Adab-ı Muaşeret

can feda

Profesör
Katılım
11 Ocak 2015
Mesajlar
1,014
Tepkime puanı
13
Puanları
0
Konum
dünya...
Sosyal ilişki kuralları olarak da ifadelendirebileceğimiz “adab-ı muaşeret” kayıp hazinelerimizden biridir. Ceddimiz “adab-ı muaşeret”e o derece ehemmiyet vermişlerdir ki, halka açık her kapının başına “edeb ya hu” yazmışlar, yani “insanların olduğu bir yere giriyorsun, edeb ile gir, edeb ile otur, edeb ile davran” demek istemişlerdir. Tabi bu noktada büyüklerin çocuklara canlı örnekliği ile eğitim sürecinde bu kuralların öğretilmesi de çok önemlidir.Dedelerimizin ya da babalarımızın kitaplıklarına göz gezdirseniz muhakkak en az bir, kütüphanelerde ise onlarca “adab-ı muaşeret” kitabı bulabilirsiniz. Bu kitaplar hem büyükler tarafından okunur, hem de çocuklara okullarda ders olarak okutulurdu. Bu eğitimi okuldan ya da kitaplardan almış kişi de toplum içerisinde sergileyeceği bütün davranışları (nasıl konuşması - nasıl dinlemesi, nasıl oturması - nasıl kalkması, nasıl yemek yemesi, nasıl teşekkür etmesi vs.) nasıl ve ne zaman göstermesi gerektiğini çok iyi bilirdi. Toplumun genel kültür ve anlayışı yerine, kendi kültür ve anlayışı ile hareket etmeyerek; insanların, yaptığı bir davranışı yanlış anlamasının ve bunun sonucunda yanlış anlaşılmaların, olası kırılma ve küsmelerin önüne geçmiş olurdu.En basitinden misafirliğe gitme ya da misafir kabul etme ile ilgili “adab-ı muaşeret”in çok defalar çiğnendiğini ve neticede gönül yapmak için misafirliğe giden ya da misafir kabul eden birçok insanın gönül kırdığını görüyoruz. Mesela -çok az da olsa- bazı insanların hiç haber vermeden misafirliğe gittiğine ya da birkaç saat öncesinden telefon açıp misafirliğe gitmek istediğini söylediğine şahit oldum. Şayet telefon açıldığında ev sahibi müsait olmadığını söylüyorsa ya da kaçta geleceklerini soruyorsa hemen dargınlık ve kırgınlıklar söz konusu olabiliyor. Hâlbuki efendim ev, bu dünyada bir insanın ailesiyle özel hayatını en rahat yaşayabileceği yerdir. Dolayısıyla katiyen her ne şart altında olursa olsun bir eve habersiz misafirliğe gidilmez. Misafirliğe gittiğiniz insan ne kadar yakınınız olursa olsun, ne kadar samimi olursanız olun kimse haber vermeden bir insanın evine gidecek kadar yakın ve samimi olamaz. Ötesinde şayet bir insan sizin gelmek istediğiniz gün müsait değilse, müsait olmadığı için müsait değildir. Bunun altında sizi kabul etmek istememesi, sizi sevmemesi, sizden kaçması yatmaz. Yatsa bile siz o insanın üzerine gitmemelisiniz ki; ilişkinizde her şey daha da zorlaşmasın. Bunların haricinde ev sahibinin size geleceğiniz saati sorması da size daha güzel hazırlanabilmesi için gerçekten gerekli bir sorudur. Çünkü saat verilmeden söylenmiş “akşam geleceğiz” sözü çok muğlâk ve herkes tarafından farklı anlaşılmaya müsait bir ifadedir. Ev sahibi, akşamı havanın karardığı saat olan 6 diye düşünür, siz de 8 olarak anlarsanız; ev sahibi sizi 6’dan itibaren beklemeye başlayacak ve siz geldiğinizde sizi 2 saat beklemenin verdiği sıkkınlıkla karşılayacaktır. Sonrasında ne siz rahat oturabileceksiniz ne de ev sahibi sizinle olması gerektiği gibi ilgilenebilecektir.Ezcümle efendim “adab-ı muaşeret”, toplum içerisinde sağlıklı ve mutlu bir şekilde var olmamız için ihtiyaç duyduğumuz önemli bir araçtır. Kullandığımız takdirde insan ilişkilerinde kırmamız, kırılmamız, yıpranmamız, yıpratmamız söz konusu olmaz ve yıllar geçerken biz koruyamama veya kırılma korkusuyla sosyal çevreye sahip olmaktan korkmayız. Yeter ki “edep ya hu” sözünü hiç unutmayalım.
Mehmet Dinç
 
Üst