cicek demeti
Sükut
- Katılım
- 7 Ocak 2011
- Mesajlar
- 11,683
- Tepkime puanı
- 3,778
- Puanları
- 0
Açmadan Solan Üç Gonca
Üç gonca; Zeyneb, Rukiye ve Ümmü Gülsüm. Henüz gençtiler. Henüz ömürlerinin baharında idiler. Üçü de biricik babalarına doyamadan ebedî hayata göçtüler. Üçü de ağır imtihanların altında idiler ve üçü de arkalarında mahzûn, gözü yaşlı bir baba bıraktılar. O baba ki, sırtında bir “ümmetin derdi”ni taşıyan, hayatı boyunca hep ümmeti için gözyaşı döken bir baba idi.
O kutlu baba, dünyaya garip geldi, garip gitti. O hep gariplerle beraber oldu. Mahzundu. Ve hep mahzun yaşadı. Kimsesizi gözetti, yetimi korudu.
Acılar, ibret nazarı ile bakıldığında, bir insana Allah tarafından verilen imtihan vesîleleridir. Zira ıztırap, sabrı öğretir; isyan ise, sonu gelmeyen dertlere dûçâr eder.
“-Bir belâ gelirse kendimizden, bir nîmet verilirse Rabbimizin keremindendir.”denilmesi lâzım... Tahammül, sefere çıkmadan kuşanılması gereken en güçlü silahtır. Çünkü acıyı veren de O, ıztırabı veren de O, selâmete çıkaran da...
O Kâinatın Efendisi, birçok sıkıntıyla karşı karşıya gelmişti. Şüphesiz bu sıkıntıların her birinin ayrı bir hikmeti vardı. Ve Efendimiz’in hayatı, bir bütün olarak ümmetine örnek teşkil ediyordu.
O, bir hadîs-i şerîfinde şöyle buyuruyordu:
“Mü’min kişiye bir ağrı, bir hastalık bir üzüntü, hatta ufak bir tasa isâbet edecek olsa, Allah onun sebebiyle mü’minin günâhından bir kısmını mağfiret buyurur.” (Buhârî, 966)
O’nun hayata baktığı zâviye buydu. Eğer kendisine isâbet eden bir musibet var ise, gelmiş geçmiş bütün hatalardan berî olan O Peygamber, yine de Rabbi tarafından mağfiret olunacağını düşünüyordu; “Şükretmeyen bir kul olmayayım mı?” düşüncesinden hareketle...
O’nun altmış üç yıllık kutlu hayatında, neredeyse tatmadığı acı kalmamıştı. Efendimiz daha dünyayı teşrif etmeden babasını, küçük bir çocukken de annesini kaybetti. Yetim kalmıştı. Dedesinin, amcasının himâyesinde idi, ama hangisi annesinin, babasının yerini tutabilirdi ki!.. Hangi koku, annesinin kokusuna denk gelebilirdi ki!.. Hangi ses, babasının müşfik sesinin yerini tutabilirdi! O, bir kere olsun babasını görmemişti. Bir kere olsun, babasının kucağında ona sımsıkı sarılmamıştı. O yüzden hep mahzundu. Hep gönlü kırıktı. O yüzden yetimleri daha iyi anlıyordu. Ve o yüzden hep “matemlerin civârında” ve “kanadı kırıklarla beraber”di.
Efendimiz’in çektiği sıkıntılar, ciltlerce kitaba sığmaz. Ancak O henüz hayatta iken tattığı evlat acıları, onları kendi eliyle toprağa gömmesi, târifi imkânsız büyük acılardır. Henüz hayatlarının baharında açmadan solan bu üç gonca; Hazret-i Zeyneb, Hazret-i Rukiye ve Hazret-i Ümmü Gülsüm’dür. Allah, onların hepsinden râzı olsun.
Üçünün de ıztırap dolu hayatları var. Ve üçü de biricik babalarının müşrik Mekke toplumu tarafından mâruz bırakıldığı bütün acılara bizzat şâhid olmuşlardı. Kendi kavmi tarafından zulüm gören ve dışlanan bir babanın acılarına, bir de bu üç goncanın genç yaşta vefatları eklendi.
alinti