Adil Efendi

saf deha

Profesör
Katılım
26 Kas 2007
Mesajlar
1,307
Tepkime puanı
120
Puanları
63
Konum
ankara-kayseri
Adil efendi, doksan dairelik altı apartmanın olduğu bir sitede oturuyordu. Aynı sitede Celal isminde, yaşı altmış civarında, emekli bir polis oturuyordu. Kesin yargıları vardı ve bildiğinden de asla taviz vermezdi. Özünde dürüst ve samimiydi. Gel gör ki, kendisine bu görüntü yerine celalliği yansıdığından kimse yaklaşamıyor, ona derdini anlatamıyordu. Adil efendi ise, sabırlı ve korkusuzdu. Her şeyi ince düşünür ve politikti. Celal’in dinlediği ve tartıştığı tek kişiydi.

O günlerde siteye süpermarket açılmıştı. İçki, sigara ne varsa fitne adına satılıyordu. Celal, süpermarket sahibiyle konuşuyor ve bunların satılmaması gerektiğini anlatıyordu. Fakat ne kadar söylese söz dinletemiyordu. Artık şiddet, tehdit ne varsa yapmaya başlamıştı. Maskeli çocuklar buluyor, marketi taşlatıyordu. Ertesi gün yeniden cam yerine takılıyor ve hiçbir şey olmamış gibi, market çalışmaya devam ediyordu. Birde bu olaylar olduğundan beri, marketin satışları artmaya başlamıştı. Üstelik marketin önüne masa sandalye konmuş, aleni bira içiliyordu. Hatta bu içinler site içinde terör estirmeye başlamıştı bile. Celal efendi, o gün kendi çocuğunun da içlerinde olduğunu görmesiyle, başı dönmüştü. Beylik tabancasını almış, market sahibini bulmaya çalışıyordu. Yolda giderken Adil efendiyi gördü. Soğukkanlı,

“Ne o üstat, tabancayla nereye gidiyorsun?”

Yaşadıklarını sinirle anlattıktan sonra, “Bu yaştan sonra beni katil edecek… “ diyebilmişti.

“Gel azıcık konuşalım… Öfkeyle kalkan zararla oturur. Bu yaptığın çözüm değil…”

Diyerek, onu kafe gibi bir yere götürmüştü. Soğuk bir soda ikram etti. Tam o sırada da ezan okunuyordu.

“Celal efendi, hislerine gerçekten ve samimi olarak katılıyorum. İçki satmakla kötülük aldı başını gitti. Ama sizin yaptığınız gibi değil de, bu süpermarketten alış veriş yapmayarak, yapanları da yapmamaya ikna ederek bu savaşı kazanabiliriz. Düşünsenize, kimse alış veriş yapmasa bu süpermarket mahallemizde yaşar mı?”

“Tabi ya. Ben bu yönden hiç bakmadım. Ama insanları buradan alış veriş yapmamaya nasıl ikna edeceğiz ki… Öyle kurnaz ki, her malı daha ucuz, tatlı dili yüreği hoş tutuyor. Alış-veriş edenlerde biz helal şeyler alıyoruz diye işin kolayını buluyor.”

“Ama her şey para değil ki. İçkinin çocuklarımıza yansıyacağını ve sonuçlarında edepsiz ve geleceği olmayan bir hayata sürüklenecekleri konusunda onları ikna etmeye çalışacağız. Bugün belki sorun yok ama ilerde böyle bir ihtimalin, hangi ebeveynin sınavı olmayacağı düşünebilirler ki… Oturduğumuz yerden iki yüz metre ileride içki satmayan bir market var. Bu konuyu onunla da konuşuruz. Mallarını daha kaliteli ve daha uygun satması durumunda daha fazla kazanacağına ikna ederiz. Kendisini tanıyorum. Çok konuşmadık ama iyi bir arkadaşa benziyor. Onu da bu savaşın içine sokarak, belkide bu sayede mevcut yanlışlarını düzeltme imkânı da bulacaktır.”

“Umarım öyle olur! Bu ihtimal zor gibi görünüyor. Adam, malını ne kadar fazla paraya satacağım diye uğraşıyor. İçindeki ruh güzelliği, senin gördüğün gibi değil. Bu yolu beğenmedim. Ben en iyisi kısa yoldan, adamı temizleyeyim!”
Hiddetle yeniden ayağa kalktı. Adil efendi elinde tutarak,

“Eğer öldürürsen sen hapse gireceksin o da mezara, bu yol iyi değil. Hemen celallenme, sabırlı ol. Haydi, gel şu market sahibi ile konuşalım.” Demesiyle ikna olmuştu.

Namazlarını kıldılar, markete gittiler. Market berbat görünüyordu. Çalışanlar miskin, sinekler her yerde vızır vızırdı. Öylesi sıcak olmasına rağmen buzdolabı dışında klima çalışmıyordu. Market sahibinin ofisi hamam gibiydi. Yaşananları Adil kısaca özetledi… Adının Mantık olduğunu öğrendikleri market sahibini, anlatılanlara pek şaşırmış gibi durmuyordu. Sakince dinlemişti.

“Ne öneriyorsunuz? Ne yapabiliriz ki?”

“İlk önce, marketin temizliğine dikkat etmelisiniz ve promosyon dağıtmalısınız. En azından o market fiyatlarına yakın bir fiyat ayarlaması yapmalısınız. Çalışanlar güler yüzlü olmalı. İçeriye klimalar koymalısınız…”

“Bu dedikleriniz bir maliyet. Düşüneceğim. Siz ne yapacaksınız?”

“Acilen site sakinlerini çağıracağız. Konuşma yapması için bir profesyonel psikoloğu davet edeceğiz. Çocuklarımızın bu görüntüden ve şiddetten etkilenmesini önlemek için çok manidar bir toplantı olacak. Tartışacağız. Bu dayanışma şeklinde olursa başarmamamız için bir sebep yok sanırım.”

“Elbette… Ben üzerime düşeni yapacağım.” Dedi Mantık.

Böylece ayrılmışlardı. Celal, tabancasını yerine koydu yeniden. Bu mücadele hissi ona heyecan vermişti. Suçluyu yakalayıp hapishaneye koymak gibiydi ona göre. Kafasında çok şeyler vardı. İpuçları ve delilleri resimliyor ve toplantı gününe hazırlıyordu. Özellikle süpermarket sahibi ile yaptığı konuşmaları kopyalıyordu. Adil’de bir psikolog bulmuş, konuşma metni konusunda anlaşmaya varmıştı. Her şey yolunda gidiyordu.

Site toplantısı yapılmış, çok çetin tartışmalar olmuştu. Genel kanaat bu girişimi doğru bulmuştu ve bu önemliydi. Çoğunluk sitedeki marketten alış veriş yapmamaya karar vermişti. Mantık’ın marketi yeniden düzenlenmiş ve buradan alış verişler çoğalmıştı. Site altındaki süpermarket alış verişleri önemli ölçüde bitmişti. Ayrıca, belediye’nin katkısı ile market önündeki alkol tüketimi son verilmişti ve belediye yüklü bir ceza kesmişti. Site sakinlerinden gelen baskı ile altı ay sonra market sessiz sedasız kapanmıştı…

Ne ölen olmuştu nede öldüren… Fitne birliktelik içinde sona erdirilmişti. Şimdi hep birlikte düşünelim, çok yakındaki markette alkol satılsa ve altı yüz metre ileride alkol satılmasa siz hangisinden alış veriş ederdiniz?

Saffet Kuramaz
 
Üst