Abdullah Azzam (Rahimehullah)

Katılım
4 Ara 2006
Mesajlar
43
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Web sitesi
www.ehlisunnet.biz
ŞEHİD ABDULLAH AZZAM'IN VASİYYETİ
Yüce Allah'ın rahmetine muhtaç Allah'ın kulu Abdullah Yusuf Azzam'ın vasiyetidir.
Kahraman Komutan Celaleddin Hakkani'nin evinde ve 12 Şaban 1406 (20 Nisan 1986) Pazartesi günü ikindi vaktinde şu sözleri yazıyorum:
Hamd yalnız Allah'ındır. O'na hamd eder, O'ndan yardım diler, mağfiretini isteriz. Nefislerimizin serlerinden Allah'a sığınırız. O, her kime hidayet verirse onu saptıracak yoktur. Her kimi saptırırsa, ona da hidayet verecek yoktur. Şehadet ederim ki, Allah'tan başka hiçbir ilâh yoktur. O, bir ve tektir. O'nun ortağı yoktur. Ve şehadet ederim ki, Muhammed Allah'ın kulu ve Rasulü'dür.
Allah'ım! Senin kolay kıldığından başka kolay yoktur ve Sen dileyecek olursan zoru da kolaylaştırırsın.
Bugünden kolaylık gününe kadar cihadın nihaî şer'î hükümlerini ifade eden muhkem ayetleriyle Tevbe Sûresi bütün kalbimi acılarla doldurmakta, ruhumu kederlerle parçalamaktadır. Çünkü biz Tevbe Sûresi'ni okuduğumuzda, hepimizin Allah (cc) yolunda savaşa karşı kusurlu okluğumuzu görüyoruz.
Kendisinden önce nazil olmuş, cihad ile ilgili yaklaşık 120 veya 140 ayeti nesh eder. "Kılıç ayeti" Allah yolunda savaş ayetlerini oyuncak edinmek isteyen veya bu muhkem ayetleri te'vil ile veyahut da delâleti kesin, sübutu kesin zahirinden başka, yorumlara çekmeye cesaret gösteren herkese kesin bir cevaptır. Kılıç ayeti ise: "Onlar sizinle topluca nasıl savaşıyorlarsa, siz de onlarla öylece savaşınız ve biliniz ki Allah takva sahipleriyle beraberdir" ayetleriyle: "Haram aylar çıktıktan sonra, müşrikleri nerede bulursanız öldürünüz. Onları yakalayınız, onları muhasara altına alınız. Her yol başını onlara karşı tutunuz. Şayet tevbe eder; namazı kılar, zekâtı verirlerse o zaman onları serbest bırakınız. Şüphesiz ki Allah Gafurdur, Rahimdir." (Tevbe, 5)
Allah yolunda savaşa çıkmamak konusunda nefse gerekçeler bulmak, nefsin kendisini uyuşturacak bir takım gerekçeler bularak Allah yolunda savaşmayıp evinde oturmaya razı olması bir oyun, bir oyuncak edinmektir. Daha doğrusu Allah'ın dini ile oynamak, onu oyuncak edinmek demektir. Bizler Kur'ân nassıyla bu gibi kimselerden de yüz çevirmekle emrolunmuş bulunuyoruz: "Dinlerini oyun ve eğlence edinmiş, dünya hayatının kendilerini aldattığı kimseleri bir kenara bırakın..."
Cihad için gerekli nazırlıkları yapmaksızın, geleceğe dair umutları gerekçe göstermek, zirvelere ulaşmayı ve oralara yükselmeyi arzulayan küçük nefislerin yapacağı işlerdendir.
"Nefisler büyük olduğu taktirde. O taktirde cesetler o muradı gerçekleştirmek için yorulur."
Mescid-i Haram'da hizmette bulunmak ve onu imar etmek dahi Allah yakında cihad etmekle kıyas edilemez. Müslim'in Sahih'inde: "Sizler hacılara su vermeyi, Mescid-i Haram ı imar etmeyi Allah'a ve âhiret gününe iman edip Allah'ın yolunda cihad eden kimselerin işiyle bir mi saydınız? Allah katında bunlar eşit değildir. Allah zalimler topluluğunu hakka iletmez. İman eden, hicret eden, mallarıyla, canlarıyla Allah yolunda cihad edenlerin dereceleri Allah katında en üstündür. İşte kurtulanlar onlardır. Rableri onlara kendi tarafından bir rıza, bir rahmet, bir müjde verir. Onlara, içinde ebedi nimetler bulunan cennetleri müjdeler. Orada ebedî kalırlar. Allah'ın katında büyük bir ecir vardır" (Tevbe, 19-22) ayetleri Müslim'in Sahih'inde belirtildiğine göre ashab-ı kiramın imandan sonra hangi amelin daha faziletli olduğu konusunda ihtilaf etmesi üzerine nazil olmuştur. Onlardan birisi Mescid-i Haram'ı imar edilmesi, diğeri hacılara su verilmesi, üçüncüsü de Allah yolunda cihad edilmesidir, demesi üzerine inmiştir.
Bu âyet-i kerimeler, Allah yolunda cihadın Mescid-i Haram'ın imar edilmesinden daha büyük bir iş olduğu meselesinde açık birer nastır.
Özellikle nüzul sebebi, bu mesele hakkında ashab-ı kiramın ihtilâf etmeleri olmuştur.
Nüzul sebebinin sekline misal tahsis edilmesi veya te'vil edilmesi de caiz değildir. Çünkü bu ayetlerin manaları nass olarak kesindir. Hudey İbn İyaz'a şu beyitleri yazıp gönderen Abdullah İbn el-Mübarek'e Allah rahmet eylesin;
Ey Haremeyn'de ibadet eden kişi, bizleri görsen keşke!
O zaman ibadetle oynadığını kendin görürsün.
Akıttığı yaşlarla, ey yanaklarını süsleyen kişi!
Bizim boyunlarımızı kanlarımız süslüyor.
Fakih ve muhaddis Abdullah İbn Mübarek'in söylediklerini gördünüz. Müslümanların kutsal ve saygı gösterilmesi gereken değerlerinin ayaklar altına alındığı, namusların paymal edildiği, Allah'ın dininin kökünden yeryüzünden silinmek islendiği bir zamanda böyle bir ibadeti o, Allah'ın dinini oyuncak edinmek olarak görmektedir.
Evet, yeryüzünde müslümanlar boğazlanırken buna ses çıkarmayıp sadece "la havle'' ve "innâ lillah" deyip uzaktan uzağa bizi bu gibi kimselerin problemlerine yaklaştırmaya bir adım dahi ilmeden bunları yapmamız, gerçeklen Allah'ın diniyle oynamaktır. Bizi aldatan nefsimizin uzayıp giden duygularının bizleri gıdıklamasından başka bir şey değildir.
Müslüman erkek nasıl yerinde durabilir? Nasıl rahat edebilir? Müslüman kadınlar saldırgan düşmanın elinde olunca...
Ben Müslüman Topraklarını Savunmak Farz-ı Aylılardan da önemlidir adlı eserimde yazdığım gibi, benden daha önce, Şeyhülislâm İbn Teymiye'nin kaydettiği şu görüşü paylaşıyorum:
Din ve dünyayı ifsad eden saldırgan düşmanı bertaraf etmek kadar, imandan sonra kuvvetli hiçbir farz yoktur.
Yani ben Allahu alem bugün için, Allah yolunda savaşmayı terk eden kimse ile namazı, orucu ve zekâlı terk eden kimse arasında hiçbir fark görmüyorum.
Şu anda bütün yeryüzü halkının hep birlikle, önce âlemlerin Rabbi huzurunda sonra da tarihin önünde büyük bir sorumlulukla karşı karsıya oldukları görüşündeyim.
İster davet, isler teklif, ister eğitim ve isler başka bir şey olsun, hiçbir şeyin cihadı terk etmenin sorumluluğundan kurtaramayacağı görüşündeyim.
Ben bugün yeryüzünde her müslümanın boynunda Allah yolunda savaşmak, yani cihadı terk etmek sorumluluğunu taşıdığı kanaatindeyim. Her müslüman, silah taşımamanın günahını yüklenmektedir.
Bu konuda kendini mazur gösterecek herhangi bir dayanağı olmaksızın elinde tüfek bulunmadan Allah Teala'ya kavuşan herkesin Allah'la günahkâr olarak karşılaşacağını görüyorum. Çünkü o, savaşı terk etmiş bulunmaktadır. Şu anda savaşmak ise farz-ı ayndır. Yeryüzünde bulunan bütün müslümanlara farz-ı ayndır. Allah'ın mazur gördüğü kimseler müstesna. Farzı terk etmek ise günahtır. Çünkü farz; işleyenin sevap aldığı, terk edenin ise hesaba çekildiği işlerdir.
Ben şu kanaatteyim: Cihadı terk etmeleri sebebiyle Allah huzurunda bağışlanabilecekler Allahu alem şunlardır: Kör, topal, hasta, erkek, kadın ve çocuklar arasında mustazaf olup cihad için bir çare bulamayan, yani savaşın fiilen cereyan etliği yere gidemeyen ve buraya giden yolları bilemeyen kimselerdir.
Savaş ister Filistin'de, ister Afganistan'da, isterse kâfirlerin çiğnediği ve pislikleriyle kirlettiği herhangi bir bölgede olsun. Savaşmayı terk ettikleri için tüm müslümanlar günahkârdır.
Ben bugün Allah yolunda savaşmak ve savaşa çıkmak için, hiçbir kimsenin izin yelkisi olmadığı görüşündeyim. Babanın çocuğuna izin vermesi, kocanın hanımına izin vermesi, borçlunun alacaklısına izin vermesi, hocanın öğrencisine izin vermesi, amirin memuruna izin vermesi gerekmez.
Bütün tarih dönemlerinde, ümmetin bütün âlimlerinin icmaı budur. Böyle bir durumda "çocuk babasının izni olmadan, hanım kocasının izni olmadan savaşa çıkar." Bu konu ile ilgili olarak kim mugalata yapmaya çalışırsa haksızlık etmiş, zulmetmiş, Allah'tan kendisine gelmiş bir hidayet olmaksızın hevasına tabi olmuş demektir.
Üstü kapalı hiç bir tarafı olmayan, sulandırılmasına imkân bulunmayan ve hiç bir kimsenin bunu oyuncak edinmesine veya te'vil etmesine imkân bırakılmayan gayet açık ve net bir meseledir…
Müminlerin emirinden üç hususta cihad için izin istenmez:
1. Emir, cihadı çalışmaz hale getirirse
2. Eğer izin istemek maksadın gerçekleştirilmesine fırsat vermeyecekse
3. Onun daha önceden beri cihadı men ettiği biliniyor ise.
Kanaatime göre bugün müslümanlar Afganistan'da dökülen her kandan, paymal edilen her namustan mesuldürler. Allahu alem kusurları sebebiyle, dökülen bu kanlarda suç ortağıdırlar. Çünkü onlar bu müslümanlara kendilerini koruyacak silahı sağlayabilirlerdi.
Onları tedavi edecek doktorları gönderebilirler. Yemek yiyebilecekleri inatları satın alabilirler. Hendek kazmalarına imkân sağlayacak kazı aletlerini satın almalarını sağlayabilirler.
Dusuki Haşiyesinde (cilt II, s. 11-112) söyle denilmekledir: "Her kim fazla yiyeceğe sahip olur ve bununla birlikle aç kimseyi görür, ölünceye kadar da o yemeği ona vermeksizin bırakırsa, eğer yemeği bulunan kişi kendi zannınca ölmeyeceği kanaatinde ise yakın akrabaları ile birlikte onun diyetini öder. Eğer kasten vermemiş ise, bu konuda mezhepte iki rivayet vardır. Birincisine göre kendi has malından onun diyetini öder,
İkinci rivayete göre ise katil olduğundan dolayı ona kısas uygulanır."
Şehevî arzular uğruna harcanan, heva ve lüks uğrunda dökülen mal ve servet sahiplerini nasıl bir hesap ve ceza beklemektedir?
Artık ey müslümanlar! Sizin hayatınız cihaddır. Hedefiniz cihaddır. Var oluşunuz, akıbetiniz cihad ile alâkalıdır. Ey davetçiler! Sizler silahlarınızı omuzlamadıkça, tağutların mülkünü, kâfir ve zalimlerin mülkünü darmadağın etmedikçe, sizin hiçbir değeriniz yoktur.
Cihadsız, savaşsız, kansız, sakalsız, Allah'ın dininin muzaffer olacağını zanneden kimseler bu dinin tabiatını idrak edemeyen kimselerdir.
Onlar vehme kapılmışlardır.
Davetçilerin, heybeti ve davetin şevketi müslümanların izzeti savaşsız olamaz. Rasulullah (sav) şöyle buyuruyorlar:
"Allah düşmanlarınızın kalplerinden sizin heybetinizi çekip alacak, Allah kalplerinize vehn bırakacaktır. Vehn nedir, ey Allah'ın Rasulü? diye soran ashaba: Dünya sevgisi ve ölüm tiksintisidir, diye buyurur. Başka bir rivayette ise: "Savaş tiksintisidir" diye cevap vermiştir. "Sen Allah yolunda savaş (kimse seninle savaşmazsa) yalnızca sen savaşla mükellefsin. Müminleri de savaşa teşvik et, olur ki Allah kâfirlerin gücünü bertaraf eder. Allah daha güçlü, cezası daha çekin olandır."
Savaş olmadığı taktirde şirk her tarafı kuşatacak ve egemen olacaktır. "Fitne yeryüzünden kalkıncaya ve din bütünüyle Allah'ın oluncaya kadar, kâfirlerle savaşın." Fitne ise şirktir.
Yeryüzünün felah bulmasının biricik teminatı cihaddır. "Eğer Allah, insanların bir kısmını diğer bir kısmı ile savmasaydı, yeryüzü fesad bulurdu." İslâm'ın ibadetlerinin ve ibadet evlerinin kurulmasının biricik teminatı, yine cihaddır: "Allah insanların bir kısmını diğer bir kısmıyla bertaraf etmeyecek olsaydı; manastırlar, kiliseler, havralar ve içinde Allah'ın adının çokça zikredildiği mescitler harap olur, giderdi."
Ey İslâm davetçileri! Ölüm tutkunu olunuz ki size hayat bağışlansın. Sakın emeller sizleri aldatmasın, aldatıcılar Allah ile sizleri aldatmasın. Okuduğunuz kitaplar, devam ettiğiniz nafileler, sakın sizi aldatmasın, büyük işlerden yana sizleri rahatlatan basit işlerle uğraşmaya kalkışmayın. "Siz silahsız olanın kendinizin olmasını istersiniz...'' Cihad konusunda hiç kimseye itaat etmeyiniz. Cihada çağırmak konusunda, bir komutanın iznine itibar etmeyiniz. Cihad sizin davetinizin direğidir. Dininizin kalesidir. Şeriatınızın kalkanıdır.
Ey İslâm âlimleri! Şu Rabbine dönen nesle komutan olmak için öne geçiniz. Bundan geri dönmeyiniz, dünyaya meyl etmeyiniz. Tağutların sofralarından uzak durunuz. Çünkü bu sofralar kalpleri karartır. Kalpleri öldürür. Sizleri bu hayırlı nesilden uzak tutar. Onların kalpleriyle aranızda engel teşkil eder. Ey müslümanlar! Uykunuz çok uzun sürdü. Bağiler, azgınlar sizin topraklarınızın her tarafına üşüştüler. Şairin şu beyitleri ne anlamlıdır:
Zillet içinde uzundur uyuduğumuz
Nerede arslanca haykırışlar
Azgınlar çetesi kartal kesildi
Bizse, zincirlere vurulmuş köleyiz
Kölenin zincire boyun bükmesidir, hor, hakir
Yoksa demirin ona vurulması değildir.
Ne zaman bu zincirlere kıyam edeceğiz?
Ne zaman kıyam edeceğiz bu zincirlere?
Müslüman kadınlar sakin rahat ve lüks düşkünü olmayınız. Çünkü rahat ve lüks cihadın düşmanıdır. Çünkü rahat ve lüks beşerin ruhunu telef eder. Temel ihtiyaçlarınızdan fazla şeylerden uzak durunuz. Zaruri şeylerle yetininiz. Çocuklarınızı ağır şartlara, yiğitliğe, kahramanlığa ve cihada alıştırınız. Bu esaslar üzere eğitiniz. Evleriniz arslan inlerini andırsın. Tağutlar tarafından boğazlansın diye, yeyip semiren tavukların kümesi olmasın. Çocukların kalbine cihad sevgisini, cihad tohumlarını ekiniz. Yiğitlerin meydanlarında at koşturmak, savaş alanlarında at koşturmak arzularını, aşkını yerleştiriniz.
Müslümanların problemlerini yaşayınız. Haftada en az bir gün mücahidlerin, muhacirlerin hayatlarına benzeyen bir gününüz olsun. O gün kuru bir ekmek ve buna bir kaç damlayı geçmeyen azıcık çayı katık yapın.
Ey İslâm yavruları! Bombaların nağmeleri, topların gürültüleri, uçakların uğultuları, tank sesleri, eğitiminizin nağmeleri olsun. Dünyanın rahat ve huzuru içerisinde yaşayan, lüks hayat süren ve mideleri şişkin kimselerin nağmeleri ve yatakları sizin büyüyüp gelişeceğiniz yerler olmamalıdır.
Ve sen ey müslüman hanım! Sana anlatmak istediklerim çok, pek çoktur. Muhammed'in annesi! Allah sana, bana ve müslümanlara yaptığı hizmetlerin karşılığını en güzel şekilde versin. Uzun süre benim sıkıntılarıma benimle birlikle katlandın. Acı tatlı hayat şerbetini benimle birlikle yudumladın. Bu mübarek yolculuğa koyulmakla benim en büyük yardımcım oldun. Cihad alanındaki faaliyetlerime senin yardımın çük büyüktür. 1969 yılında iki küçük kızımız ve bir oğlumuzunun olduğu sırada evin bütün yükünü omuzlarına bıraktım.
Ve sen mutfağı ve buna benzer yan hizmetleri bulunmayan çamurdan tek bir oda içerisinde yaşadın. Yük ağırlaştığı, aile sayımız çoğaldığı, çocuklar büyüdüğü, tanıdıklarımızın artıp misafirlerimizin çoğaldığı bir sırada da evi omuzlarına terk ettim. Ve sen önce Allah için, sonra benim için aza da çoğa da katlandın.
Bana yaptığın bu hizmetlerin karşılığını benim yerime Allah sana en güzel şekilde versin. Allah ve sonra da senin evden uzun süren ayrılığıma katlanman olmasaydı, ben tek başıma bu ağır yükü taşıyamazdım. Senin dünya hayatına rağbet etmediğini gördüm. Seni öyle tanıdım. Senin gözünde ve hayatında maddenin en ufak bir ağırlığı olmadı. Sıkıntı çektiğimiz zamanlarda el darlığından şikâyet etmedin. Allah'ın nisbeten bize dünyalık verdiği zamanlarda da azmadın. Kendini lükse kaptırmadın. Dünya senin kalbinde yer etmedi. Çoğu zaman dünya senin elinin altındaydı.
Cihad hayatı en lezzetli hayattır. Sıkıntılara, darlığa sabır ve tahammül, nimet ve lüks içerisinde kalmaktan daha güzeldir. Züht'ten ayrılma. Allah seni sevecektir.
İnsanların elinde bulunana rağbet etme, insanlar da seni sevecektir. Kur'ân ömrün zevki, hayatın en güzel arkadaşıdır. Namaz kılmak ve nafile oruç tutmak, seher vakitlerinde istiğfar etmek kalbe bir incelik verir, ibadete lezzet katar. Hoş, hanım arkadaşlarınla oturup kalkıp dünya imkânlarından çokça yararlanmayıp dünya ehlinden ve dünya gösterişinden uzak durmak kalplere rahat ve huzur verir. Allah'tan dilerim ki, dünya hayatında bizi bir arada bulundurduğu gibi Firdevs'le de bizi bir araya getirsin.
Size gelince oğullarım, sizler ancak az bir süre benimle birlikte olabildiniz. Sizin terbiyenizle ancak çok az bir süre ilgilenebildim. Evet, sizinle ilgilenemedim. Ancak, ne yapabilirim ki, müslümanların başına gelen bu musibetler, süt emziren anneye yavrusunu unutturdu. İslâm ümmetinin karşı karşıya kaldığı dehşetli haller, küçücük çocukların bile perçemlerini ağartacak durumdadır. Allah'a yemin ederim tavuğun civcivleriyle yaşadığı gibi kafesimin içerisinde sizinle yaşamaya tahammül edemedim.
Hizmet ve sıkıntı ateşi, müslümanların kalplerini yakarken ben serinkanlılıkla hayat süremezdim. Müslümanların başına gelen haller herkesin kalbini veya azıcık aklı bulunan herkesi ızdıraptan paramparça ederken uzun süre sizinle kalamadım.
Türlü nimetler içerisinde sizin aranızda önüme bir kap konulup bir başka kabın kaldırılır vaziyette etlerin ve çeşitli tatlıların doldurduğu tabaklara el uzatarak yaşayamadım. Bu insafa sığmazdı. Allah'a yemin ederim, hayatım boyunca elbise, yiyecek veya mesken olsun, her şeyin lüksünden nefret ettim. Elimden geldiğince sizlere zahidlerin makamına yükseltmeye ve refah içerisinde yaşayan kimselerin bataklıklarından daha yukarıya çıkarmaya gayret ettim.
Size selef akidesini, ehl-i sünnet ve'1-cemaat akidesini tavsiye ediyorum. Ona sanlınız, Sakın aşırılıklara kaçmayınız. Kur'ân-ı Kerim'i okuyunuz, ezberleyiniz. Dilinizi muhafaza ediniz. Çok namaz kılınız. Çok oruç tutunuz. Hoş ve güzel şekilde arkadaşlık ediniz. Fakat şunu biliniz ki, hareketin emirinin sizi cihaddan men edecek veyahut kahramanlık alanlarından, binicilik meydanlarından sizleri uzaklaştıran ve davet etmek noktasında koymayı, sizleri süslemeye, sizi cihaddan engellemeye yetkisi yoktur. Allah yolunda cihad etmek için hiç kimseden izin almayınız. Atıcılığı ve biniciliği öğreniniz, devam ediniz. Bununla birlikle atıcılık yapmanız, binicilik yapmanızdan daha sevimlidir.
Yavrularım! Annenize itaat etmenizi, kız kardeşlerinize (Um Hasan ve Um Yahya'ya) saygı göstermenizi tavsiye ediyorum. Şer'î ve faydalı ilimlerle uğraşmanızı tavsiye ediyorum. Büyük kardeşiniz Muhammed'e itaat ediniz. Ona saygı gösteriniz. Birbirinizi seviniz. Büyükanneniz ve büyükbabanıza iyi davranınız. Onlara çokça ikram ediniz. İki halanız Faiz'in ve Muhammed'in annelerine de iyilik yapınız. Çünkü Allah'tan sonra onların benim üzerimde çok hakları vardır. Akrabalarınıza iyi davranınız, ailelerinize iyilik yapınız. Bizimle arkadaşlığı olan kimselere arkadaşlık haklarını yerine getiriniz.
Cihad hiziplerine gelince; Sayyaf, Hikmetyar, Rabbani ve Halis'e çok önem veriniz. Çünkü bizler onların bu cihad çizgisine devam etmelerini ve sapmaktan koruyacaklarını ümid ediyoruz. Özellikle Celaleddin, Ahmet Şah Mesud, Mühendis Beşir, Sefiyullah Efzeri, Mevlevi Aslan, Feril ve Muhammed Alem, Sir Alem, Mağlen, Seyyid Muhammed Hanif, Embuke gibi dahildeki komutanları ela unutmayınız.
Allah'ım! Seni bütün eksikliklerinden tenzih ederim. Sana hamd ederim. Senden başka hiçbir ilâh olmadığına şahitlik ederim. Senden mağfiret isler ve Sana tevbe ederim.

(Şeyh Abdullah Azzam / Cihad Dersleri Cilt 2)
 

halidali

Asistan
Katılım
9 Nis 2007
Mesajlar
487
Tepkime puanı
3
Puanları
0
Cihad Gerçeği

Abdullah Azzam

"Gerek hafif, gerek ağır olarak hep birlikte sa­vaşa çıkın, mallarınızla ve canlarınızla Allah yolunda cihad edin. Eğer bilirseniz bu sizin için daha hayırlıdır."

(Tevbe Suresi 41. Ayet)Cihâd: gayret sarfetmek, son derece fazla çalışmak demektir. Terim olarak, Allah yolunda savaşmaya "cihad" denilir.

Hanefi ulemasına göre, bir ıstılah olarak cihad, "kâfirleri hak din olan İslama çağırmak, kabul etmeyenlere karşı malla canla savaşmak de­mektir. Sözü geçen ulemaya göre cihadın bu şekilde anlaşılması şu âyet-i kerimelere dayanır.

(el-Bedâyi VII, 97; Fethu'l-kadir IV, 276; ed-Dürrü'l-muhtar III, 273)

"Gerek hafif, gerek ağır olarak hep birlikte sa­vaşa çıkın, mallarınızla ve canlarınızla Allah yolunda cihad edin. Eğer bilirseniz bu sizin için daha hayırlıdır."

(Tevbe Suresi 41. Ayet)

"Allah müminlerden mallarını ve canlarını cennet kendilerinin olmak üzere satın almıştır. Allah yolunda savaşırlar, öldürürler ve öldürülürler. Bu Allah'ın üzerine bir borçtur. Ge­rek Tevratta, gerek İncil'de, gerek Kur'an'da (Allah, kendi yolunda çarpı­şanlara cennet vereceğini va'detmiştir) Allah'dan daha çok ahdini yerine getiren kim olabilir?"

(Tevbe Suresi 111. Ayet)

Şafiî ulemasına göre ise Cihad "İslamın muzaffer olması için kafir­lerle savaşmak" demektir.

Hâsiyet-üş Şerkâvî II, 391.

Görülüyor ki Hanefi ulemasının cihad tarifi ile Şâfiîlerin tarifi arasında netice itibariyle bir fark yoktur. Diğer mezhep imamlarının tarifleri de Hanefi ve Şafiî ulemasının tarifine yakındır

Bu manada cihad müslümanlara farz-ı kifayedir. Fakat seferberlik halinde farz-ı ayn olur, dolayısıyla bütün müslümanların savaşa katılması gerekir.

Cihad, kitap, sünnet ve icma ile sabittir.

Kur'ân-ı Kerim'de;

"Allah'a ve âhirete inanmayanlarla harbediniz..."

(Tevbe Suresi 29. Ayet)

"Müşriklerin sizinle toptan har-bettiklerı gibi siz de onlarla harbedin."

(Hucurrat Suresi 15. Ayet)

buyurulmuştur...

Cihad,Kuran ve sünnette ittifakla çocuk, kadın(kadınların cihadi hac ve umredir), kör ve kötürümlere farz değildir. Fakat bir İslam ülkesine düşman hücum ettiği zaman bütün müslümanlara düşmanı püskürtmek farz olur.

Müslümanların cihad sahasına atılmaları için şu üç şartın bulunması gerekir:

1. Düşman, İslama girmeleri için yapılan çağrıyı yahut cizye vermeyi reddetmiş olmalıdır.

2. Müslümanlarla düşman arasında bir antlaşma bulunmamalıdır.

3. Müslümanlarda cihad için gerekli güç bulunmalıdır. Bu durumlar

bir araya geldiğinde cihadın farziyeti gerçekleşir.

Dört mezheb imamı cihaddan maksadın Allah yolunda savaşmak olduğu hususunda ittifak etmişlerdir. Kalemle cihad veya dille cihad vb. şeylerle cihad şer'i deyimle cihad değildir. Şer'i deyimle cihadın anlamı; savaşmaktır. Bu nedenle Peygamber Efendimiz (sav)e Allah yolunda cihad etmeye neyin denk olabileceği sorulduğunda o; "buna gücünüz yetmez" cevabını vermiştir. Şayet cihad kalemle veya dille olsaydı buna güç yetirecekleri muhakkaktı.

Evet, bir sahabe Rasulullah'a:

- "Ey Allah'ın Rasulü Allah yolunda cihad etmeye ne denk olabilir" diye sormuş, Rasulullah da:

- “Buna gücünüz yetmez, şimdi sizden biriniz mücahid cihadından dönünceye kadar hiç ayrılmadan namaz kılmaya ve arasını açmadan oruç tutmaya gücü yeter mi?" demiştir. Orada bulunanlar:

- "Buna kimin gücü yetebilir ki" cevabını vermişlerdir. Rasulullah da:

- "İşte mücahidin mükafatı bunları yapabileceklerin kazanacakları mükafattır. Allah yolunda cihad eden kimse, mücahid cihaddan dönünceye kadar açmadan oruç tutan, ara vermeden namaz kılan ve Rabbine ibadetle meşgul olan kimse gibidir" buyurmuştur.

Biliyor musunuz bir kısım insanlar cihadı nasıl tarif ediyorlar? Ona; nefis ile cihad diyorlar. Oruç tutmanın, namaz kılmanın nefis ile cihad olduğunu söylüyorlar. Şayet cihad bundan ibaret olsa idi nasıl Rasulullah; insanların mücahidin aldığı sevaba güç yetiremeyeceklerini beyan etmiş olurdu? Bu hususta şöyle bir sözün hadis olduğunu naklederler: Rasulullah savaştan döndükten sonra sahabelerine şöyle demiş: "Sizler hayırlı ve uğurlu olarak döndünüz. Küçük cihaddan büyük cihada döndünüz. Dikkat edin bu da kişinin nefsine karşı cihad etmesidir." Bu söylenilen söz uydurma bir hadistir, aslı ve astarı yoktur. Çünkü cihaddan maksat Allah yolunda savaşmaktır. Şimdi geliyor birileri asıl cihada küçük cihad diyor. Klimalar altında oturmaksa nefs ile cihadmış ve büyük cihadmış (!) Kebablar, kadayıflar, börek ve çörek yemek mi büyük cihad ? (!) Yoksa bombaların, şarapnel parçalarının altında savaşmak... Kardeşlerin dedikleri gibi on gün karlar üzerinde yürüyüp soğuğun dehşetinden parmaklarının dökülmesini isteyecek hale gelmek mi büyük cihad? Şairin dediği gibi;

Ey iki Harem kentte (Mekke, Medine) ibadet eden abid(!)

Şayet bizi görecek olsan; Nasıl ibadetle oynadığını çok iyi göreceksin!

Vallahi bunlar ibadet adına oynuyorlar! Müslümanların kutsal değerleri ayaklar altında çiğnenirken, çocukları boğazlanırken, yaşlılar yakılarak öldürülürken, ülkeler işgal edilirken, mallar gasb edilip mukaddesatlar çiğnenirken; harameyni şerifeyne komşu olmak, aziz ve celil olan Allah'ın dini ile oynamaktır, oynamak (!)Şimdi sen evine giren hırsızı, hanımının yatağında bırak yandaki odaya geçip gece namazı kıl(!)Böyle bir namaz sana lanet okur. Çünkü sen hırsızı, ırz ve namusuna saldırır halde bırakıyor, yan odada Allah'a yalvarmaya girişiyorsun (!) Bu nasıl bir dua ve nasıl bir yalvarma. Yahut da önünde ırzın çiğneniyor, sen de Kur'an okuyorsun (!) Vallahi bu, aziz ve celil olan Allah'ın dini ile oynamaktır, oynamak. Allah teala bu tür insanları tasvir ederek şöyle buyuruyor:"Onlar dinlerini bir oyun ve eğlence edinmişlerdir" (Maide, 57)Evet, oyun ve eğlence! Şimdi sen Abdülbasit Abdussamet'i veya Minşavi'yi Kur'an okuyuşunu dinler zevk alırsın. Onu geriden takip etmek istersin. Bu sana büyük bir haz verir. Sen bundan herhangi bir sıkıntı veya zorluk görür müsün? Hayır. Ayrıca sen Kur'an'ın tecvidini öğrenirsin. Her ayın sonunda da teşvik için bin riyal veya daha fazla ücret alırsın. Ne kadar cüz ezberlersen o kadar riyal verilir sana. Kur'an'ı bitirdiğinde de ayrı bir mükâfat... Allah için söyle. Bu mudur büyük cihad, yoksa organları parçalanıp havaya doğru savrulan, gözleri kurşunlarla delinen insanların yaptığı mı cihad?

Buna eğitim cihadı diyorlar (!) Vakıa asıl cihad bırakıldı. Cihad olmayan şeyler cihad addedildi. Aslında Kur'an-ı Kerim Allah yolunda şehid olma inancım ve kâfirlerle savaşma düşüncesini bu Müslüman ümmetinin kalbine yerleştirmiştir. Bunun tezahürü Tebuk savaşında ve benzeri yerlerde görülmüştür. Bakınız bu savaşa 30 bin kişi katılmış, Müslümanlardan sadece üç kişi ki bunlar Kab bin Malik, Bilal bin Umeyye ve Mirara bin Rabi'dir. Evet bunlar cihada katılmamışlardır. Bunlar eğitim cihadı yaptıkları hesab edilerek mazur görülmemişlerdir (!) Bilakis müslümanlar bunlarla, Allah tealanın kendilerini af ettiklerini bildirmesine kadar tam 50 kusur gün ilişkilerini kesmişler ve bunlara boykot uygulamışlardır.

Kur'an-ı Kerim mazeretsiz olarak cihada katılmayanlara ise bir daha böyle şanlı bir işe katılmamaları yasağı getirmiş ve şöyle buyurmuştur:

"Eğer Allah bu cihaddan sonra tekrar seni geri kalan bu topluluğa döndürür de onlar da seninle cihada çıkmak için izin isterlerse onlara şunu de: benimle beraber bir daha asla cihada çıkmayacaksınız ve düşmana karşı benimle beraber savaşmayacaksınız. Çünkü ilk defasında savaşa çıkmayıp oturmayı istediniz. Şimdi de geriye kalanlarla beraber oturun." (Tevbe, 83)


[Şehid Şeyh Abdullah Azzam / Tevbe Suresinin Gölgesinde Cihad Dersleri. Cilt:1][/b

www.cecen.org
 
Üst