Abdulhamid Han, Said Nursi'yi Tımarhaneye Attırdı mı?

Ehl-i Sünnet

Kıdemli Üye
Katılım
5 Şub 2011
Mesajlar
3,061
Tepkime puanı
139
Puanları
0
sultanabdulhamidnursi.jpg
Said Nursi merhumun, Sultan Abdulhamid Han ve maiyyeti tarafından tımarhaneye attırıldığı (kapatıldığı) iddiaları doğru değildir.

Nurculardan Necmeddin Şahiner, Başbakanlık Osmanlı Arşivinden çıkan bir belgeyi, Said Nursi merhumu anlattığı "Bilinmeyen Taraflarıyla B. Said Nursi" adlı kitabına almıştır.

Bu belgeye göre, Said Nursi merhum tedaviye muhtaç olduğundan Bitlis eski valisi sonra Van valisi Tahir Paşa tarafından, elinde Valice yazılmış 3 Teşrisani 1323 günlü bir mektupla Saraya gönderilmiştir. Saray da susturmak için değil; iyilik olsun ve tedavi görsün diye Said Nursi'yi Tımarhaneye (Akıl Hastanesine) sevk etmiştir. Yani olayın yansıtıldığı biçimde Tımarhaneye kapattırılma diye bir hadise yoktur. Tedavi maksatlı bir iyilik vardır.

Bu şekilde bir düzeltmeyi bizzat Zaman Gazetesi'nde yazan tarihçi Mustafa Armağan da yapmış; Başbakanlık Osmanlı Arşivi, Yıldız Evrakı, 80/74 numaralı evraka dayanarak konunun aslını o da dile getirmiştir (kalın ve çizili yerlerde konuya ilişkin açıklamalar vardır):

Abdülhamid, Said Nursi'yle hiç karşılaştı mı?

Mustafa Armağan

Said Nursi'nin vefatının 50. yıldönümüne bir yıl kala, sırlarla dolu hayatı tarihçilerin ilgi odağı olmaya devam ediyor. Mesela Sultan II. Abdülhamid'le ilişkisi henüz aydınlığa çıkarılabilmiş değildir. Yıldız Sarayı'na başvurduktan sonra neden tımarhaneye ve ardından hapishaneye gönderildi? Sert söylemi veya acayip kıyafetlerinden dolayı deli muamelesi gördüğü izlenimi hakim. Oysa Başbakanlık Arşivi'ndeki belgeler, bu karanlık noktaya başka bir ışık tutmakta.

Arşivde bulduğumuz bir mektup, Van Valisi Tahir Paşa tarafından saraya yazılmış. (Said Nursi, Tahir Paşa'nın zengin bir kütüphanesi olan Van'daki konağında tam 12 yıl kalmış ve "Yeni Said" döneminin bereketli tohumları orada toprağa düşmüştür.) Özetle Tahir Paşa diyor ki:

"Kürdistan alimleri arasında harika zekâsıyla ünlü olan Molla Said Efendi, tedaviye muhtaç ("muhtâc-ı tedâvî") olduğundan Halife Hazretleri'nin şefkat ve merhametine sığınarak sarayınıza gelmiştir. Bu kişi, yaşadığı bölgede herkesin içinden çıkamadığı meseleleri hallettiği halde talebe kıyafetini değiştirmemiştir. Kendisi padişaha hakikaten sadık ve halis duacı olmakla beraber fıtraten edepli ve kanaatkâr olup şimdiye kadar İstanbul'a gitmek bahtiyarlığına erişmiş Kürt uleması içinde gerek güzel ahlakıyla, gerekse Padişah'a sadakati ve kulluğuyla en çok iyilik edilmeye layık, dini şiar edinmiş bir kişi olması bakımından tedavisinde kolaylık gösterilmesi..." (Başbakanlık Osmanlı Arşivi, Yıldız Evrakı. Um., 80/74)

16 Kasım 1907 tarihli bu mektup ile 2 gün sonra Van Valiliği'ne yazılan cevaptan anlaşıldığına göre Molla Said, o günlerde muhtemelen sürmenaj gibi bir zihnî rahatsızlık geçirmekte olup (cevapta "şuurunda eseri hiffet (hafiflik, hoppalık) görüldüğünden" bahsediliyor) tedaviye muhtaç haldedir. Dolayısıyla saray ona 'deli' muamelesi yapmış olmayıp bizzat onu gönderen ve çok yakın dostu olan Tahir Paşa'nın yazdığı mektubun gereğini yerine getirmiştir.

O zaman neden hapsedildi? diye soruyorsanız, buna henüz aynı netlikte cevap vermek şimdilik mümkün değil. Yalnız şöyle bir açıklama devreye girebilir: ...

[email protected]Bu e-Posta adresi istek dışı postalardan korunmaktadır, görüntülüyebilmek için JavaScript etkinleştirilmelidir , http://www.zaman.com.tr/yazar.do?yazino=831166
(Yazının tamamı için linki ziyaret ediniz)

Yani, Abdulhamid Han üstadımızı tımarhaneye attırdı deyu ona buğz eden cemaat ehlinin de pişmanlık gösterip bu hatadan dönmeleri elzemdir.
***​
Said Nursi merhum da kendisinin Tımarhaneye attırıldığını iddia eder:

"Kırk sene evvel ehl-i siyaset, bana bir cinnet-i muvakkate isnadıyla tımarhaneye sevkettiler. Ben onlara dedim: Sizin akıllılık dediğinizin çoğunu ben akılsızlık biliyorum, o çeşit akıldan istifa ediyorum " Şualar | On Üçüncü Şuâ | 303

"... nihayet rakiplerimin ifsadatıyla, merhum sultan hamid'in emriyle tımarhaneye kadar sürüklendim." Şualar | On Dördüncü Şuâ | 426

Nurcular da Sultan Abdulhamid Han ve maiyyetinin (paşaların) üstadlarını tımarhaneye kapattırdığı sözlerini ezberlemişlerdir:

"Said Nursî'den kurtulmak isteyen hükümet, onu bu defa tımarhaneye gönderdi. Bunun, 'muhalifleri sindirmek için bir yol' olduğunu bilen Said Nursî..." (Tıklayınız http://www.risaleinurenstitusu.org/index.asp?Section=SaidNursi&SubSection=Biyografi)

"Maalesef o zamanın Osmanlı bürokrasisi Said Nursi Hazretlerini anlamadığı için, onu bir takım siyasi oyunlarla tımarhaneye atmışlardır. Üstad'ı tımarhaneye attıranlar Osmanlının köhne bürokrat zihniyetidir..." (Tıklayınız http://www.sorularlarisale.com/index.php?s=article&aid=16106)

Ancak ortaya çıkan belgeler ve mesela Mısıroğlu gibilerin şahidlerden duydukları hiç de tımarhaneye attırılmadığını; İstanbul'a tedavi için gönderilen Said Nursi merhumun İYİLİK OLSUN diye, TEDAVİ maksadlı olarak Tımarhaneye yani Akıl Hastanesine sevk edildiğini gösteriyor.

***

Nursi merhumun hayat hikayelerinden şu da ilginç ve de tuhaftır:

Hayatını yazanların iddiasına ve kendi söylediklerine göre; 16-17 yaşlarındayken Nursi merhum, eline 4 ciltlik toplam 5296 sayfalık Arapça Sözlüğü (Kamus'u) alır ve tek tek maddelerini ezberler. İşte bu ezberlemeleri sırasında, bir gün yerde kaynaşan; koşturan karıncaları görür. Onlara ekmek kırıntısı atar ve üzerlerinde düşünür. Vardığı sonuç:

"1935 yıllarında, yargılandığı mahkeme heyetine söyledikleri de çok anlamlıdır; 'Orada benden sordular ki: Cumhuriyet hakkında fikrin nedir?' Ben de dedim: 'Eskişehir mahkeme reisinden başka, daha sizler dünyaya gelmeden, ben dindar bir cumhuriyetçi olduğumu elininizdeki tarihçe-i hayatım (Said Nursi ve talebeleri tarafından yazılan ve basılan bir eser) isbat eder. Hülasası şudur ki; o zaman, şimdiki gibi, hâli bir türbe kubbesinde inzivada idim. Bana çorba geliyordu, ben de tanelerini karıncalara verirdim; Ekmeğimi onun suyu ile yerdim. İşitenler benden soruyordular, ben de derdim : Bu karınca ve arı milletleri, cumhuriyetçidirler, o cumhuriyet-perverliklerine hürmeten tanelerini karıncalara verirdim' .” (Tıklayınız http://www.rehberim.net/forum/risal...-nursinin-gozuyle-cumhuriyet-ve-hurriyet.html)

Aynı konunun işlendiği bir Gazete makalesi için bakınız: http://yenisafak.com.tr/yazarlar/?i=2217&y=YasarSungu

Sonuç:

Said Nursi merhumun "Yaşasın Zalimler için Cehennem" sözünü mübarek Padişah cennetmekan Abdulhamid Han Hz.leri hakkında kullandığı söylenir. Bizzat Risale yazıları ve "tımarhaneye attırılma", "cumhuriyetçi karıncalar" gibi pekçok nurcu hatıra, Abdulhamid Han'ı müstebdid (baskıcı bir zorba) olarak tanıtır. Zalim olduğunu iddia eder. Onlara göre, Osmanlının yıkılmasına Abdulhamid Han'ın siyaseti ve uygulamaları neden olmuştur. Saltanat ve istibdat pek kötüdür. Meşrutiyet çok güzeldir. Hatta Cumhuriyetten vazgeçilmez vs...

Ve Said Nursi merhum da Abdulhamid Han'a karşı, o dönemin ittihatçı zihniyetiyle beraber olup taarruz etmiştir. Abdulhamid Han'a karşı nutuklar atmış, konferanslar vermiş, cemiyetlere iştirak etmiş, hatta onun Sarayı boşaltması gerektiği konusunda:

"Sultan, tek başına koca bir sarayı işgâl ediyor. Çıksın oradan!.. Ben orayı mektep yapacağım!" (Tıklayınız http://ustadkadirmisiroglu.com/abdulhamid.html)

gibi ifadelerde dahi bulunmuştur.

Gerçi, Said Nursi talebesi Üzeyir Şenler şahid olduğunu, Kadir Mısıroğlu, Muzaffer Deligöz ve Emin Saraç hoca'lar, Said Nursi'nin vefatından önce bu taarruzlardan pişmanlık gösterdiğini kaydediyorlar. Ancak, Başka bir yazıda (*) yazdığımız gibi nurcular şiddetle ve hiddetle Nursi'nin pişman olabileceğini ve özür dileyebileceğini kabul etmiyorlar. (Mesela: Bakınız http://kutlu-forum.bedavaforum.biz/t2761-kadir-misirolunun-beduzzaman-a-ftralarina-cevaplar) Bazıları daha da ileri gidip; asıl Abdulhamid Han pişman olmalı, üstaddan özür dilemeli diye kaydediyorlar. (Bir Misali İçin Tıklayınız http://www.ibniabidin.com/Forum/sho...ma-Gereği-Duyuyorlar&p=621&viewfull=1#post621)

Neticede herhalde Müslümanlar arasında başka örneği yoktur; İslam'ı ve imanı kendine dava etmiş bir cemaat, ezici çoğunluğuyla Osmanlı düşmanı, ezici çoğunluğuyla Cumhuriyet taraftarı haline getirilmiştir.


http://www.reddulmuhtar.com/giris/manet/1278-abdulhamid-han-said-nursiyi-tmarhaneye-attrd-m.html
 

Hikem

Kıdemli Üye
Katılım
31 Ağu 2009
Mesajlar
6,073
Tepkime puanı
702
Puanları
0
Üstad Hazretlerini şeriat dışı ''cumhuriyetçi'' hatta ''demokrat'' diye gösterenler titremelidir!! Üstad hazretleri Âsâr-ı Bediiyye isimli eserde Şunları söylüyor:

''Madem ki meşrutiyette hâkimiyet-i milletdir.Mevcudiyet-i milleti göstermek lâzımdır.Milliyetimiz ise, yalnız İslamiyettir..''

''Şeriat dairesinden hariç olan hürriyet, ya başka kalıpta istibdat veya esaret-i nefs veya vahşet-i hayvaniyedir.

Böyle laubaliler iyi bilsinlerki; diyanetsizlikte , sefahatle sahib-i vicdan hiç bir ecnebiye kendilerini sevdiremezler, benzettiremezler.Zira mesleksiz ve sefih sevilmez....Ve erkeğe karı libası yakışmaz.''


VEHİM: Şeriat isteyenlere bazı müzebzib olanlar , mürteci diyorlar?

İRŞAD: Bizide onlara dinsiz ve anarşist demeğe mecbur ederler.Bunlara derizki, meşrutiyeti safsata ve hile ile muhafaza edemediniz.Belki muallakta bıraktınız.Bizim maksadımız, meşrutiyeti Şeriat kuvvetiyle muhafaza ve kökleştirmektir.'


''Yaşasın Şeriat-ı garra!.. Yaşasın adalet-i İlahi!.. Yaşasın İttihadı Milli.. Ölsün ihtilaf... Gebersin ağraz-ı şahsiyye.. ve fikri intikam ..Yaşasın şecaat-ı mücessem askerler.. Yaşasın satvet-i müşahhas ordular.. Yaşasın akıl ve tedbir-i mücessem dindar cemiyet-i ahrar!...... Ayaaa!!!


YAŞASIN YARALARI TEDAVİ ETMEK FİKRİNDE OLAN HALİFE-İ

PEYGAMBER!....''
diyen bir zatın halifei Peygamber için ''Yaşasın Zalimler için Cehennem'' demesi hiç düşünülebilirmi?''
 
Katılım
14 Eki 2006
Mesajlar
1,777
Tepkime puanı
67
Puanları
0
mustafa armağan saçmalıyor. Üstad kulunç hastalığının tedavisi için ıstanbul a gelmiştir. Psikolojik hiç bir sorunu yoktur.. Ne şimdi bu nasıl bir savunma.. Tımarhaneye atılma sebebi ortada sisteme karşı gelme o kadar..
 

hirahos

Kıdemli Üye
Katılım
9 Kas 2006
Mesajlar
35,948
Tepkime puanı
483
Puanları
0
Yaş
55
Mustafa Armağan, Başbakanlık Osmanlı Arşivinden çıkan belgelere dayanarak bir "ezberi" bozmuş. Saçmalamamış. Yazıyı dikkatli okuyunuz lütfen. Armağan, bildiğim kadarıyla cemaate yakın bir isim.
 

alanyali07

Kıdemli Üye
Katılım
11 May 2008
Mesajlar
6,968
Tepkime puanı
845
Puanları
0
Özetle Tahir Paşa diyor ki:

"
Kürdistan alimleri arasında harika zekâsıyla ünlü olan Molla Said Efendi, tedaviye muhtaç ("muhtâc-ı tedâvî") olduğundan Halife Hazretleri'nin şefkat ve merhametine sığınarak sarayınıza gelmiştir. Bu kişi, yaşadığı bölgede herkesin içinden çıkamadığı meseleleri hallettiği halde talebe kıyafetini değiştirmemiştir. Kendisi padişaha hakikaten sadık ve halis duacı olmakla beraber fıtraten edepli ve kanaatkâr olup şimdiye kadar İstanbul'a gitmek bahtiyarlığına erişmiş Kürt uleması içinde gerek güzel ahlakıyla, gerekse Padişah'a sadakati ve kulluğuyla en çok iyilik edilmeye layık, dini şiar edinmiş bir kişi olması bakımından tedavisinde kolaylık gösterilmesi..." (Başbakanlık Osmanlı Arşivi, Yıldız Evrakı. Um., 80/74)

" Ben otuz kırk seneden beri, bendeki kulunç denilen bir hastalıktan şifa için duâ ederdim. Ben anladım ki, hastalık duâ için verilmiş. (Lem’alar, 25. Lem’a, s. 216)

* ..Eskiden beri bende bulunan kulunç illetine ve romatizma hastalığına iltihak edip, beni yatağa düşürdü. Fakat merak etmeyiniz, ben kalkıyorum, geziyorum. (Kastamonu Lâhikası, Tahlil, s. 199)
 

hirahos

Kıdemli Üye
Katılım
9 Kas 2006
Mesajlar
35,948
Tepkime puanı
483
Puanları
0
Yaş
55
16 Kasım 1907 tarihli bu mektup ile 2 gün sonra Van Valiliği'ne yazılan cevaptan anlaşıldığına göre Molla Said, o günlerde muhtemelen sürmenaj gibi bir zihnî rahatsızlık geçirmekte olup (cevapta "şuurunda eseri hiffet (hafiflik, hoppalık) görüldüğünden" bahsediliyor) tedaviye muhtaç haldedir. Dolayısıyla saray ona 'deli' muamelesi yapmış olmayıp bizzat onu gönderen ve çok yakın dostu olan Tahir Paşa'nın yazdığı mektubun gereğini yerine getirmiştir.

Gerçek neden bu satırlarda ki bunlar da arşivden çıkan bir cevabi mektuptadır.
 
Katılım
14 Eki 2006
Mesajlar
1,777
Tepkime puanı
67
Puanları
0
Osmanlı arşivinde ne yazıyormuş da.. Ne alaka nasıl bir alaka. Ve dahi cemaate yakınlığının isbatı nedir. Hem yakın ise ne olmuş.. ezber bozmak mış..Fe sübhanallah.
 
Katılım
14 Eki 2006
Mesajlar
1,777
Tepkime puanı
67
Puanları
0
hayır efendim o eklediğniz arşivden çıkan mektup değil.. Sap ile samanı karıştırmayın lütfen.. Iyi okuyun..
 

hirahos

Kıdemli Üye
Katılım
9 Kas 2006
Mesajlar
35,948
Tepkime puanı
483
Puanları
0
Yaş
55
Yazılanlar gayet açık ve anlaşılır muhterem. Karıştırılacak bir şey yok.
 
Katılım
14 Eki 2006
Mesajlar
1,777
Tepkime puanı
67
Puanları
0
doğru ya siz ne dediyseniz doğru olan o.. Ispatsız.. delilsiz..
Temel e sormuşlar, kafeste yaşar, sarı dır, cik cik eder.. Nedir bu..

Demiş, hamsi..

Kıssa dan hisse..

mufassal tarihce i hayat dan ;SENE 1907 BEDİÜZZAMAN İSTANBUL’ DA (1) Medreset‑üz‑Zehra’sını , Büyük İslâm Üniversitesi ’ ni vücuda getirmek, dolayısıyla sekiz senedir plan ve projesini zihninde çizdiği cihan çapındaki İslâm’ a hizmet davasının bir kanadını ve hayatı boyunca kendisine gaye ‑i hayal ederek uğrunda çalıştığı pek büyük niyetinin bir tarafını tahakkuk ettirmek maksadı ve gayesiyle, İslâm halifesine müracaat etmek üzere İstanbul yolunu tuttu. İstanbul’ a gideceği sene, daha önce Bitlis’ e tayini yapılmış dostu ve sohbet arkadaşı Tahir Paşa ile de, bu mevzuda istişare etmek ve tavsiyelerini almak için yanına gitti. Tahir Paşa, Padişah’ a ve İslâm halifesi merhûm Sultan Abdülhamîd ’ e bir mektup yazarak Bediüzzaman ’ a verdi. Paşa mektubunda Bediüzzaman ’ı Padişaha tanıtıyor , yüce şanını arz ediyordu. İstanbul’ a gitmişken , eskiden beri kendisinde bulunan müzmin kulunç
hastalığını da tedavî etmek için, Tahir Paşa mektubunda bu hususu özellikle Padişah’ a arz ediyordu. Bu mektubun yazılış tarihi 3 Teşrin‑i Sani 1323 Rumi‑16 Kasım 1907 Miladi idi.
 
Katılım
14 Eki 2006
Mesajlar
1,777
Tepkime puanı
67
Puanları
0
armağan denen adam sizin dilinize yeni bir sakız koymuş oldu ya hadi bakalım hayırlısı.. Tavsiyem emin olmadan fazla konuşmayın.. Yeterince vebal aldınız..
 
Katılım
14 Eki 2006
Mesajlar
1,777
Tepkime puanı
67
Puanları
0
“ Sigara kağıdı kadar ince ve “ Nizam” nâmiyle bir perdeyi bu kadar feverân ‑ı efkâr ve hissiyata karşı , herkesin üstüne örtmüşsünüz. Herkes, altında sizin tazyikatınızla meyyit ‑i müteharrik gibi inliyor. Ben acemiydim, altına girmedim, üstüne düştüm. Sûret‑i telebbüsüm gibi ahlâkım da sakil idi. Bir kere Mabeynde yırtıldı . şişli’ de bir (...)in evine (**) düştüm, orada da yırtıldı . şekerci Hanı’ na düştüm. Orada da yırtıldı . Tımarhaneye düştüm . şimdi de Tarassuthaneye düştüm...“
 
Katılım
14 Eki 2006
Mesajlar
1,777
Tepkime puanı
67
Puanları
0
“ Ben Kürdistan dağlarında büyümüş idim. Merkez ‑i Hilafeti güzel tahayyül ediyordum.

Vakta, bundan yedi ‑sekiz ay mukaddem Dersaâdet’ e geldim, gördüm ki;

İstanbul, tavahhuş ve tenafür‑i kulub sebebiyle, medenî libasını giymiş vahşî bir adama benzerdi.

şimdi ittihad‑i millî sebebiyle, medenî adam, fakat yarı medenî ve yarı vahşî libasında bize arz‑ı dîdâr ediyor.

Evvel, Kürdistan ’ da fenalığın sebebi, Kürdistan uzvu hastalanmış zannediyordum.

Vakta ki, hasta olan İstanbul’ u gördüm; nabzını tuttum, teşrih ettim,

anladım ki; kalbteki hastalıktır her tarafa sirayet eder.

Tedavisine çalıştım, bir divanelikle taltif edildim... ”
 

ORHANCAN

Ordinaryus
Katılım
15 Ara 2006
Mesajlar
2,536
Tepkime puanı
80
Puanları
0
Konum
-İSPARİT-
Üstad (RA) Hazretlerinin Üzeyir diye bir talebesi yoktur..

ibniabidin sitesi yalanlarına yalan katarak haber yapıyor..

alıntı yapanlarda (daha önce de geçmişti hirahosun mesajlarında da vardı) hata yapıyorlar..

Zübeyir Gündüzalp ağabey vardır ve Şule yüksel Şenlerin de ağabeyidir...

İlla ki 7'ler makamından 3'lere yükselttikleri Bediüzzaman Hz. lerinin açığını arayacak ve deli olduğunu vurgulayarak Abdülhamid Han Hazretleriyle zıtlaştıracaklar..

İnşaallah bazıları kötü emellerine ulaşamaz, Üstad hazretleri ile cennet mekan Abdülhamid Han Hz.leriyle düşman yapamazlar...
 

hirahos

Kıdemli Üye
Katılım
9 Kas 2006
Mesajlar
35,948
Tepkime puanı
483
Puanları
0
Yaş
55
Üstad (RA) Hazretlerinin Üzeyir diye bir talebesi yoktur..

ibniabidin sitesi yalanlarına yalan katarak haber yapıyor..

alıntı yapanlarda (daha önce de geçmişti hirahosun mesajlarında da vardı) hata yapıyorlar..

Zübeyir Gündüzalp ağabey vardır ve Şule yüksel Şenlerin de ağabeyidir...

İlla ki 7'ler makamından 3'lere yükselttikleri Bediüzzaman Hz. lerinin açığını arayacak ve deli olduğunu vurgulayarak Abdülhamid Han Hazretleriyle zıtlaştıracaklar..

İnşaallah bazıları kötü emellerine ulaşamaz, Üstad hazretleri ile cennet mekan Abdülhamid Han Hz.leriyle düşman yapamazlar...

İbniabidinle ne alakası var Orhancan. Ne yapmaya çalışıyorsunuz?

Üzeyir Şenler bilgisini veren ibniabidin sitesi değil; Muzaffer Deligöz'dür:

http://muzafferdeligoz.blogcu.com/bediuzzaman-2-abdulhamit-in-varislerinden-helallik-aldi-mi/5366421

Muzaffer Deligöz:

"Bu hadisenin bizzat içinde bulunan, Nemika Sultan’ı arayıp bulan Üstad’ın talebelerinden Üzeyir Şenler’den (Şule Yüksel Şenler’in ağabeyi) 2008 yılında bizzat dinledim."

Neden çarpıtıyorsunuz?

Sonra, "Zübeyir Gündüzalp ağabey vardır ve Şule yüksel Şenlerin de ağabeyidir" demişsiniz. Muhtemelen karıştırdınız. Şule Yüksek Şenlerin ağabeyi Gündüzalp değil. Bakınız:

AĞABEY BASKISI

Ağabeyi Özer Şenler, Said-i Nursi’nin yakın çevresi içine girmişti. Ailesinin modern yaşamına; annesi ve kız kardeşlerinin örtünmemesine ve hele hele evde bile olsa kız kardeşlerinin erkek musiki hocalarından ders almasına çok kızıyordu. Bir gün evi terk etti.

Artık ağabeyi Özer’in yeni bir hayatı vardı. Dizinin dibinden ayrılmadığı Said-i Nursi, "Özer" adını da değiştirip "Üzeyir" koymuştu! Ağabey Özer Şenler’i, Said-i Nursi ile tanıştıran kişi ise, "Milliyetçiler Derneği"nden arkadaşı Nevzat Yalçıntaş’tı.

Şule Yüksel o günlerde áşık oldu. Lise öğrencisi mahalleli bir gence tutuldu. Aşk karşılıklıydı. Dört yıl flört ettiler.

18 yaşına bastığı gün iki aile yan yana geldi. Ancak bu söz kesme merasimi tatsızlıkla sonuçlandı. Müstakbel kaynanasının, oğlu ve geliniyle aynı evde yaşamak istemesi bu birlikteliğin sonunu getirdi.

Baba Hasan Tahsin Şenler bu teklifi kabul etmedi. Bu acı sonucu mutfakta öğrenen Şule Yüksel bayılıp kaldı.

Ve yıllar geçse de bu acı dünür olayını hiç unutamadı. Hatta çocuk sahibi olamamasını da bu olaya bağladı...


Kaynak: http://sidre.org/forum/index.php?topic=6754.0

Muzaffer Deligöz'ün verdiği haberi ibniabidine aitmiş gibi göstermek, Şule'nin abisini Zübeyir olarak yansıtmak! Orhancan, bu tavırlarınız kasıtlı değilse, kimyanızın bozulduğunu ispat ediyor. Yoksa amaca giden yolda herşey mübah mı diyorsunuz? :)
 

ORHANCAN

Ordinaryus
Katılım
15 Ara 2006
Mesajlar
2,536
Tepkime puanı
80
Puanları
0
Konum
-İSPARİT-
İbniabidinle ne alakası var Orhancan. Ne yapmaya çalışıyorsunuz?

Üzeyir Şenler bilgisini veren ibniabidin sitesi değil; Muzaffer Deligöz'dür:

http://muzafferdeligoz.blogcu.com/bediuzzaman-2-abdulhamit-in-varislerinden-helallik-aldi-mi/5366421



Neden çarpıtıyorsunuz?

Sonra, "Zübeyir Gündüzalp ağabey vardır ve Şule yüksel Şenlerin de ağabeyidir" demişsiniz. Muhtemelen karıştırdınız. Şule Yüksek Şenlerin ağabeyi Gündüzalp değil. Bakınız:

Muzaffer Deligöz'ün verdiği haberi ibniabidine aitmiş gibi göstermek, Şule'nin abisini Zübeyir olarak yansıtmak! Orhancan, bu tavırlarınız kasıtlı değilse, kimyanızın bozulduğunu ispat ediyor. Yoksa amaca giden yolda herşey mübah mı diyorsunuz? :)

Muhterem kardeşim... olayı çarpıttığım yoktur.. aşağıda görüldüğü üzere sitedeki konuda ilk okuduğum kısımda link verilmemiştir.. haberde ibniabidinde çıktığı için bu yorumu yapmışımdır...

mesajımda kasıt aramak kasıtlılığın tezahürüdür.. kasıt olmadığını görmek ise arkasından yazdığınız kimya meselesini ve mübah meselesini de askıda kalmasına neden olmaktadır, boşa çıkarmaktadır...

Bahsi geçen sitede yer alan başka bir haberde de görüldüğü üzre alıntı yeri görülmemektedir..

1. "Sultan, tek başına koca bir sarayı işgâl ediyor. Çıksın oradan!.. Ben orayı mektep yapacağım!" Tıklayınız

gibi ifadelerde dahi bulunmuştur.

Gerçi, Said Nursi talebesi Üzeyir Şenler şahid olduğunu, Kadir Mısıroğlu, Muzaffer Deligöz ve Emin Saraç hoca'lar, Said Nursi'nin vefatından önce bu taarruzlardan pişmanlık gösterdiğini kaydediyorlar. Ancak, yukarıda da yazdığımız gibi nurcular şiddetle ve hiddetle Nursi'nin pişman olabileceğini ve özür dileyebileceğini kabul etmiyorlar. (Mesela: Bakınız) Bazıları daha da ileri gidip; asıl Abdulhamid Han pişman olmalı, üstaddan özür dilemeli diye kaydediyorlar. Bir Misali İçin Tıklayınız

Neticede herhalde Müslümanlar arasında başka örneği yoktur; İslam'ı ve imanı kendine dava etmiş bir cemaat, ezici çoğunluğuyla Osmanlı düşmanı, ezici çoğunluğuyla Cumhuriyet taraftarı haline getirilmiştir.

Konu Ruhan tarafından (08.01.11 Saat 15:42 ) değiştirilmiştir.

http://www.ibniabidin.com/Forum/showthread.php?2500-Nurcular-Hakkında-Kısa-Kısa...&highlight=%FCzeyir

bu mesaja baz alırsak şahsımın dediği doğru.. alıntı yaptığınız yere bakarsanız sizin dediğiniz doğru..

linkini verdiğiniz muzaffer deligöz sitesinde konunun geçtiği yerdeki haberin hem üst kısmında ve hem de alt kısmındaki mesajı bakarsanız BAZI risale-i nur müellifi Bediüzzaman Hz. lerine ve hem de Hocaefendiye yapılan saldırıya cevap olduğunu görürsünüz... yazılan mesajlar bir nevi bu mesaja cevap olmuş..

ABDÜLHAMİDİN EN BÜYÜK DÜŞMANLARININ BAŞINDA SAİD NURSİ GELİR
DOLAYISIYLA BUGÜN BU DÜŞÜNCENİN BİR KOLU OLAN FETULLAH GRUBUDUR.
ÖN TEKER NEREYE GİDERSE ARKA TEKER HAFİF SAPMA OLSA BİLE TAKİP EDER.

bu düşünce devam ettiği sürece BAZI kardeşlerimizle tartışmaların devam edeceği muhakkakdır..

ve kendi meslek ve meşrebimize yapılan haksız saldırılara yanlış anlaşılmalara meydan vermemek üzere cevap vermeye çalışacağım / çalışacağız inşaallah...
 

hirahos

Kıdemli Üye
Katılım
9 Kas 2006
Mesajlar
35,948
Tepkime puanı
483
Puanları
0
Yaş
55
Aynı yerde, başka bir yazıya link vardı:

(*) O yazımız için bknz: http://www.reddulmuhtar.com/giris/m...dulhamid-han-taarruzundan-pisman-oldu-mu.html

denilmiş. ve Deligöz'ün sitesinden alıntı yapılmış o linkte... Zannedersem gözünüzden kaçmış. Kasıt olmamasına sevindim. Zaten ihtimal olarak söylemiştim, kesin kasıt var dememiştim.

Ayrıca, Deligöz'ün sayfasına yapılan okuyucu yorumuyla bizim alakamız yoktur. Konuyla da ilgisi yok. O yorumcunun yorumuna katılmayız. Tasvib etmeyiz. Ayrıca, Said Nursi düşmanlığı da değildir bu yapılanlar; yanlışlıklar düzeltilmektedir.

Şule Şenler, Zübeyir Gündüzalp'in kız kardeşi iddiasını sürdürmediğiniz için de teşekkürler. Orhancan. Allah'a emanet.
 
Katılım
14 Eki 2006
Mesajlar
1,777
Tepkime puanı
67
Puanları
0
Ne oldu Üstad ın psikolojik tedavi görmesi için Istanbula gönderildiği balonu söndü mü de yine konuyu istediğiniz mecraa ya çekmeye başladınız hirahos efendi.. Sizin için ıslah olmanız yönünde dualar etmekten ben bıktım siz hâlâ uslanmaya niyetli değilsiniz.. Ne diyeyim bilmem ki..
 
Katılım
14 Eki 2006
Mesajlar
1,777
Tepkime puanı
67
Puanları
0
Bir gün üstad a attığınız bütün çamur ları tek tek bulup liste yapacağım artık yeter yazık..
 

hirahos

Kıdemli Üye
Katılım
9 Kas 2006
Mesajlar
35,948
Tepkime puanı
483
Puanları
0
Yaş
55
Belgeleriyle, şahidleriyle bir takım gerçekler ortaya çıkıyor. El hamdulillah. Salah istiyorsanız, bundan daha güzel bir salah olmaz.

Çamur atma, desteksiz bir faaliyettir. Belgeye, şahidlere dayanmadan sallarsınız, çamur atmış olursunuz. Diğer bir adı da iftiradır. Başka bir yönden bakınca, bir takım bilgilerin gizlenmesi de tersinden karalamadır ve hayra alamet değildir. Ves'selam.
 
Üst