geçmişe Dayanıyor...

Emanullah Han için Afganistan’ın Mustafa Kemal’i demek en doğru tanım olurdu. Nitekim Mustafa Kemal’le sıkı bir dostluğa da imza atmıştı.

Ülkesinde bağımsızlık ilan eden Emanullah Han, diğer ülkelerdeki gelişmeleri takip edebilmek ve ülkesine uyabileceğini düşündüğü yenilikleri tatbik edebilmek için 1927 yılında bir Avrupa gezisine çıkmıştır. ( Afganistan’dan kalkıp Avrupayı gezmek istemesinde, o dönemde Türkiye’de yayılmakta olan ihtilal’in çekici payı büyüktür.) Gezisine Mısır’dan başlayan lider, sırasıyla Fransa, Belçika, İsviçre, Almanya, İngiltere ve Rusya’yı ziyaret etti. En son olarakta Mayıs 1928’de Türkiye’ye geldi. Burada Mustafa Kemal, kendisini özel misafiri olarak ağırlamıştır. Bu ziyaret neticesinde, Türkiye ile Afganistan ülkesi arasında “Türkiye ve Afganistan Arasında Dostluk ve Teşrik-i Mesai Muahedenamesi” imzalanmıştır.

10904804_354950661373553_171928256_n.jpg

Mustafa Kemal ve Emanullah Han

Bu anlaşma ile Türkiye ve Afganistan arasındaki dostluk pekiştirilmiş, bizzat Mustafa Kemal tarafından verilen emirle yeni Türkiye Cumhuriyeti, ilmi, hukuki ve askeri alanlarda mütehassıs olan memurlarından bir kısmını, Afganistan’a göndermiştir. Mustafa Kemal, Emanullah Han ile yaptığı görüşmelerde, ona herşeyden önce güçlü bir ordu kurması gerektiğini bildirmiş ve bunun için de kendisine yardımcı olacağı sözünü vermiştir. Bununla ilgili olarak Mustafa Kemal’in Afganistan’a gitmek üzere görevlendirdiği kişi Kazım Orbay’dır.

10957449_354950814706871_859528991_n.jpg

Kazım Orbay

Kazım Orbay heyeti ile birlikte çalışmalara başlayacağı dönemde, Emanullah Han’ın Laik bir çizgide ilerleyen politikalarına itiraz eden Peştu Kabileler ayaklanarak bir isyan başlattılar. Bu isyan sebebi ile Emanullah Han ülkeyi terk edip İtalyaya sığınmak zorunda kaldı. Daha sonra da Zürih’te öldü. Kazım Orbay ise çalışmasını yürürlülüğe koyamamış oldu. Görüldüğü gibi, Türkiye Cumhuriyeti de, İngiliz maşasının değdiği bir ülkeye, var olan dinsiz rejimin muhafazasını destek için, onlarca yıl önceden askeri destek vermeye başlamıştır. 11 Eylül’den sonra da Bush’un çağrısına kulak veren Türkiye Cumhuriyeti Devletine ait Afganistanın Host vilayetinde Türk askeri eğitimcileri tarafından, Afgan Milli Ordu askerlerinin Taliban’a karşı savaşmak üzere eğitildiği kamplar bulunmaktadır.

Peştuların işgalcilere karşı tutumları ;

“Bizim halkımız için, yabancı işgalcilere ve onların yardakçılarına karşı direnmek ve onlara karşı Allah yolunda Cihad etmek adeta yerleşmiş bir gelenektir. Bu işgalcileri sevmemek ve onların sistemlerini benimsememek, bizim halkımızın fitri bir refleksidir. Nitekim halkımız uzun yıllardır bu uğurda nice fedakarlıklar göstermiştir ve de bundan ötürü hiç de gocunmamaktadır. Yabancılara karşı gösterilen davranışımıza bir örnek olması açısından, Hollandalı bir komisyonun Char Dara ilçesinde yaptığı bir okul ziyaretini sizinle paylaşmak isterim. Hollandalılar okulun içerisine girdiklerinde kendilerini şiddetle taşlayan çocuklarla karşılaştılar. Neticede başları yarılmış bir vaziyette geldikleri yere geri geldiler. Zira halkımız, içten içe bu ziyaretçilerin hayırlı bir şeyler yapmak adına gelmediklerinin farkındalardı. Bunun ardından da paralı güvenlik güçleri sırf misilleme olsun diye bazı köylüleri hapise attılar.”

Molla Abdusselam / Taliban Kunduz Vilayeti Askeri Emiri


Afgan halkı için günümüze kadar bir çok benzetmeler yapılmışsa da onlar için değişmeyen tek kaide, bu halkın her kim olursa olsun ülkesini işgal etmek için gelen düşman ordularına, bu ülkenin topraklarını ucu bucağı olmayan kabristanlara dönüştürmüş olmalarıdır. Özellikle İngilizlerle başlayıp Ruslarla devam eden bu süreçte Afganlar, geçtiğimiz 13 yıl boyunca 42 ülkeden meydana gelmiş İSAF güçlerine dahi mağlub olmadan, müthiş bir zaferle dağları titretmektedirler. Son derece kanaatkar oluşları ve bölge coğrafyasının şehirleşmeye izin vermemesi sebebi ile, kırsal kesimin saflığı ve sadeliğini, İslam dininin muazzam ahlak yapısı ile birleştirebilmiş olan Afganlar için Allah yolunda cihad etmek, günlük yaşamın bir parçası haline gelmiş durumdadır. Yüce Allah’a hamd ediyoruz ki batılıların hem fikri hem de sosyal olarak sızamadığı Afgan köylerine, Taliban Mollaları tüm varlıkları ile girip insanları eğitmiş ve hak yol üzere ülkelerini işgale gelen kafirlere karşı bu halkı savaşa teşvik edebilmiştir.

Yusuf Abdulkadiroğlu
 
Üst