Abdülkadir Geylani: Futuhu'l Gayb

m-angel

Nam-ı diğer TÜRBEDAR
Katılım
20 Eyl 2007
Mesajlar
1,629
Tepkime puanı
260
Puanları
0
Yaş
55
Allah-ü Taala’ya ve Hz. Rasulallah’a iman eden şu üç şeyi yapmakla vazifelidir.

1- Allah’ın emirlerini tutmak....

2- Yasak ettiği şeyleri yapmamak...

3- kimsenin elindekine göz dikmemek, doğru çalışmak, haline razı olmak....
1. makale: Vazife

İnsan, hayatı boyunca, emir, yasak ve kader çizgisi içindedir. Hiçbir zaman bunların dışına çıkamaz. Dışını Hakkın emirlerine uydurduktan sonra, iç alemi için 3 vazife başlar.

1- İnsan öz varlığı olan kalbine, iç alemine dönmeli...

2- Ruh, iyilik taraftarı olarak, kötülüğe meyilli duran nefsini muhasebe etmeli...

3- Böylece bütün gidişatını, yolunu Allah yolunun hakiki yolcularına uydurmalıdır...
 

m-angel

Nam-ı diğer TÜRBEDAR
Katılım
20 Eyl 2007
Mesajlar
1,629
Tepkime puanı
260
Puanları
0
Yaş
55
2. makale: Hayrı Tavsiye

Allah’ın ve Hz. Rasulallah’ın emirlerine uyun; şahsi arzularınıza ve hissiyatınıza mağlup olarak bid’at yoluna sapmayın ! İtaat edin; türlü ve bozuk yollara ayrılmayın!... Allah’ı tevhid edin; hiçbir zaman şirk koşmayın!... Hakkı tenzih edin; itham etmeyin... Doğruluk karşısında şüpheye düşmeyin; tasdik edin. Hep birden kardeş olun, aranıza düşmanlık sokmayın. Doğruluktan nefret etmeyin, daima Hak yolu ve yolcularını arayın, usanmayın... Sonuna kadar çalışın; bekleyin ümitsizliğe düşmeyin... Daima doğru yolda toplanın, sevişin aranıza sevimsizlik girmesin... Yaptığınız kötülükleri bırakın; tövbe edin; bir defa yaptığınız hatayı ikinci defa yapmayın!.. İçinizi dışınızı temiz tutun. Uğursuz, çıkmaz, karanlık bataklıklara düşmeyin... Rabbınızın taatı ile ruhunuzu bezeyin. O’nun kapısından ayrılmayın. Ondan yüz çevirmeyin. Tövbenizi bozmayın... Gece gündüz Allah’a yalvarmaktan bıkmayın. Çünkü rahmet kapıları ancak bu yolda açılır. Hakiki saadeti buyolda bulmanız mümkündür. Şu bataklık aleminden ulvi ruhani aleme bu yoldan gitmeniz mümkündür. Hak’ka vuslat bu yoldadır. Rahat, huzur ve selamet evine buradan girilir. Öyle bir selamet evi ki, her çeşit binek orada, gözün görmediği her türlü hoşluk oradadır... Bu nimetlerden bıkmaz, usanmaz, bol bol yer içersiniz. O yerde sizin arkadaşlarınız Peygamberler, sıddıklar, şehitler ve salihler olur.. Allah cümlemize nasib etsin...
 

m-angel

Nam-ı diğer TÜRBEDAR
Katılım
20 Eyl 2007
Mesajlar
1,629
Tepkime puanı
260
Puanları
0
Yaş
55
Iptila

İnsan, başına bir iş gelirse... Önce, kendi kendine kurtulmaya çalışır... Muvaffak olamayınca, etraftan yardım istemeğe koyulur...

Padişahlara gider; rütbe sahiplerine yalvarır. Zenginlere koşar... Hal sahiplerine gider; dua ister, himmet ister... Eğer hasta ise doktora gider, şifa arar. Bununla da kurtulamayacağını anlayınca, Allah’a döner.

Eğer kendi işini yapabilseydi, halka dönmeyecekti... İşini halkta bitirebilseydi, Hak’ka dönmezdi. Burada da arzusu biraz geç kalmağa başlar; fakat gidecek başka yeri kalmamıştır... Durur yalvarmağa başlar... Dua eder; sena eder. İhtiyaçlarını teker teker sayar, yalvarır... Bunları yaparken bir yandan da reddolunmaktan korkar; bir yandan da, isteği yerine geleceğini ümit ederek sevinir...

Son, bu halden de usanır; yaptığı dua ve niyazın işe yaramadığını zanneder... Bu kerre dua da dahil her şeyi bırakır... Saf, temiz bir halde beklemeğe başlar... Bu kez kader-i İlahi (Allah’ın emri) ne ise o zuhura gelir... Olacak olur... Herşeyde Allah’ın kudretini, kuvvetini sezer. Hareket, sükun... her ne varsa, ondan olduğunu anlar. Hayır, şer, iyilik, kötülük, vermek, almak, genişlik, darlık, ölmek, dirilmek, izzet, zillet, bunların hepsinin Hak’tan geldiğini mana gözü ile görür...

Bu halleri görür... Ve bu haliyle süt anasının elindeki çocuk gibi olur... Yıkayıcı elindeki meyyite benzer; kendinden bihaber... Onlar istediğini yapar... Velhasıl, bir top gibi olur, gayri ihtiyari sağa sola yuvarlanır... Bukalemun gibi renkten renge geçer. Ne kendisi için, ne de başkası için hiçbir hareket yapmaz... Hakkın işinden başka şey görmez. Gözü O’ nu görür, kulağı O’nu işitir. Başka şey görse veya işitse, O’nun için görür veya O’nun için işitir. O’nun nimeti ile beslenir ve O’na yakın olmakla ferahlar... Bu halle güzelleşir... Bununla hoş olur... Sakinleşir...

Her halde Hak’la mutmain olur. O’nun sözü ile ünsiyet peyda eder. O’ndan başka her şeyden çekinir ve hoşlanmaz... Daima O’nun zikrine koşar... Ve öylece kalmak ister. Bu halde kendinde yükseklik duyar. Kuvvetini Hak’tan alır. O’na tevekkül eder. Yolunu O’nun marifet nuru ile bulur. Onunla giyer, Onunla kuşanır. Böylece Hak’kın çeşitli ilimlerini öğrenir. O’nun kudreti ile şereflenir. O’ndan işitir. O’na yaklaşır. Dua eder, hamd eder. Öylece kalır...
 

m-angel

Nam-ı diğer TÜRBEDAR
Katılım
20 Eyl 2007
Mesajlar
1,629
Tepkime puanı
260
Puanları
0
Yaş
55
4. Makale: MANEVİ ÖLÜM

Halkın malına göz dikmez, onların elindekinden kendini mustağni kılarsan, kötü isteklerin ölmeğe başlar. Böyle olunca sende hiçbir kötülüğe karşı meyil kalmaz. Bunlar hep Allah’ın yardımı ile olur. Bu inayet ve yardım sayesinde öyle bir hayata kavuşursun ki ondan sonar ölüm yoktur. Bundan bulacağın zenginlik tükenmez; verilen alınmaz... Rahatın bozulmaz... Hiçbir sevdiğinden mahrum olmazsın. Öğrendiğini unutmaz, sonundan korkmazsın...

Bu yeni varlıkla bambaşka bir aleme geçersin; saadeti bitmez tükenmez... Sultanlığın bir türlü sonu gelmez. Yüksekliği bir türlü nihayete ermez. Burada yalnız tazim olunur, tahkir olunmaz.

Çünkü sende artık bir meniyet vardır. Ve doğruluk zatında mevcuttur. Söylediğin Hak, yaptığın doğrudur. Sen artık eşsiz bir cevher haline gelmişsin. Tekle tek, birle bir olmuşsun. Gizlinin gizlisi, sırrın sırrı oldun; yetmez mi?

Bu hal ve bu alemde sen, peygamberlerin vekilisin demektir. Velayet sırrı sende biter. Ebdallar –velilerden bir kısım- şekline bürünür. Her dert seninle biter. Her ihtiyaç seninle görülür. Yağmur arzunla yağar. Bitkiler sevginle biter... Yeşerir... İster sultan, isterse çoban, ister imam ister cemaat hepsinin belasını def edersin...

Sen bundan böyle ibadın ve biladın amirisin; eller sana yardıma gelir... Ayaklar sana hediyeler taşır. Diller seni övmeğe başlar. Bunlar Allah’ın izni ile olur. İki kişi dahi, aleyhinde söylenecek tek kelime bulamaz...

Ey bunca in’am ve ihsan yapan Allah, bunlar hep senin vergilerindir. İkramındır. – Allah büyük ihsan sahibidir-
 

m-angel

Nam-ı diğer TÜRBEDAR
Katılım
20 Eyl 2007
Mesajlar
1,629
Tepkime puanı
260
Puanları
0
Yaş
55
5. Makale: DÜNYA VE HALİ

Dünya tuzağı, öldürücü zehirleri ile düşkünlerine verilmiştir. Gafletle Dünyayı, zahirdeki güzelliği ile görürsen aldanma... O, hilesi, dokunanı derhal öldürür. Onda sadakat, onda vefa diye bir şey yoktur. Ona iyi gözle bakıp hoşlanma; şöyle ol: Sahrada bir adam çırılçıplak kazayı-hacete oturmuş. Hem edep yri görünüyor, hem de koku geliyor. Sen mecbursun; hem burnunu tutacak, hem de gözünü kapayacaksın. İşte dünyanın hali. Ondan kurtulmak için hem gözünü kapa, hem de burnunu tut...

Dünyaya ihtiyacın kadar bağlan! kalpten sevme; Nesibin ne ise gelir üzülme..!
 

m-angel

Nam-ı diğer TÜRBEDAR
Katılım
20 Eyl 2007
Mesajlar
1,629
Tepkime puanı
260
Puanları
0
Yaş
55
6. Makale: HALKI BIRAKMAK

Halkı Allah’ın izni ile bırak, yine O’nun emri ile arzularından geç. Bir ayet-i Kerimede şöyle buyrulur:

- “ Eğer inanıyorsanız, Allah’a güvenin....”

Kendini Allah’ın fiiline, iradesine terket. Saydıklarımızı yaparsan, ilahi emirlere bir kab olursun.

Halkı bırakmak; onların elinde hiçbir iyilik veya kötülük olmadığına ve olamayacağına inanmakla olur. Bütün kuvveti Allah’tan görüp, halkın elinde mevcut olan bir şey görmeden Allah’ın kudretini tasdik etmekle mümkün olur.

Kendini bırakmana gelince: Hak’ka teslim olman ve sebepleri bir yana atmanla olabilir.

Kendinden hiçbir hareket görme, gücüne kuvvetine mağrur olma. Bu halinde kendini hor görüp, özünden nefret etme. Hak’ka teslim ol; O’nun emirlerine göre hareket et. Şunu iyi bil ki, her şeyi evvel ahir yapan Allah’tır...

Sen ana karnında bilinmez bir nesne iken, O besledi ve bu aleme getirdi. Ve yine sen, beşikte her şeyden habersiz yatarken esirgeyen O oldu. İşte o eski hallerini düşün ve Hak’ka güven.

İlahi tecelliler önünde yok olmak şöyle olur: Başta hiçbir istek sahibi olmamak gerekir. Bunu yaptığın an, her arzun yavaş yavaş ölmeğe başlar. Dileklerin yok olur. Daha sonra iraden ölmeğe başlar. İşte bundan sonradır ki, ilahi tecelli seni kaplar. Hiçbir meramın olmaz. Hak’kın isteğinden başkası sende hüküm süremez olur. Kalbin sakin, vücudun rahat, gönlün geniş, yüzün nurlu... Her şeyden elini çeker, yalnız yaratanla meşgul olursun. Hak varlığı ile zengin olursun...

Bu halinle seni kudret eli çevirir, ezel dili seni çağırır. Hak sana bilgiler öğretir. Türlü nevi kisveler giydirir. Ezeli ilimlerden sana nasip gelir. Gönlün açık olur. Kötülükler onda eğlenmez. Her kötülük onda erir. Varlığın Hak arzusu ile dolar. Böylece senden çeşitli kerametler zuhura gelir. O haller senden görünür, ama aslında Hak’tan gelir. İşte böylece, Hak için gönlü kırıklar zümresine dahil olursun. Bunlara, “Münkesiret’ül – Kulub “ tabiri kullanılır. Zikrettiğimiz o değerli insanlar için Allah-ü Teala şöyle buyurur:

- “Benim için kalbi mahzun olanlarla olurum.”

Bu Kudsi bir hadistir.

Muayyen bir zaman için halin böyle gider, ardan zaman geçer; evvelce mahrumu olduğun pekçok dünyaca hoş tanınan nefsi zararsız isteklerine kavuşursun. Peygamber S.A. efendimiz bu duruma işaret ederek şöyle buyurur:

- “ Bana dünyanızdan üç şey sevdirildi. Kadın, güzel koku, gönlümü hoş eden namaz...”

Bütün kötü arzun, hevesin kırılmadıkça, Hak, seninle olmaz. Bu hevan ve hevesin yok olunca da sende hiçbir şey durmaz olur artık. Sende ne iyilik eğlenebilir, ne de kötülük. Ne akıl kalır, ne de fikir. Hiçbir şeyi seçemez olursun. Varla yok arasında bir hal alırsın. Allah seni öldürür, yeniden diriltir. Sende, yeni ve bambaşka bir irade zuhura getirir. Her isteğini o irade ile istersin. Bu hale ki geldin ve her isteğin buna ki uydu; Hak Teala kendine izafe ettiğin mevhum varlığını alır, seni yok eder. Bu halle sonunda: Münkesiret’ül-kulüb zümresine dahil olursun... Bu makamda haberin olmadan çeşit çeşit hikmetli işler olur. Sonra benliğin erimeğe başlar. Böylece iş sonuna varmış olur. Ve Hak’ka kavuşmuş olursun; yani, lika hasıl olur... Her iş tamam olur. Bütün çalışmalar bunun içindi zaten... İşte: Münkesiret’ül kulüb’un asıl manası budur.

Yukarıda bahsedilen <> cümlesini biraz izah edelim: Bunun manası; tam bir sükun ve tumaninet halidir... Yani yukarıda arzedilen hale girmek ve onda tambir olgunluk peyda etmek demektir. Bunu daha açık anlatmak için Allah’u Teala’nın, Peygamberi (S.V.) lisanı ile buyurduğunu dinleyelim:

- “Kulum bana ibadet etmekle yaklaşır, ve onu severim... Sevince de tutan eli, işiten kulağı, gören gözü, yürüyen ayağı olurum, hep işlerini benimle görür... “

Diğer bir rivayette şu cümleler de vardır.

- “Benimle işitir, benimle tutar, benimle aklı erer...”

Bu hal ancak < Fena > - kendinden geçiş – ile başlar. Bu iş, güç değildir, halkı bırakman kafi...

Halk; hayır ve şerden ibarettir. Sen de böylesin, hem hayırlısın heh de şerli... Halkın hayrını ve şerrini isteme... Yalnız Hak’kı tut, ötesini bırak. Yine Kader-i İlahide hayır ve şer vardır. Sen bu halde bulunmadıkça Allah seni şerrinden korur, hayrı denizine atar. O zaman hayrına kab olur, her çeşit nimete kavuşursun... Süküna rahata, hoşluğa ve nihayet her güzelliğe kaynak olursun...

Fena (1), Müna (2), Müptega (3) bunlar ayrı ayrı tasavvuf mertebesidir. Velilerin son durağı buralardır. Bunlara yönelmek öyle bir istikamettir ki, geçmişteki evliya ve ebdal hep bunları istediler. Ta ki, iradelerini Allah’a bırakalar ve O’nun iradesine göre hareket edeler. Zaten bu yolun yolcularına < Ebdal > demek, bu manayı anlatmak içindir.

Bunların günahı nefsani arzularını Hak’kın iradesine ortak etmektir. Haddi zatında onlar bunu unutarak yaparlar. Manevi bir hale kapılı, dehşete düşerler, bu arada kendilerini kaybederler. İsteklerine kapılma neticesi Hak’ka şirk koşmuş olurlar. Sonra, Allah tarafından kendilerine bir ayıklık gelir; Allah’ın rahmeti, merhameti yetişir, blundukları halden uyandırır. Onlar da hatalarını anlar, istiğfar eder, tövbe ederler... Allah da tövbelerini kabul eder. Çünkü yalnız melekler iradeden masumdur... Peygamberler de iradeden değil, kötülükten masumdur. Geri kalan mükellef insan ve cinler, ne iradeden, ne de kötülükten masumdur. Şu var ki; veliler, kötü arzudan, ebdal de iradeden mahfuzdur, ama masum değildir. Bu şu manaya gelir; bazen ufak tefek meyil ederler, sonra Allah merhameti icabı onlara yine doğru yolu nasib eder...
 
Üst