A.Şeriati Sempozyumu

mostar

Profesör
Katılım
6 Ara 2009
Mesajlar
1,011
Tepkime puanı
244
Puanları
0
ALİ ŞERİATİ SEMPOZYUMU
21995.jpg

Rahatsızlar toplanıyor!
Önemli düşünürlerimizden Ali Şeriati bu hafta sonu bir sempozyumla anılıyor, anlaşılmaya çalışılıyor.

03 Aralık 2010 Cuma 11:16
21996.jpg
5 Aralık Pazar günü saat 14'te Fatih Ali Emiri Efendi Kültür Merkezi'nde gerçekleşecek olan seminerde Prof. Dr. Hüseyin Hatemi ve Kenan Çamurcu katılımcılara seslenecek. Seminere katılım ise ücretsiz.
“Büyük düşünür Dr. Şeriati kim idi? Nasıl yaşadı? ''Tokat'' gibi sözleri neler idi? Neler söyledi? Yaşadığı dönem neydi?” sorularına cevap aranacak olan sempozyumda Ali Şeriati’nin hayatı ile ilgili kısa bir belgesel de sunulacak.
Fatih Ali Emiri Efendi Kültür Merkezi adresi: Mimar Sinan Mahallesi Akşemseddin Caddesi No:53 (İstanbul Emniyet Müdürlüğü arkası) Fatih / İSTANBUL
Sempozyuma irtibat numarası: 0532 775 70 82
Ali Şeriati Sempozyumunu düzenleyenler 2011 yılında Sakarya, Van, Diyarbakır, Ankara illerinde de bu sempozyumların devam edeceğini bildirdiler.
 

saliha kalem

Profesör
Katılım
3 Kas 2010
Mesajlar
1,705
Tepkime puanı
125
Puanları
0
Okuyucu Soruları (6) ALİ ŞERİATİ


Milli Gazete - 3 Haziran 2004



Soru: Ali Şeriati'ye pek çok cemaatin negatif yönde bakmasını ve eserlerinin tehlike arz etmesi söylemlerini nasıl irdeliyorsunuz? Ali Şeriati'nin eserlerine nasıl yaklaşmalıyız? 300'e yakın muhtelif eserlerini okumalı mıyız? Neden bu yazara böyle negatif yönden bakılıyor?

Cevap: Ali Şeraiti (1933-1977) ilk eğitimini babası Muhammed Taki'den aldıktan sonra Meşhed Öğretmen Okulu'nu bitirdi (1952). 1956'da Meşhed Üniversitesi'ne girdi. Buradaki direniş hareketine katıldığı için babasıyla birlikte tutuklandı; 6 ay tutuklu kaldı. 1960'ta Doktora için Fransa'ya gitti. Sorbon'da Din Sosyolojisi ve Dinler Tarihi doktorasını yaptı. Fransa'da kaldığı yıllarda G. Gorviç, J.P. Sartre, Camus, Schwartz. J. Berque ve Louis Masignon'dan etkilendi. O yıllarda Cezayir kurtuluş hareketi ile yakından ilgilendi.
1962'de doktorasını tamamlayarak İran'a döndü. Ancak hava alanında tutuklandı. Birkaç ay tutuklu kaldıktan sonra salıverildi ve ardından Meşhed Üniversitesi'nde ders vermeye başladı. Bu dönemdeki faaliyetleri dolayısıyla Şah yönetiminin şimşeklerini yine üzerine çekti ve arananlar listesinde yer aldı. Bir süre sonra tutuklandı ve 18 ay hücrede kaldı.
Özgürlüğüne kavuştuktan sonra faaliyetlerine devam etti; özellikle 1975-77 yılları arasında Savak ajanlarının sıkı takibine maruz kaldı. 1977'de gittiği Paris'te, İngiliz istihbaratının yardımıyla Savak tarafından genç yaşta (44) öldürüldü. Cenazesi Şam'da toprağa verildi.
İran'da Batı karşıtı fikirlerin mayalanmasında önemli yeri olan Şeriati, 1979 devriminin de fikrî mimarlarından sayılır (devrim günlerinde sloganlaşan "müstekbir-mustaz'af" karşıtlığı söylemi büyük ölçüde onun ürünüdür).
Başta Felsefe, Sosyoloji, Dinler Tarihi olmak üzere birçok alanda sayıları 300'ü bulan kitap, makale ve konferans metni mevcuttur.
Şeriati'nin, kendine özgü bir "Fars milliyetçiliği" görüşü vardır. Büyük ölçüde dinle özdeşleşmiş bir "kültürel kimlik" anlamındaki bu milliyetçilik, aynı zamanda "ilerlemeci"dir.
Batı emperyalizmine karşı çıkarken "Ebû Zerr" figürünü öne çıkarması, bünyesinde Sosyalizm'den önemli unsurlar barındıran "eklektik" bir fikir dünyasına sahip olduğu yorumlarına yol açmıştır. Bu yorumlarda elbette haklılık payı mevcuttur. (Bu doğrultudaki ifadeleri için "Sosyal Adaletçi ve Devrimci Ebu Zer" adlı kitabına bakılabilir.) Zira İslam'ın, sadece yoksulların haklarını gözeten bir "sistem" olarak öne çıkartılması eksik bir bakış açısının ürünüdür. İslam'ın elbette helal yollardan elde edilmiş zenginlikle bir meselesi yoktur. Şu kadar ki, zenginler de kendilerine düşen sorumlulukları yerine getirmekten kaçmamalıdır.
Asıl mesele, tarihin ideolojik bir bakış açısıyla okunmasından kaynaklanmaktadır. Ali Şeriati'de bu çarpıklığın üstüne bir de İran kültürünün belirleyici unsurlarının tesiri eklenmiştir.
Söz gelimi Sahabe'den Hz. Ebû Bekr, Hz. Ömer, Hz. Osman ve daha bir çok kimse (r.anhum) hakkında kullandığı ifadeler klasik Şii yaklaşımın Şeriati'nin düşüncelerine etkisini bariz bir şekilde yansıtmaktadır. ("Her gün Aşura, her yer Kerbela" sözünün ona ait olduğu yaygın olarak söylense de, bu söz İmam Ca'fer es-Sadık'a atfedilir.)
Bununla birlikte onun geriye bıraktığı eserlerden hiçbir şekilde istifade edilemeyeceğini söylemek de kanaatime göre doğru değildir. Bizde "okuyan kesim" arasında, gerekli alt yapı ve birikime sahip olmadığı için her okuduğunun (özellikle de tercüme kitapların) etkisinde kalanların oranı ne yazık ki düşük sayılmaz.
Bu durumda bulunanlar için kitap/yazar tavsiye etmek oldum olası sıkıntılı bir iştir. Bu işin vebalinden kurtulmak için ya tavsiye ettiğiniz yazarın kabul edilmemesi gereken görüşlerinin tek tek çetelesini tutarak okuyucunun eline verecek ve "Bunları kabul etme, diğer fikirlerini benimseyebilirsin" diyeceksiniz, ya da "En iyisi sen bu yazarı okuma" telkininde bulunacaksınız. O zaman da "kimseyi beğenmeyen biri" olmanız işten değil. Ben yine de (bu durumdaki okuyucularla sınırlı olarak) ikinci yolu tercih ediyorum... Şeriati'nin bir kısım görüşleri hakkında bir değerlendirme için şu adrese bakılabilir: http://members.fortunecity.com/akademya6/makcoskun4.htm

http://www.ebubekirsifil.com/index.php?sayfa=detay&tur=gazete&no=205
 

saliha kalem

Profesör
Katılım
3 Kas 2010
Mesajlar
1,705
Tepkime puanı
125
Puanları
0
Ali Şeriati Kimdir?


5900_119443912357_116725287357_2501927_3190893_a-150x135.jpg


Ali Şeriatî Şiî kültür ve medeniyetine mensup bir kimsedir. Bazen bir Şiî, Sünnîler tarafından reddedilir, fakat Şiîler tarafından benimsenir, tutulur. Şeriatî öyle bir kimsedir ki, onu ne Sünnî, ne de Şiî bir Müslüman benimseyebilir.
Bundan yirmi beş sene kadar önce Şeriatî’nin meşhur ve hacimli kitabı İslam Şinasî’nin Türkçe tercümesini okurken, bir sayfasında gözlerim fal taşı gibi açılmıştı. Yazar aynen şöyle diyordu:
“Allah gerçek bir Janus’tur…”
Janus’un mânası nedir? Ansiklopedilere bakınca, bunun iki çehreli bir Roma putunun adı olduğunu öğreniyordunuz.
Bir Müslüman Yüce Allah’ı nasıl olur da bir puta benzetebilirdi? Üstelik de “gerçek Janus” diyor. Yani tevili mevili yok.
Azıcık akaid ve ilmihal bilgisi olan bir Müslüman, Hak Teala hazretlerinin sıfatlarından birinin “Muhalefetün lil-havadis” olduğunu bilir. Türkçe mânası: “Yüce Allah yaratılmış, sonradan olmuş hiçbir varlığa benzemez” demektir.
Allah’ı bir şeye teşbih etmek küfürdür.
Hele O’nu bir puta benzetmek küfrün en katmerlisidir.
Allah kemal sıfatlarla sıfatlıdır ve noksan sıfatlardan münezzehtir.
Allah’ı bir puta benzeten, hem de bu benzetmede “gerçek” sıfatını kullanarak teşbihi pekiştiren bir zatın bozuk itikatlı olduğunu söylemek için din alimi olmak gerekmez.
Şeraitî sırf bu cümlesi ile itikat bakımından çok bozuk bir kimsedir.
Onun bu benzetmesinin tevili yoktur.
Onu bu konuda savunmanın imkânı da yoktur.
Bendeniz bir Sünnî Müslüman olarak kendisini tenkit ediyorum, Şiîlik dünyasında durum nedir? Şiî ulemâsından merhum Ayetullah Mutahharî Şeriatî’yi sert şekilde tenkit etmiştir.
Şeriatî’nin İslam Şinasî kitabı yayınlandığında İran’daki, Irak’taki Şiî uleması kitabı eleştirmişlerdi.
Çeyrek asırdan beri Türkiye’mizde Ali Şeriatî’nin kitapları tercüme ediliyor ve kendisi büyük bir İslam mücahidi olarak tanıtılıyor.
Onun kitapları Türkçe’ye nasıl tercüme ediliyor? Aynen, harfiyen mi, yoksa içinden bazı yerleri çıkartılarak mı? Maalesef ikinci şekilde çevriliyor.
Peki “Allah gerçek bir Janus’tur” cümlesini niçin bırakmışlar? Ya farkına varmamışlar, yahut çevirenler de aynı inançtadır.
Ali Şeriatî hayranları bizim bu tenkitlerimize şu cevapları veriyor:
- O büyük bir mücahittir.
- Savak tarafından şehid edilmiştir.
- Hayatını İslam’a adamıştır.
Lütfen bu edebiyatı bırakalım da, onun Allah’ı iki suratlı bir Roma putuna benzetmesi zındıklığı üzerinde duralım.
Bir Müslümanın birinci vazifesi Allah’a saygılı ve sâdık olmak değil midir?
Yüce Allah, bir puta benzetilmekten elbette hoşnut ve razı olmaz.
Allah’ı bir Roma putuna benzeten kimse mücahid değil, zındıktır.
Kaldı ki, Şeriatî’nin bir Savak (Şahlık rejiminin istihbarat teşkilâtı) ajanı ve muhbiri olduğuna dair deliller ve iddialar vardır.
İran’da Şiî mollalar, din alimleri, ayetullahlar tarafından sert şekilde tenkit edilen bir zatın Türkiye/Müslümanlarına mücahid, İslâm önderi, örnek olarak gösterilmesi gerçekten hayıflanacak bir haldir. Ne günlere kaldık!..

Mehmet Şevket Eygi / MİLLÎ GAZETE
 

girdap

Ordinaryus
Katılım
8 Şub 2007
Mesajlar
2,541
Tepkime puanı
252
Puanları
0
Hakikat'in faideli dediği ama zerre faidesi olmayan eleştirileri yerine Ebubekir Sifil gibi birikimli ve insaflı hocaların önerilerine kulak vermek gerekiyor..
 

türkü

Kıdemli Üye
Katılım
18 Tem 2007
Mesajlar
4,973
Tepkime puanı
975
Puanları
0
Ali Şeriati kitaplarının genel havası, üslubu, derinligi, gayreti o kadar sarıp sarmalıyor ki sizi "kendini baglar" kısımlarında takılıp da tüm muhtevayı çöp mesabesine koymuyorsunuz. yanılmıyorsam kevir'de aynı cümleyi kullanıldıgı haliyle bende okumuş, neden böyle bir benzetmede bulundu ki düşüncesinden fazla üzerine de durmamış, Allah'ı şekle-şemale sokmaya felan da çalışmamıştım..ne mücahitligi, ne örnek yaşamı hiçbirisi degil davası ve inanç'a dair tüm samimiyetini hissettiren kelamı derin bir etki bırakıyor sizde..onu okurken, benim hissettigim imani coşku onunkinin yanında nedir ki diyorsunuz..diriltiyor hücrelerinizi, silkeliyor sizi, rahatınızı bozuyor bu adam evet..
böylesinden yazınca hayranlık duymamızın bazı şeyleri görmemize ve dahi anlamamıza mani olacagını düşündürüyoruz farkındayım..bilakis ebuzer'i okurken o kurtulamadıgı hırçınlık ve hiddetinden kalben rahatsız olmuştum. sürdüregelinen bu kin ve öfke ateşi böylesi iç'li ve dertli bir adamı nasıl kuşatıyordu ki?

yukarda da bahsi geçmiş denize düşen yılana sarılır misalince sözünü dogrulatmak isteyen m.şevket eygi iranlı mollaların söz ve tutumlarını karşıt referans olarak göstermiş..aslında bu dahi ali şeriati'nin gerçegi ve dogruyu bulma yolunda hangi aşamalardan geçtigi ve hangi merhalalere geldigini kanıtlar şekilde degil midir? "kendi çabasıyla biryerlere gelmiş kişi ,sonucunda köle dahi olsa bile ayakları öpülesidir" sözünden de mi hiçbirşey anlamayacagız? çok duygusal ve menfi yaklaşmış olabilirim ama aklı selim insanların bu katılıgı ve keskinligi karşısında aynı keskinlikte durmanında yarar degil zarar getirdigini yaşayarak ve dahi görerek müşahede etmekteyiz..başka bir yolsa, bundan evlasını da bilmiyorum. az insaf, az merhamet herkes bıraksın şu yargıçlıgı da derdi "insan olmak" merkezine çevirerek dertlensin birzahmet...
 
Üst