AB'nin yaşadığı krizler

Kajin

Paylaşımcı
Katılım
10 Haz 2006
Mesajlar
240
Tepkime puanı
0
Puanları
0
AB'nin tarihinde birçok kriz çıktı. AB'nin "babası" sayılan Jean Monnet, yıllar önce "Avrupa krizlerden geçecektir. Avrupa, bu krizlere bulacağı çözümlerle Avrupa olacaktır" demişti.Eski krizler ana hatlarıyla şöyle sıralanabilir:

30 Ağustos 1954: Fransa, Avrupa Savunma Birliği'ni 1952 Mayıs ayında onaylamayınca kriz patlak verdi. Bu, Avrupa'nın ilk krizi oldu. Ortak savunma ve dış politika için 90'ları beklemek gerekti.

14 Ocak 1963: General De Gaule, İngiltere'nin üyeliğini veto etti. 27 Kasım 1967'de veto yenilendi ve İngiltere ancak 1973'te üye olabildi.

1 Temmuz 1965: "Boş sandalye" krizi patladı: Ortak tarım politikasının finansmanı konusundaki anlaşmazlık yüzünden Fransa ile diğer üyeler arasında ilişkiler koptu. Fransa, 7 ay boyunca topluluk kuruluşlarında yer almayı reddetti.

30 Kasım 1979: İngiltere Başbakanı Margaret Thatcher, Dublin doruğunda İngiltere'nin Avrupa bütçesine katkısının azaltılmasını istedi. Yaklaşık 5 yıl süren kriz, İngiltere'nin 26 Haziran 1984'te Fontainebleau'da isteğini kabul ettirmesiyle sona erdi.

2 Haziran 1992: Danimarkalılar, Maastricht antlaşmasını yüzde 50,7 oy oranıyla reddettiler. Bu, onay sürecini engellemedi. Euro, savunma, adalet ve içişleri konularında istisnalar elde eden Danimarkalılar, 18 Mayıs 1993'te ikinci referandumda antlaşmayı yüzde 56 ile onayladılar.

17 Eylül 1992: "Para fırtınası" patlak verdi ve İngiltere ile İtalya, Avrupa para sistemindeki üyeliklerini askıya aldı.

16 Mart 1999: Yolsuzluk iddiaları üzerine Avrupa Komisyonu üyeleri topluca istifa etti.

Aralık 2000: 15'ler, Nice'te bir araya gelerek 1 Mayıs 2004'teki genişleme hareketinden sonra Avrupa kurumlarının işleyişini ele aldılar. 4 gün 4 gece süren hararetli tartışmalar sonunda ancak dar kapsamlı ve son derece karmaşık bir anlaşmaya varabildiler.

8 Haziran 2001: İrlandalılar, ortak savunma alanında bazı itirazlar öne sürerek Nice antlaşmasını yüzde 54 ile reddettiler. İsteklerinin karşılanmasını sağlayan İrlandalılar, antlaşmayı 19 Ekim 2002'de ikinci referandumda yüzde 62 ile onayladılar.

2003 başı: Irak savaşı AB'yi böldü. Almanya ve Fransa, Amerikan müdahalesine karşı çıkarken 8 üye ABD'ye destek verdi.

25 Kasım 2003: Maliye bakanları, Almanya ve Fransa aleyhindeki işlemleri askıya alınca istikrar paktı konusunda kriz patlak verdi. Küçük üyeler, büyükleri aynı kurallara uymamakla suçladı.

13 Aralık 2003: AB'nin 25 üyesi, Avrupa'yı anayasayla donatma konusunda Brüksel'de anlaşamadı. Anayasa, sonunda 18 Haziran 2004'te kabul edildi ve kriz aşıldı.

29 Mayıs 2005: Fransa'da yapılan referandumda AB Anasayası reddedildi.

1 Haziran 2005: Hollanda'da yapılan referandumda AB Anasayası reddedildi.
AB'nin son yaşamış olduğu referandum krizini masaya yatırmak ve bir çözüm bulmak için Fransa Cumhurbaşkanı Chirac ve Almanya Başbakanı

Schröder geçen cuma günü Elysée sarayında bir araya geldi. Chirac, AB'nin zor bir dönemden geçtiğini ama mutlaka bu krizin aşılacağını kaydetti.

Bu sürecin atlatilabilmesi için birlikte adım atmanın önemine vurgu yapan cumhurbaşkanı toplantıda üç önemli kararın alındığını söyledi :
- Mali disiplin, yani harcamaların kısıtlanması
- Dayanışma içerisinde olunması
- 2002 tarihinde alınmış kararların uygulanması
Avrupalıların kafasında soru işaretleri olduğunu ve kaygılı olduklarını biliyorum diyen Chirac, onlara tekar güven verme çabası içerisindeyiz diye konuştu.

Öte yandan 'Topraklarımızda barış, demokrasi ve insan haklarının korunması ancak AB ile mümkün' diyen Fransız Cumhurbaşkanı Ortadoğu ve Iran konularını da ele aldıklarını sözlerine ekledi.

Alman başbakan Schröder ise aynı konulara temas ederek ve dayanışmanın önemini bir kez daha hatırlatarak AB'nin genişleme sürecinin devam edeceğini belirtti.



Abdurrahman ATLI
(URS-AES/Managment)
[email protected]

 

Prizma67

Üye
Katılım
30 Nis 2007
Mesajlar
2
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
44
387.gif




Sarkozy’nin tıkır tıkır işleyen planı

Sarkozy’nin planı tıkır tıkır işliyor, en azından şimdilik…

Fransız seçmenler parlamento seçimlerinin ilk turu için 10 Haziran 2007 Pazar günü sandık başına gitti.

Beklenen oldu ve genel seçimlerin galibi, Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy'nin partisi Halk Hareketi Birliği (UMP) oldu. Nicolas Sarkozy Cumhurbaşkanı seçilirsem genel seçimler için var gücümle çalışacagım demişti. Dediğinide yaptı, aktif bir şekilde seçim süreci içinde partisine destek oldu.

Tabii bu tavır, Fransa’nın değişik politik kesimlerinden tepki çekti.

Niçin? Çünki ülkenin Cumhurbaşkanı genel seçimlerde rengini çok belli etmemesi isteniyor. Her ne kadar Sarkozy UMP’li olsada, ülkenin Cumhurbaşkanı seçimlere aktif bir şekilde destek vermesi siyasi etiğe ters düşüyor. Bu fikre bende tamamen katılıyorum.

UMP, 577 sandalyeli mecliste, 360-420 arasında sandalye kazanması bekleniyor. Ségolène Royal’in Sosyalist Parti’si ise 120-170 arasında milletvekili çıkarması söz konusu. Bu durum Sosyalist Parti için tam bir hezimet, ikinci bir şok, bir yenilgi anlamına geliyor.

Diğer partilere baktığımızda François Bayrou’nun kurduğu Demokrat Parti en fazla 4 milletvekili çıkarması bekleniyor.

Aşırı sağcı Le Pen ise durmadan kan kaybediyor, tek umudu kızı Marine Le Pen. Onunda ikinci turda meclise girme ihtimali var.

Fransa seçim yasasına göre milletvekili seçilebilmek için oyların yüzde 50'sinden bir fazlasını almak gerekiyor.

Bu orana ilk turda ulaşamayan en fazla oy alan iki aday, 17 Haziran'daki ikinci tura kalacak.

Seçimlere katılım oranı yüzde 60 olarak gerçekleşti. Yani seçmenlerin yaklaşık yüzde 40’ı oy vermedi. 1958’den bu yana en düşük katılma oranı ile karşı karşıya kaldı Fransa. Tam tersine, Fransız seçmenler Cumhurbaşkanlığı seçimi için adeta şaha kalkmış ve oy verme oranı rekor seviyeye ulaşmıştı.

Karşı karşıya kaldığımız bu gelişmeyi şöyle yorumlayabiliriz : Cumhurbaşkanlığı seçiminde, seçmen oy verdiği adayın kazanmadığı için genel seçimlerde oy vermeninde bir anlam taşımayacağı kanısında.

Genel intiba bu...Sonuçların açıklanmasından sonra kameraların karşısına geçen François Hollande ve Ségolène Royal (PS) Cumhurbaşkanlığı yenilgisini üzerlerinden atıp ikinci tura daha güçlü bir şekilde katılmaya davet etti oy vermeyen seçmenleri.

El hasıl, Fransa’nın politik yüzü değişiyor, Sarkozy Cumhurbaşkanı.

Genel seçimlerde ise partisi ezici bir çoğunlukla mecliste olacak. Sarkozy’nin programını hayata geçirmesi çocuk oyuncağı haline gelcek... Sosyalist Parti’nin her iki seçimde büyük yara alması ise sağcılara büyük moral ve destek oldu. Kısacası önümüzdeki yıllar Fransa’da sağcıların düdüğu ötecek. Bu düdüğün ötüşünde hangi melodiler saklı önümüzdeki hafta sizinle paylaşacağım inşaallah.


Abdurrahman ATLI, Strasbourg
[email protected]
 
Üst