2.İstanbul Edebiyat Festivali

mostar

Profesör
Katılım
6 Ara 2009
Mesajlar
1,011
Tepkime puanı
244
Puanları
0
Bir mevsimlik Edebiyat!

Bir mevsimlik Edebiyat! 02 Aralık 2010 - 18:22:14
Edebiyat Mevsimi...

İstanbul 2010 AKB Ajansı ve Türkiye Yazarlar Birliği İstanbul Şubesi işbirliği ile İstanbul’un kültürel zenginliğini ve sanatsal verimliliğini ortaya koymak, İstanbulluyu edebiyatla buluşturmak, edebiyatımızda İstanbul’un yerini yeniden keşfetmek ve edebiyatseverlerle edebiyatçıların bir süreklilik içinde etkileşim kurmalarını sağlamak amacıyla geleneksel bir edebiyat festivali düzenleniyor.
TYB İstanbul şubesi başkanı Ali Ural konuyla ilgili yaptığı basın toplantısında şunları söyledi: "Edebiyat Festivali’nin ikincisinin eşiğinde, kültürümüzün aynası olan sizlerle bir araya gelmenin heyecanı içindeyiz. İstanbul ve edebiyat üzerinde durduğumuz iki muhkem zemin. O kadar iç içeler ki tek bir zeminden bile söz edilebilir. Edebiyattan İstanbul’a, İstanbul’dan edebiyata bir akış var yüz yıllardır. Baki’den Nedim’e, Şeyh Galip’ten Yahya Kemal’e, Ahmet Haşim’den Necip Fazıl’a, Nazım Hikmet’ten Attila İlhan’a şairlerin lisanıyla yoğrulmuş bu şehir. Servet-i Fünun’dan , Dergah’a, Büyükdoğu’dan Varlık’a, Diriliş’ten Papirüs’e edebiyat dergilerini emzirmiş bu şehir. Bu şehir tarihimiz ve geleceğimiz. Sevincimiz, hüznümüz, kavgamız. Dört yüz yılda bize süt gibi bir Türkçe bağışlayan annemiz. Tamlamaların en güzeli: İstanbul Türkçesi.

Ziya Osman Saba, “ Her taşını öpüp başıma koymak istediğim şehir,” demişti onun için. İşte biz bu mısraın İstanbul Türkçesi ve Türk Edebiyatı için verilen emekleri de kapsadığını düşünüyor, o bilinçle düzenliyoruz edebiyat festivalini"

Sergi ve atölye çalışmaları, panel ve açık oturumlar, okur-yazar buluşmaları, şiir akşamı, deneme, şiir ve hikâye dalında ödüller, konser, sinema-tiyatro gösterimleri gibi kültürel ve sosyal aktivitelerle zenginleştirilmiş olan festivalde, canlı ve sıcak etkinliklerle, edebiyat ve İstanbul ilişkisini her açıdan hatırlatıp gündeme taşımak hedefleniyor.

Ayrıca festival boyunca edebiyatseverlerin, önemli edebiyatçılar ile aynı kültürel ortamda ufuk açıcı tartışmalar ve üretimler gerçekleştirmelerine olanak sağlanacak.
 

ismail

Yeni
Katılım
3 Mar 2007
Mesajlar
20,475
Tepkime puanı
2,063
Puanları
0
Yaş
45
2.İstanbul Edebiyat Festivali başladı



Türkiye Yazarlar Birliği İstanbul Şubesi, İstanbul 2010 Avrupa Kültür Başkenti Ajansı desteği ile Türk edebiyatının seçkin yazarlarını 6-11 Aralık 2010 tarihleri arasında 2. İstanbul Edebiyat Festivali’nde buluşturuyor.
Festivalde şiir, hikâye, roman, deneme, çocuk edebiyatı ve çizgi roman atölye çalışmaları, sergiler, şiir akşamı, sinema gösterimi, İstanbul okumaları, konser, 2010’da Türk Edebiyatı’nın durumunun değerlendirileceği açıkoturum, paneller, söyleşiler ve ödül takdimi gibi bir hafta boyunca sürecek etkinlikler gerçekleştirilecek.
Bugün saat 10.00'da TYB İstanbul Şubesi'nde (Kızlarağası Medresesi) gerçekleşecek açılış programına TYB İstanbul Şubesi Başkanı A. Ali Ural, TYB Genel Başkanı İbrahim Ulvi Yavuz, yazar Hüseyin Su ve İstanbul 2010 AKB Ajansı Genel Sekreteri Yılmaz Kurt ile ajansın Yürütme Kurulu Başkanı Şekip Avdagiç katılacak.
Saat 11.30'da Faruk Nafiz Çamlıbel, Attila İlhan ve Cahit Zarifoğlu anısına düzenlenen serginin açılışı yapılacak.
Saat 12.15'te 'Bu Şehr-i Sitanbul ki' adlı şiir okumaları gerçekleştirilecek.
14.30'da ise 'Günümüz Türk Şiiri Köklerinin Neresinde' başlıklı şiir atölyesi var.
(0212 527 75 17)
İSTANBUL’DA MEVSİM EDEBİYAT
İstanbul 2010 AKB Ajansı ve Türkiye Yazarlar Birliği İstanbul Şubesi işbirliği ile İstanbul’un kültürel zenginliğini ve sanatsal verimliliğini ortaya koymak, İstanbulluyu edebiyatla buluşturmak, edebiyatımızda İstanbul’un yerini yeniden keşfetmek ve edebiyatseverlerle edebiyatçıların bir süreklilik içinde etkileşim kurmalarını sağlamak amacıyla geleneksel bir edebiyat festivali düzenleniyor.
Edebiyat ile İstanbul arasındaki ilişkinin bir sosyal ve kültürel faaliyetler bütünü içinde yaşanılıp hissedilmesini ve edebiyat üzerinden bir kentlilik bilinci oluşturarak İstanbul ile edebiyat arasında birebir ilişki kurulmasını sağlayacak “Edebiyat Mevsimi” (2. İstanbul Edebiyat Festivali) adlı festivalde, geniş katılımlı etkinliklerle İstanbul’un edebiyat gündemini belirleyecek bir edebiyat platformu oluşturuluyor.
Sergi ve atölye çalışmaları, panel ve açık oturumlar, okur-yazar buluşmaları, şiir akşamı, deneme, şiir ve hikâye dalında ödüller, konser, sinema-tiyatro gösterimleri gibi kültürel ve sosyal aktivitelerle zenginleştirilmiş olan festivalde, canlı ve sıcak etkinliklerle, edebiyat ve İstanbul ilişkisini her açıdan hatırlatıp gündeme taşımak hedefleniyor.
Ayrıca festival boyunca edebiyatseverlerin, önemli edebiyatçılar ile aynı kültürel ortamda ufuk açıcı tartışmalar ve üretimler gerçekleştirmelerine olanak sağlanacak.
EDEBİYAT MEVSİMİ
2. İSTANBUL EDEBİYAT FESTİVALİ ETKİNLİKLERİ

6 Aralık 2010 Pazartesi
AÇILIŞ PROGRAMI
İstanbul’da Mevsim Edebiyat
Saat 10.00-11.30
Sunucu: Mehmet Şahin
***
-Saygı Duruşu ve İstiklal Marşı
-Konuşmalar
* A. Ali Ural
Türkiye Yazarlar Birliği İstanbul Şubesi Başkanı
* İbrahim Ulvi Yavuz
Türkiye Yazarlar Birliği Genel Başkanı
* D. Mehmet Doğan
Türkiye Yazarlar Birliği Vakfı Mütevelli Heyeti Başkanı
* Hüseyin Su
Yazar
* Yılmaz Kurt
İstanbul 2010 AKB Ajansı Genel Sekreteri
* Şekib Avdagiç
İstanbul 2010 AKB Ajansı Yürütme Kurulu Başkanı
***
SERGİ
Türk Edebiyatının Üç Büyük Ustası
Attila İlhan – Cahit Zarifoğlu – Faruk Nafiz Çamlıbel
Saat: 11.30-12.15
***
Açılış Konuşması: Hüseyin Emiroğlu
* Attila İlhan Sergisi Açılışı
* Cahit Zarifoğlu Sergisi Açılışı
* Faruk Nafiz Çamlıbel Sergisi Açılışı
***
İSTANBUL OKUMALARI
Bu Şehr-i Sitanbul ki…
Saat: 12.15-13.30
* Oya Pervin Pelit
İstanbul’a Dair Türk Edebiyatından Seçme Metinler
ŞİİR ATÖLYESİ
Günümüz Türk Şiiri Köklerinin Neresinde?
Saat: 14.30-17.30

  • Yön.: Turan Koç
“Kendi Şarkımız Olan Şiire Doğru”

  • Ahmet Murat
“Kökler Günümüzde”

  • Celal Fedai
“Şiirde Neo-Klasik Tavır: Ayrık Otları mı Ağaçlar mı?”

  • Cevdet Karal
“Derinlik, Yücelik ve Yüzeysellik”

  • Metin Celal
“Günümüz Türk Şiiri için Tartışma Soruları”
***
KONSER
Gelenekten Geleceğe Türk Müziği
Saat: 19.30-22.00


  • Grup Mostar
Saz Ekibi: * Ritim: Muammer Gündoğdu; * Kanun: Didem Taşkın; * Bağlama: Hakan Tanrıver; * Klasik Kemençe: Sevda Sever Hiçyılmaz; * Ritim / Gitar: Burak Çubukçu; * Ney: Neyzen Şaban; * Ud, Perdesiz Gitar, Elektro Gitar: Abdulrahim Coşkun; * Vokal: Saide Arslan Gulyeva, Abdulrahim Coşkun
7 Aralık 2010 Salı
HİKÂYE ATÖLYESİ
Roman Karşısında Öykü
Saat: 13.30-16.30

  • Yön.: Necati Mert
“Romanın İktidarında Öykü Sivilliği”

  • Cemal Şakar
“Hikâyede Kahramandan Tipe”

  • Melek Paşalı
“Hikâye Neden Güzeldir?”

  • Sibel Eraslan
“Vaktin Oğlu Olarak Hikâye”
MÜREKKEBİ KURUMADAN
Yazarın Serçe Parmağı’nda Ne Var?
Saat: 17.00-18.30

  • Takdim: Asım Gültekin
  • Gökhan Özcan / Serçe Parmağı
* Gökhan Özcan ile yeni çıkan kitabı hakkında söyleşi…
***
ŞİİR AKŞAMI
İstanbul’da Şiirden Bir Akşam
Sunucu: Mehmet Şahin
Saat: 19.30-22.00
Ahmet Mercan
A. Ali Ural
Betül Dünder
Cafer Keklikçi
Furkan Çalışkan
Hüseyin Akın
Kâmil Eşfak Berki
Mehmet Can Doğan
Mehmet Erte
Mustafa Fırat
Osman Sarı
Sedat Umran
Zeynep Köylü
***
8 Aralık 2010 Çarşamba
ROMAN ATÖLYESİ
Romanların Unutulmaz Kahramanları
Saat: 13.30-16.00


  • Yön.: Fatma K. Barbarosoğlu
  • Nazan Bekiroğlu
“Unutulmaz Roman Kahramanlarım”

  • Oya Baydar
“Romanlar mı Daha Kalıcı, Kahramanlar mı?”

  • Şebnem İşigüzel
“İtinayla Roman Kahramanı Yaratılır: Roman Kahramanı Olmak İsteyen Dedem Abidin İşigüzel ve Onun Bu Hayalini Gerçekleştiren Romancı Torun”

  • Zeki Bulduk
“Modern Dünyanın Kapısında Mistik Roman Kahramanları”

EDEBİYATIMIZDA ÇEVİRİ
Bir Sanat Olarak Tercüme
Saat: 16.30-18.30

  • Yön.: Cemal Aydın
“Dünyanın En Sorumlu İşi: Tercüme”

  • Ahmet Cemal
“Bir Sanat Olarak Edebiyat Çevirisi”

  • Necmiye Alpay
"Edebiyatımızda Olası Çeviri Etkilerine Dair"

  • Samed Karagöz
“Türk Edebiyatının Küreselleşmesi Açısından Çevirinin Önemi”

  • Senail Özkan
“Tercüme Estetiği ve Poetik Tercüme”

  • Tozan Alkan
“Şiir Çevirisi ve Güçlükleri”
SİNEMA GÖSTERİMİ
Sinema-Edebiyat İlişkisi
Saat: 19.30-22.00
Söyleşi: Burçak Evren – İhsan Kabil
Dünya ve Türk Sinemasından Örneklerle Sinema-Edebiyat İlişkisİ
9 Aralık 2010 Perşembe
DENEME ATÖLYESİ
Türk Edebiyatında Deneme Türünün Gelişim Seyri
Saat: 13.30-16.00

  • Yön.: Necmettin Turinay
“Deneme Türleri’nin İlk Mübeşşirleri”

  • Kemal Sayar
“Ruha Dokunan Deneme”

  • Metin Karabaşoğlu
“Denemenin Geleceği”

  • Nihat Dağlı
“Denemenin ‘Şahsi’liği ve Şahsımın Denemesi”

  • Turan Karataş
“Türk Denemeciliğinde Bir Öncü: Salâh Birsel”
ÇOCUK EDEBİYATI ATÖLYESİ
ABCÇDİJİTAL / Yeni İletişim Düzeninde Çocuk Edebiyatı
Saat: 16.30-18.30

  • Yön.: Salih Zengin
“İletişim Çağı, Çocukluğu Ne Yaptı?”

  • Ahmet Mercan
“Modern Dönem Çocukluğu”

  • Mevlana İdris
“Dijital Evrende Çocukluk ve Edebiyatı”

  • Musa Güner
“ABCÇDİJİTAL… Yeni Çocuğun Edebiyatı”

  • Yalvaç Ural
“Teknoloji ve Çocuk Kitaplarının Yeni Şapkası”
ÇİZGİ ROMAN ATÖLYESİ
Çizgi Roman ve Edebiyat
Saat: 19.30-22.00

  • Yön: Asım Gültekin
“Çizgi Romanlardan Beslenen Edebiyatçılar”

  • Dağıstan Çetinkaya
“Çizgi ile Çizgi Roman Arasındaki Nüanslar”

  • Şafak Tavkul
“Çizgi, Sinema ve Propaganda”

  • Volkan Akmeşe
“Çizgi Roman Yazımında Yazar-Çizer İşbirliği”

  • Yusuf Kot
“Dinimizde Süpermen’in Yeri”
10 Aralık 2010 Cuma
İSTANBUL TÜRKÇESİ ÜZERİNE
Dünü, Bugünü ve Yarını ile İstanbul Türkçesi
Saat: 13.30-16.00

  • Yön.: D.Mehmet Doğan
“İstanbul Türkçesi’nin Macerası”

  • Ahmet Turan Alkan
“Türkçe’nin Bütün Renkleri”

  • Doğan Hızlan
“İstanbul Türkçesi’ni Konuşmak”

  • Hayati Develi
“İstanbul Türkçesi (Dünü ve Yarını)”

  • Uğur Derman
“Dünü, Bugünü ve Yarını"
HALK EDEBİYATI
Edebiyatı ve Musikisi ile İstanbul'un Çalgılı Kahvehaneleri
Saat: 16.30-18.30

  • Yön: Nurettin Albayrak
  • Muharrem Kaya
“İstanbul’un Çalgılı Kahvehanelerinin Âşık Edebiyatı Açısından Önemi”

  • Abdülkadir Emeksiz
“İstanbul Kahvehaneleri”

  • Süleyman Şenel
“İstanbul’un Kültür Hayatında Bir Musiki Mekânı Olarak ‘Çalgılı Kahveler’”
DÜNYA GÖZÜYLE İSTANBUL
İstanbul Dünya Aynasında
Saat: 19.30-22.00

  • Takdim: Ahmet Mercan
  • Sinevizyon Gösterimi
11 Aralık 2010 Cumartesi
ÖDÜL TÖRENİ
Edebiyat Mevsimi Büyük Ödülleri 2010
Saat: 13.00-14.00
Sunucu: Mehmet Şahin
* Deneme Büyük Ödülü ve Değerlendirme
* Hikâye Büyük Ödülü ve Değerlendirme
* Roman Büyük Ödülü ve Değerlendirme
* Şiir Büyük Ödülü ve Değerlendirme
Ön Jüri: A. Ali Ural, Ahmet Mercan, Asım Gültekin, Belkıs İbrahimhakkıoğlu, Hüseyin Akın, Hüseyin Emiroğlu, İrfan Çalışan, Mahmut Bıyıklı, Mustafa Özcan
Jüri: Ahmet Kot, A. Ali Ural, D. Mehmet Doğan, Handan İnci, Haydar Ergülen
AÇIK OTURUM
2010 Yılında Türk Edebiyatı
Saat: 14.00-17.30

  • Yön: Beşir Ayvazoğlu
  • Abdullah Uçman“2010’da Üniversitelerde Edebiyat Faaliyetleri”
  • A.Ali Ural
“2010’un Şiir Kitapları”

  • Baki Ayhan T.
“2010’da Türk Şiiri”

  • İskender Pala
“2010 Yılında Türk Edebiyatına Genel Bir Bakış”

  • M. Fatih Andı
“2010 Yılı Romanlarına Tematik Bir Bakış”
KAPANIŞ
Saat: 18.00-18.30
* İrfan Çalışan
Teşekkür Konuşması ve 2. Edebiyat Festivali Değerlendirmesi
(Haber 7)
 

ismail

Yeni
Katılım
3 Mar 2007
Mesajlar
20,475
Tepkime puanı
2,063
Puanları
0
Yaş
45
Bu mevsim İstanbul’a yakıştı

Festivalde şiir, hikâye, roman, deneme, çocuk edebiyatı ve çizgi roman atölye çalışmaları, sergiler, şiir akşamı, sinema gösterimi, İstanbul okumaları, konser, 2010’da Türk Edebiyatı’nın durumunun değerlendirileceği açıkoturum, paneller, söyleşiler ve ödül takdimi gibi bir hafta boyunca sürecek etkinlikler gerçekleştirilecek.
TYB İstanbul Şubesi`nde (Kızlarağası Medresesi) gerçekleşen açılış programına Ak Parti İstanbul Milletvekili Necati Ceylan, İBB Kültür A.Ş. Genel Müdürü Nevzat Bayhan, TYB Onursal Başkanı Mehmet Doğan, TYB İstanbul Şubesi Başkanı A. Ali Ural, TYB Genel Başkanı İbrahim Ulvi Yavuz, yazar Hüseyin Su, Abdurrahman Dilibak ve İstanbul 2010 AKB Ajansı Genel Sekreteri Yılmaz Kurt ve birçok konuk konuk katıldı.
Program ile ilgili yaptığı açıklamada; Edebiyat’ın insanların fizyolojisi ve psikolojisi üzerinde etkisine değinen İBB Kültür A.Ş. Genel Müdürü Nevzat Bayhan, “Bu mevsim İstanbul’a çok yakıştı” dedi.
Bayhan, “Başkanımız Sayın Kadir Topbaş’ın himayesinde Kültür A.Ş. olarak edebiyata çok önem veriyoruz. Her mevsimin kendine özgü güzellikleri var. Dünya’da dört mevsimi yaşayan ender ülkelerdeniz. Beşinci mevsimimiz Edebiyat Mevsimi. İnsanlar yaşadıkları mevsimin etkisinde kalırlar. Onun büyüsüyle yaşama sarılırlar. Bu mevsim İstanbul’a çok yakıştı.” dedi.
Açılış konuşmalarının ardından Cahit Zarifoğlu, Faruk Nafiz Çamlıbel ve Attila İlhan anısına düzenlenen serginin açılışı yapıldı.
 

ismail

Yeni
Katılım
3 Mar 2007
Mesajlar
20,475
Tepkime puanı
2,063
Puanları
0
Yaş
45
Edebiyat Mevsimi'nde ilkler!


Şair İstanbul’u gözlerini kapatıp neden dinlerdi? Şehir yeniden ve sil baştan şiirini yazmasın diye mi?



Şiir tadında şehir: İstanbul


Şair olmak, ruhundan damıttığın bir damlada, hüznün yedi rengini gök kuşağına inat vermekti benim zihnimde. Peki, gerçekten öyle miydi? Aslında bilmiyorum. Tek bildiğim; ya da saplandığım, İstanbul’dan büyük şair ve şiir tanımıyorum. Bunu bir kez daha, bir şiir dinletisinden çıkışta, bindiğim Mehmet Akif isimli vapurda; dalgalardan ve İstanbul’un kara sürülemeyen karanlığından anladım.


Şairler şiirlerini okuyabiliyor muydu?
Türkiye Yazarlar Birliği’nde düzenlenen “İstanbul’da şiirden bir akşam” adlı program gerçekten güzel bir ilgi ve hoş bir düzen içinde gerçekleşti. Bir birinden değerli kalemlerin ağızlarından eserlerini dinlemek ise farklı bir şeydi. Zira bakışlarından yüreklerine; ya da yüreklerinden bakışlarına, sonra da kalemlerine akan birikimlerin bizzat sesleri ile hayat bulması her zaman o duyguyu vermiyor zannımca. Bu benim düşüncem tabi; ama benim gibi şiirde saplanıp kalmış biri için maruz görülebilir bu durum.

Program, önce yakın bir zaman önce aramızdan ayrılan, Sacit Onan ve Olcay Yazıcı anılarak başladı. Sacit Onan’ın sesi salonu doldurduğunda hangi sesi kaybettiğimi bir kez daha anladım.

Ahmet Mercan ile başlayan, Ali Ural’ın tavan arasındaki şemsiyelere ithaf ettiği şiir ile devam eden dinletide Betül Dündar ve Zeynep Köylü kadın şairler olarak yerlerini aldılar. Yıllara meydan okumanın özeti olan Sedat Umran, koca bir çınarı; Furkan Çalışkan ise şiirde taze bir bahar dalını temsil ediyordu.


Büyük an!
Osman Sarı... bu büyük şair de şiir akşamındaydı. Bu şiir akşamını çok önemli kılan şair belki de Osman Sarı idi. Osman Sarı'yı şiir gecelerinde kolay kolay göremezsiniz. Duyduğuma göre son 20 yıldır Osman Sarı iki şiir akşamına katılmış şimdiye kadar. Osman Sarı'nın kürsüye çıktığı an ne özel bir an idi. Ne büyük bir an. Bunu salondakilerin kaçı fark etti, bilemiyorum. Osman Sarı'nın şiirinin kıymetini kimler bilir, bilmiyorum. Bir Hal Olmuş Bize şiiri ile Dikta isimli şiirleri okudu Osman Sarı.

Şiir dinledim; şair gördüm


Şiir dinletisinde, bir nefeste şiirlerini okuyan; ama bir ömürlük terler akıtan Cafer Keklikçi’nin yanı sıra, farklı bir tını olarak Mehmet Erte yer aldı. Sözcüklerin dilinden çıkmaya naz ettiği Kamil Eşfak Berki'nin yanısıra Hüseyin Akın, Mehmet Can Doğan, Mustafa Fırat'ın katıldığı akşam şiir tadında geride kalırken, eve dönüş yolunda, ne zaman çıkması gerektiği çok iyi bilen şehir, gecenin son ve eşsiz şiiri için beni bekliyordu. Önce çok alakasız bir grubun içinde kaldığım için can havliyle kafamı kaldırdım. Karşımda şimşeği andıran bakışları görünce, tesadüf mü dersiniz; yoksa tevafuk mu bilemem, ama bu düpedüz bir İstanbul hilesidir, Mehmet Akif ile karşılaştım. Belki de karşılaştığımı düşünmekten kendimi alamadım.


Usta şair: İstanbul

Akif’in bakışları bende hep bir iç muhasebesi yapar. Ne zaman birine gerçekten mi desem; ya da çok gülsem, o gelir aklıma. Şimdi ikisini de aklımdan geçirmemiş; sadece sıkılmıştım. Sonra düşündüm ve şehrin seyrinde, yanımdaki sığ konuşmaların darlığında, “Akif” dedim. O da çok sıkılmış mıydı? Bilmiyordum, anlayamazdım da. Ama o bakışlar, dalgaların sevgilisini katleden bir aşık gibi bağrını dövüşleri, karanın geçit vermeyen gardiyanlığı, çapkın rüzgarların ve hırçın martıların yüzüme hücum edişleri; şiirin hayatın her bir yanında, özelliklede bu şehrin damarlarında olduğunu bir kez daha hatırlattı. İstanbul kendi şiirini kendi sesinden dinletmesini bilen; ama sadece onu dinletecek doğru zamanı bekleyen usta bir şair.
 

mostar

Profesör
Katılım
6 Ara 2009
Mesajlar
1,011
Tepkime puanı
244
Puanları
0
Istanbul kıskandı!

İSTANBUL KISKANDI!

22266.jpg

Edebiyat Mevsimi'nde ilkler!
Şair İstanbul’u gözlerini kapatıp neden dinlerdi? Şehir yeniden ve sil baştan şiirini yazmasın diye mi?

10 Aralık 2010 Cuma 13:30
Şiir tadında şehir: İstanbul



http://www.dunyabizim.com/images/news/22263.jpg http://www.dunyabizim.com/images/news/22265.jpg

 

ismail

Yeni
Katılım
3 Mar 2007
Mesajlar
20,475
Tepkime puanı
2,063
Puanları
0
Yaş
45
Edebiyat mevsimi büyük ödülleri listesi


Türkiye Yazarlar Birliği İstanbul Şubesi tarafından düzenlenen Edebiyat Mevsimi’nin bu yıl ikincisini verdiği Büyük Ödüller, Kızlarağası Medresesi’nde A. Ali Ural tarafından açıklandı.Edebiyat Mevsimi Şiir Ödülü Ülkü Tamer’e, Roman Ödülü Sevinç Çokum’a, Öykü Ödülü Rasim Özderön’e, Deneme Ödülü ise Beşir Ayvazoğlu’na verildi.


Ön jürisi A. Ali Ural, Ahmet Mercan, Asım Gültekin, Belkıs İbrahimhakkıoğlu, Hüseyin Akın, Hüseyin Emiroğlu, İrfan Çalışan, Mahmut Bıyıklı ve Mustafa Özcan’ın oluşturduğu Edebiyat Mevsimi Büyük Ödülleri’nin jürisinde Ahmet Kot, A. Ali Ural, D. Mehmet Doğan, Handan İnci ve Haydar Ergülen yer aldı.
Kızlarağası Medresesi’nde ödülleri açıkladığı konuşmasında Edebiyat Mevsimi’nin, altı gündür düzenlediği etkinliklerle Türk Edebiyatı’nı şehir insanına yaklaştırmaya, soluduğumuz havaya, hayata bakışımıza, edebiyatımızdan ve kültürümüzden dokular taşımaya çalıştığını ifade eden A. Ali Ural, “Bu yıl ikincisini düzenlediğimiz İstanbul Edebiyat Festivali’nin her yıl kapsama alanını genişletmesi ve kültür dünyamızda kalıcı izler bırakması için gayret sarf ediyoruz” değerlendirmesinde bulundu.
“Edebiyat Mevsimi Büyük Ödülleri’ni düşünürken, edebiyat adamlarımızın hemen hepsinin, edebiyat hayatlarını bütünüyle gözden geçirme titizliğini gösterdik. Dikkat ettiğimiz hususlardan en önemlisi, bu değerli şahsiyetlerin, edebiyat mevsimini ömürleri boyunca solumuş olmaları ve eserleriyle bu mevsimi ölümsüzleştirmeleridir. Adı ödül olsa da hayatla ödenmiş bu akıl ve ruh hasadının maddi veya manevi karşılığını vermek mümkün değildir. Onların varlığını işaret ederek göstermek, hem bir övünç hem bir naçizane takdir, hem de gelecek kuşağa alınması gereken yolu göstermekten ibarettir” diyen A. Ali Ural, Şiir, roman, öykü ve deneme dallarında, bu dalların hem kendi yapılarına, hem de edebiyatımızdaki gelişim seyrine uygun ayrı ayrı kriterler eşliğinde değerlendirmeler yapıldığını, ancak asıl kriterlerinin, ödülle işaret edilecek kişiliğin alanında vazgeçilmez bir yeri olması, bir ömür boyu bu yeri taçlandıran ölümsüz eserler vermesi ve bu başarısını günümüze de taşıyabilmesi olduğunu da dile getirdi.
Edebiyat Mevsimi Şiir Ödülü Ülkü Tamer’e
Edebiyat Mevsimi, Ülkü Tamer’i dilini ve hayatını, özgün bir şiire dönüştürdüğü için ödüle layık gördü. Ali Ural, “İkinci Yeni’nin öncüleri içinde, imge, ironi ve çocuksu duyarlılığıyla seçkin bir yer edinen Ülkü Tamer, ilk şiirlerinden itibaren poetik arayışını sürdürmüş, şiirin biçim ve içerik açısından durağanlaşmasına karşı koyma gayreti içinde olmuştur. Ülkü Tamer, en soyut atılımını bile çok yalın bir dille yapmayı başaran bir şairdir. Tamer’e göre; ustalık vakti geldiğinde ustalığı terk etmeyi gerektirir. Ustalaştığını gören şair, yeni acemilikler arayarak şiirine gençlik ve tabiat aşılar. İlk kitaplarından itibaren halk şiirine de önem veren Ülkü Tamer’in şiirinde imge ve ironi kadar günlük hayat da yerini alır. Şiirin irtifası için dilini ideolojisinin etkisinden uzak tutmaya çalışır şair. Sıragöller şiirinde, “İçinde bir kaçakçı yaşar senin, / Kayıkla dolaşır göllerinde,/ 
Beynine tabanca ve şiir satar,
/ O kaçakçının bakışını sakın unutma.” diyen Ülkü Tamer, zihinlerimizde dolaşan bir şiir kaçakçısıdır. Edebiyat Mevsimi için, kendisinin yazdıklarıyla bizi onurlandırmasını, naçizane bir takdirle karşılamak borcunu, burada ödemekten mutluluk duyuyoruz” diyerek şiir ödülünü şair Ülkü Tamer’e verdiklerini ifade etti.
Roman Ödülü Sevinç Çokum’a
Bu yıl ikincisi düzenlenen Edebiyat Mevsimi’nin roman ödülü Sevinç Çokum’un oldu. Ali Ural ödülün gerekçesini şöyle açıkladı; “Sevinç Çokum, 1972’de yayınladığı Bir Eski Sokak Sesi hikayesiyle edebiyat dünyasına adım atmış; hikaye, deneme ve roman türlerini yetkin eserlerleriyle taçlandırmıştır. Romanlarında sosyal ve tarihî konuları işleyen Sevinç Çokum; İstanbul'un gelenekçi semtlerinin sosyal yapısından kesitler vererek; yalnızlığı ve dayanışmayı anlatır. Ruh tahlilleriyle kahramanlarının duygularını akıcı ve dokunaklı bir dille ortaya koyan Çokum, İstanbul’un yoksul ve orta halli ailelerinin dünyâsını şiirsel dil ve özgün bir üslûp ile anlatır. Büyük şehirlerin ezilen insanına sevgiyle yaklaşan Çokum, insan maceralarını zengin bir tabiat dekorunda, muhtevayı aksettiren bir üslupla verirken, mahalli değerlerden sıçrayarak, evrensel olanı yakalar.”
Öykü Ödülü Rasim Özdenören’e
2. İstanbul Edebiyat Mevsimi’nde öykü ödülüne Rasim Özdenören layık görüldü. Ural, ikinci roman ödülünün Rasim Özdenören’e neden verildiği şöyle açıkladı; “Büyük Doğu, Diriliş, Edebiyat ve kurucuları arasında bulunduğu Mavera dergilerinde öykü ve yazılarını yayınlanmakla kalmayan, bu oluşumlara kendi isminden değerler ve fikirler de katan, onlarca öykü, deneme ve eleştiri kitabıyla yaşadığı zamanın sanat ayetleri arasına giren, hayat anlayışı ve örnek sanatçı duruşuyla gelecek nesillere de elini uzatan Rasim Özdenören,öykü dalında Edebiyat Mevsimi Büyük Ödülü’ne lâyık görüldü. Özdenören öykülerinde, değerlerinden koparılmış ve kıstırılmış bireyin yalnızlıklarına değinerek çıkmaza sürüklenen insanın yaşadığı çarpılmayı, kültür şokunu kuşatıcı ve derinlemesine bir yaklaşımla öyküleştirmiştir. Kurgu, üslup ve karakterleriyle Türk öykücülüğünün mihenk taşlarından olan Rasim Özdenören, inancını yaşatmanın mücadelesini verir eserleriyle. Bireyin ve toplumun yaşadığı bunalımlar, Özdenören öykücülüğünün göze çarpan unsurlarından biridir. Yabancılaşmanın gözler önüne serildiği, ayrıntıların atlanmadığı her öykü, bir fotoğraf karesi gibidir. Edebiyat Mevsimi için, kendisinin yazdıklarıyla bizi onurlandırmasını, naçizane bir takdirle karşılamak borcunu, burada ödemekten mutluluk duyuyoruz.”
Deneme Ödülü Beşir Ayvazoğlu’na
Türkiye Yazarlar Birliği İstanbul Şube Başkanı A. Ali Ural’ın açıkladığı deneme ödülü ise Beşir Ayvazoğlu’nun oldu. Ural değerlendirmelerini açıklarken şunları söyledi; “Nesir, bugünkü ismiyle deneme dünya edebiyatının atar damarı olmakla beraber dünya tarihini de içinde barındırır. Geçmişe ayna tutarken, çağının toplumsal ve kültürel duruşunu yansıtır. Beşir Ayvazoğlu’nun yazıları Türk Edebiyatı’nın nadide parçaları, kitapları, köklerin bayrağını dalgalandıran muhkem kalelerdir. Fuzuli’yle, Şeyh Galip’le, Mehmet Akif’le, Yahya Kemal’le, Ahmet Haşim’le, bir başka ifadeyle kültürel geçmişiyle bir türlü buluşamayan yeni nesillerin uyarıcısı, hatırlatıcısı ve rehberidir Beşir Ayvazoğlu. Modern zamanların gelenekle barışabilmek için ihtiyaç duyduğu bakış açısının Ayvazoğlu’nun üslubunda tebellür ettiğini söylemek, hakikatin yüzünü güldürür. Beşir Ayvazoğlu, edebiyatı merkeze alıp, Türk kültürünün ve sanatının diğer alanlarına da açılan zengin birikimin ve istikrarlı çalışmanın günümüz kültür ortamındaki en önemli şahsiyetlerindendir. Özgün yorumları, sanatkârâne hassasiyetinin eşliğinde bilginin izini sürmesi, sanata bakış açısı, özellikle yakın dönem edebiyatçıları üzerine yaptığı biyografi çalışmalarıyla gelecek kuşaklara çok şey kazandırmıştır Ayvazoğlu. Yaptığı her işe bir sanatçı titizliği, bir ilim adamı disipliniyle eğilen aziz Beşir Ayvazoğlu deneme ödülümüzün bu yılki sahibi…”
Edebiyat Mevsimi İkinci büyük ödülleri Aralık ayı sonunda düzenlenecek ödül töreniyle sahiplerine verilecek.
AA
 

ismail

Yeni
Katılım
3 Mar 2007
Mesajlar
20,475
Tepkime puanı
2,063
Puanları
0
Yaş
45
Edebiyat Mevsimine bir girdi...

Arkadaşımız 6 gün boyunca Edebiyat Mevsimi'ni takip etti. Tam kültür zehirlenmesinden(!) komaya girecekken bunları yazdı..




Bir şehir, bütün sokaklarından yazıya açılan kanallar birbirine bağlanıyorsa ve kendi şiirini yazabiliyorsa, onda her mevsim edebiyattır.
Edebiyat mevsimi yazı atlayıp; bir bahar esintisini kara kışı andıran bir rüzgâra, kuru bir ayaza ve zaman zaman yağan kara teslim ederek geldi ve geçti. Ama unutmamalı ki her giden, ya alır da gider; ya verir de gider.
Ne aldı ne verdi?
6 Aralık’ta başlayan “edebiyat mevsimi” kalemin her damlattığından şiire bir yol vardır misali, şiirin kökleri ile başladı. Turan Koç’un “Duyarlı insanlar(şairler) realitenin baskısını en iyi duyan ve bunu teknik dille önümüze sunan insanlardır.” tanımı ve buna eklenen “Şairin varlık bilinci ne kadar toplumsal varoluş mücadelesi ile örtüşürse o kadar başarılıdır.” sözü, şiir ve şair tanımlaması açısından önemliydi. Ahmet Murat’tan “Şiir, zamanın ruhunu ilk çözendir.” Celal Fedai’den “Şairler zarlarını zamanın popülaritesine göre oynamazlar.” sözleri aklıma takılanlar olarak kalırken, ikinci gün düzenlenen “roman karşısında öykü” başlığında Sibel Eraslan ve Melek Paşalı’nın dilinden öyküler içinde yollar aradım. Çünkü özellikle Sibel Hanım’ın yazdıklarında, şiirsel bir tınıdan öyküyü bulmakta zorlanıyordum.
Her şey bir cümlenin suçu
Gökhan Özcan kaleminin akışını böyle tarif etmişti: “Bir cümle yazıp, kendimi ona bırakıyorum.” Gerçekten her şey bir cümlenin suçu muydu? Evet, öyle idi; her başlangıç, cümlenin ortaya konulması ya da konulamaması ile ilgiliydi. Kendisini de değiştirebilecek bir dil aradığını söylediğinde; sessiz, ama fırtınaları içinde saklı bu adamı, bir kez daha okumak ve onun tabiata yakın diye tarif ettiği dili bulmasını çok istedim. Sıra bir şöminenin çıtırdayan ateşine en güzel yaren olan romanlara geldiğinde “kadınlar” dediler; romanları okuyan kahramanlar… Fatma Karabıyık Barbarosoğlu’nun sözlerine karşı, tek erkek olarak savunmak Zeki Bulduk’a kalmıştı; ama o çoktan romanlara sığınmıştı. “Romanlarda canımız neden yanar?” diye sordu. “Erkek hikâyesini yürürken yazıyor” diye ekledi.

Bir üvey evlat: deneme
Edebiyatın içinde deneme nerede yer alıyordu? Bir üvey evlat hırçınlığında mı; yoksa mazlumluğunda mıydı? Nihat Dağlı “Deneme beni verir; yersizlik- yurtsuzlukta yerini bulma, kendini keşfetmedir.” dedi. Metin Karabaşoğlu ise, “Tüm türler içinde en mütevazı, en yüceltmeyendir” diyerek denemenin hayatı okuma imkânları sunduğu için cazip olduğunun altını çizdi.
Edebiyat, elbette sadece ağır ve imgelerle dolu değildi. Bir de onun çocuksu bir yanı vardı. Çoktan unutulmuş, pazara düşmüş gibi olsa da çocuk için olan bu yozlaşma, kaybolan bir neslin en hazin yanını oluşturuyordu. Yalvaç Ural başparmağı çocukları olarak, teknoloji adındaki canavara bıraktığımız çocukların derdini yüklendi. “Okuyun, kendi çocukluğunuzdakileri; hatta piyasadakileri, çocuğun eline ne verdiğinize dikkat edin” diye inledi.
Çizgi romanlar ise kitap aralarına sıkıştırılmadan okunmanın hasretinden çıkma derdinde dillerini aradılar. Dağıstan Çetinkaya’nın “ çizgi romanı hak ettiği yere getirebilirsek, çocuklarımızı da kendi kahramanlarımıza adapte etmiş oluruz” sözü; aslında çizgi roman deyip geçilen, bir “boş(!)” işin önemini ifade ediyordu. Yusuf Kot'un konuşması tüm bir hafta boyunca konuşulanlardan çok farklı bir boyutta ve zekilikte idi. Bu konuşmayı ne yapıp edip Dunyabizim.com'da yayınlamalıyız.
Türkçe ve bülbül şakıması
Ve mevsim kışa dönerken, İstanbul Türkçesi üzerine konuşmalar yapıldı. Dışarının soğuğunu, Uğur Derman’ın belli bir sıra ile merdivenleri çıkan sakin ama derinlikli kelimeleri ısıttı. Türkçeyi doğduğu haliyle bırakmadığımızın altını çizip, “Söz kuşunun çok yükseklere uçabilmesi için, Arapça ve Farsça iki kanat takması gerekliydi.” diye ekledi. İstanbul Türkçesi denilen şeyin Bab-ı Âli Türkçesi olduğunu, lisanın kulaktan duyularak öğrenildiğini, dil devrimi denilen şeyden sonra bile aile faktörünün aldığı rol ile hemen bir yozlaşma olmadığını söylerken; aslında “Şikâyet mi ediyorsunuz; siz doğru konuşun, çocuğunuz da doğru duysun.” der gibiydi. Fransızca hocasının ağzından duyduğu söz ile de İstanbul Türkçesini kulaklarımıza yerleştirdi. “Münevver bir İstanbul hanımefendisinin ağzındaki Türkçe, bülbül şakımasından ayırt edilemez.”
Mehmet Doğan’ın “İstanbul Türkçesi diye bir şey kaldı mı?” sorusuna; Hayati Develi’nin “bir dil, hiçbir zaman tek bir dil değildir sözü; A. Turan Alkan’ın “Osmanlıcanın İstanbul Türkçesinin yazıya geçmiş hali olduğu” ifadesi ile dilimiz dediğimiz şeyi düşündüm. Fizik öğretmenimin “em ce delta te” değil, “Macit” deyin, sözü aklıma gelerek ve herkeslere Türkçe öğrenmek için kaç para harcadıklarını sormaya karar vererek ayrıldım.
Dolu dolu bir mevsim
6 dolu günün içine elbette bundan daha fazlası da girdi. Özellikle “edebiyatımızdaki çeviri başlığı” altında tercümenin sanatsal yönü ele alındı. Halk edebiyatı olarak da “İstanbul’un çalgılı kahvehaneleri” anlatıldı. Sinevizyon gösterimi, sinema edebiyat ilişkisi ve geçmişten geleceğe Türk müziği başlığındaki konserle; konuşmalardan görselliğe ve işitselliğe bir geçişin de yapıldığı mevsim, ödüllerin açıklanması ve 2010 yılındaki Türk Edebiyatının değerlendirilmesi ile son buldu. Herhalde bu bir haftada dinlediğim ve tanıdığım yazarı, kültür insanını, fikri, tespiti ömrümde bir daha kolay kolay bir daha bir haftaya sığdıramayacağım!
Emeği geçenlere teşekkür ediyorum.


http://www.dunyabizim.com/news_detail.php?id=5106
 

ismail

Yeni
Katılım
3 Mar 2007
Mesajlar
20,475
Tepkime puanı
2,063
Puanları
0
Yaş
45
BU İŞİN MERKEZİ NERESİ?

22351.jpg

Bunu söyleyen hangi avanaktı?
TYB İstanbul şubesinde İstanbul Türkçesi konulu oturumda alışageldiğimiz sağ-muhafazakâr şikayetçi üsluptan farklı, zengin bir üslup, bir tat vardı..




Edebiyat Mevsimi kapsamında düzenlenen “İstanbul Türkçesi Üzerine; Dünü, Bugünü ve Yarını” isimli oturum TYB İstanbul şubesinde Ahmet Turan Alkan, Hayati Develi, Uğur Derman, D. Mehmet Doğan’ın katılımıyla 10 Aralık'ta gerçekleştirildi. Programda geleceği belirtilen Doğan Hızlan ise mazeret belirterek oturuma katılmadı.
Ali Görkem Userin, Ahmet Mercan, Turan Koç, Nihat Dağlı gibi isimlerin de izleyici olarak bulundukları programa ilgi yoğundu. TYB’ye erken gelen Ahmet Turan Alkan sergileri gezerek Attila İlhan’ın koltuğunda da fotoğraf çektirdi.
Mehmet Doğan, oturumu Divan edebiyatından bazı beyitler okuyarak açtı.
Bâki’nin
“Fermân-ı aşka cân iledir inkıyadımız
Hükm-i kazaya zerre kadar yok inadımız”
Nâbi’nin
Ol dil-i küşa mealler, ol hürde nükteler
Mümkün müdür bul Arabistan'da sureti.
Nedim’in
“Yok bu şehr içre senin vasfettiğin dilber Nedîm
Bir perî-sûret görünmüş bir hayâl olmuş sana”
Vasıf’ın
“O gül-endâm bir al şâle bürünsün yürüsün.
Ucu gönlüm gibi ardınca sürünsün yürüsün”
Beyitlerini okuyan Doğan, Nedim’in beytinin bugün için sanki İstanbul Türkçesi için söylenmiş gibi olduğuna değindi.
“İstanbul Türkçesi” ifadesinin farklı anlamlara geldiğini belirten Doğan buna örnek olarak “Farsçadan İstanbul Türkçesine Sözlük” adı ile yayımlanan bir sözlükten bahsetti ve Doğu’ya doğru gidildikçe Türkiye Türkçesinin, İstanbul Türkçesi olarak isimlendirildiğini söyledi.
‘Her şey yazıldığı gibi okunur efsanesi’nin Türkçeye zarar verdiğini söyledikten sonra ses uyumunun ahengi baltaladığını ve harf inkılâbının da Türkçede olumsuz izler bıraktığını belirtti.

Uğur Derman: Beni buraya getiren vehmimdir
Uğur Derman söze Yahya Kemal’in bir sözüne gönderme yaparak başladı. “Beni buraya getiren ilmim değil vehmimdi” diyen Derman’ın konuşması da İstanbul Türkçesinin güzel bir örneğiydi. Uğur Derman, Mehmet Âkif’in üniversitede ders verdiği yıllarda öğrencisi olan ve Derman’ın İstanbul Beyefendisi diye nitelendirdiği Baha Kahyaoğlu’nun bir mektubundan alıntı yaparak Akif’in İstanbul Türkçesini kimlerin konuştuğuna dair sözlerini aktardı. Mehmet Akif’in 1910-1912 yılları arasındaki İstanbul’a dair sözleri şöyle:
“Fatih, Şişli, Kadıköy, Moda ve Adalar gibi hissedilir şive bölgeleri arasında en doğru ve en güzel Türkçe Sofular Mahallesindeki hanımların konuştuğu Türkçedir.”
Uğur Derman dinimiz dolayısı ile Arapçanın; kültürümüz sebebi ile de Farsçanın dilimize zenginlik katan diller olduğuna da değindi. Servet-i Fünun’un dili yapaylaştırdığını söyleyen Derman, 20. yüzyıl başlarında dilin zorlanmadan kendi kendine sadeleştiğinden bahsetti.
Uğur Derman üniversitede iken Fransız bir hocasının İstanbul Türkçesine dair söylediği şu sözü dinleyicilerle paylaştı: “Münevver bir Türk hanımının konuşması bülbül şakımasından ayırt edilemez.” Sözlerine şöyle devam etti:
“Saray Türkçesi esas Türkçe değildir. Medrese Türkçesi de esas değildir. Esas olan Bab-ı Âli Türkçesidir. Hem matbuatı temsil eden yer anlamında Bâb-ı Âli, hem de idare merkezi anlamında…”

Dilde standartlaşma
Hayati Develi, İstanbul Türkçesinin tanımlanmadığına dikkat çekerek “üretim yapılan yazı dilini mi, yoksa İstanbul’da elit, eğitimli zümrenin konuştuğu dili mi kastediyoruz?” diye sordu. Sultan Veled’den örnekler okuyan Develi, Batı Anadolu ve Orda Anadolu Türkçesinden de örnekler verdi. Bu örneklerdeki söyleyişlerin İstanbul Türkçesinden farkını ortaya koyduktan sonra bu farklılıkların Osmanlı’da kültürel baskı aracılığı ile İstanbul Türkçesinde standart bir hale getirildiğini söyledi. Bu konuda göç edenlerin çarıklarını çıkartıp şehrî kıyafetler giymesiyle şivelerini değiştirmesinin aynı sebepten olduğuna değinerek aslında İstanbul Türkçesinin, İstanbul’un fethinden önce belki Bursa’da yahut Edirne’de oluşturulduğunu, dilde bir standardın o zamanlar yakalandığını belirtti. Standardın ilerleyen yıllarda da saray tarafından belirlendiğini söyleyen Develi, şairlerin caize alabilmek, beğenilebilmek için sarayın istediği dilde eser verdiğini belirtirken Bağdatlı Ruhî gibi İstanbul’dan uzakta yaşayan ve farklı bir ağza sahip şairlerin istisna kelimeler hariç İstanbul Türkçesi ile yazdığını misal olarak verdi. Fuzuli’nin ise bu şairlerin dışında kalan ender şairlerden biri olduğunu belirtti.
Eskiden İstanbul’daki konuşulan dilden, saraydan, sokaklardan örnek veren Hayati Develi, Evliya Çelebi’nin Seyahatnamesi’nden Sultan Murat ve Evliya Çelebi arasında geçen konuşmaları ve İstanbul halkının çeşitli şivelerdeki konuşmalarını okurken eğlenceli anlar da yaşandı.
“Bir dil hiçbir zaman tek bir dil değildir, farklılıkları vardır. Standart da farklılıkları birleştiren ayrı bir ağızdır.” diyerek düşüncelerini özetledi.
Türkçenin hamuru yoğrulurken
Konuşmasında “Yeşilçam sineması, İstanbul Türkçesine fevkalâde katkılar yaptı” diyen Ahmet Turan Alkan sinema ve radyonun İstanbul Türkçesini Anadolu’ya taşıdığından bahsetti. Adalet Cingöz, Agâh Gün, ‘Nayır’ sözünü sinemamıza kazandıran Abdurrahman Palay, Tijen Par, Pervin Par gibi seslendirme sanatçılarının isimlerini anarak bu isimleri ‘hançereleri ile Türkçeye hizmet eden insanlar” olarak tanımladı.
İstanbul Türkçesinden bahsederken İstanbul’dan bahsetmemek olmazdı elbet. A. Turan Alkan “İstanbul yalnızca Osmanlı’nın değil bütün bir bölgenin başkentidir. Bu hâlâ da böyledir. Bunu kanunla, anayasayla değiştirmek mümkün değildir.” dedi.
Türkçenin yoğrulma serüvenini ise şöyle açıkladı:
“ Türkçe, kışladan, camilerden, meyhanelerden, kaldırımlardan, batakhanelerden ve büyük sanatçıların elinden geçerek bu hale geldi.” Harf inkılâbına da değinen Turan Alkan “Harf inkılâbı bizi sert, kaba seslere mahkûm etti” dedi.
Refik Halit Karay’ın Türkçesi
Gıyaben muallimim dediği Refik Halit Karay’dan çokça söz eden Ahmet Turan Alkan, “Kendisine müteşekkirim, bir kuruş para da talep etmedi.” diyerek esprili yanını konuşmada da ortaya koydu. “Berbat bir siyasetçi, ‘bahsetmesek de olur’ bir romancı, çok dikkate değer bir üslupçu” dediği Karay’dan çok sayıda örnek okudu. Dil inkılâbının Refik Halit Karay da dâhil birçok edebiyatçımızı ‘lügatsiz okunmaz hale’ getirdiğini söyledi.

Avanaklar!
2. Turda Uğur Derman “Lisan simaen öğrenilir” diyerek başladı söze. Bu yüzden dil devriminden sonra ilk nesilde telaffuz kusuruna rastlanmadığını onların dili duyarak öğrendiğini söyledi. Bugünlerde “mesela” demek yerine “atıyorum” diyenlere, “şart” deyip sanki bunu söylemek ayıpmış gibi “koşul” diye düzeltenlere rastladığını söyleyen Derman, “bunu yapan hangi avanaktı şimdi bilmiyorum” diyerek bu konudaki görüşünü de nüktedan ve sivri bir dille zaman zaman belli etmekten geri durmadı. Dilin ahenginden bahsederken de aruz ölçüsü ile konuşabilen Hıfzı Tevfik Gönensay’ı örnek verdi.
Türkçe için kaç para harcadık?
D. Mehmet Doğan’ın “dil ile uğraşan bilim adamlarımız dil devrimi gibi konularda neden sessiz kaldılar” sorusuna cevaben Hayati Develi esprili bir şekilde “maaşımızı devletten alıyoruz” diyerek 2. Tur konuşmasına başladı. Her dilin şeker kamışı gibi olduğundan bahseden Develi, Türkçenin akide kıvamına ulaştığını söyledi. Ancak bugün böyle bir Türkçe duyamadığına da değindi. İngilizce öğrenmek için para harcadığımızdan bahseden Hayati Develi’nin bunun ardından sorduğu soru manidardı: Türkçe için kaç para harcadık?
“Zamanın değiştiğini kabul etmek lazım” diyen Hayati Develi, zaman geçtikçe dilin değişmesini “Mutfağımız zenginleşti” diyerek yorumladı. Konuşmasını “Gelecek, fetih sonrasında olduğu gibi güçlü bir Türkçe vaat ediyor.” diyerek bitirdi.
Türkçe için web sitesi
Ahmet Turan Alkan ise son bölümde bir isteğini dile getirdi. TYB’nin güzel ve doğru Türkçe konuşmaya dair sesli bir web sitesi hazırlamasının isabet olacağını belirten Alkan, ses kayıtları ile doğru telaffuzun yeni nesillere de öğretilebileceğini belirtti.
 

ismail

Yeni
Katılım
3 Mar 2007
Mesajlar
20,475
Tepkime puanı
2,063
Puanları
0
Yaş
45
Edebiyat Mevsimi 2010 Büyük Ödülleri ödülleri sahiplerini buldu

Türkiye Yazarlar Birliği İstanbul Şubesi ve İstanbul 2010 Avrupa Kültür Başkenti Ajansı işbirliği ile düzenlenen 2. İstanbul Edebiyat Festivali, Edebiyat Mevsimi 2010 Büyük Ödülleri ödül töreni ile son buldu.

Şiir, Hikâye, Roman ve Deneme dallarında ödüle layık görülen Ülkü Tamer, Rasim Özdenören, Sevinç Çokum ve Beşir Ayvazoğlu’nun da katılımıyla, 25 Aralık 2010 Cumartesi bugün takdim edildi.
ÜLKÜ TAMER
Edebiyat Mevsimi, Ülkü Tamer’i dilini ve hayatını, özgün bir şiire dönüştürdüğü için ödüle layık gördü. İkinci Yeni’nin öncüleri içinde, imge, ironi ve çocuksu duyarlılığıyla seçkin bir yer edinen Ülkü Tamer, ilk şiirlerinden itibaren poetik arayışını sürdürmüş, şiirin biçim ve içerik açısından durağanlaşmasına karşı koyma gayreti içinde olmuştur. Ülkü Tamer, en soyut atılımını bile çok yalın bir dille yapmayı başaran bir şairdir.Şiir Ödülümüz, değerli şair Ülkü Tamer’e verildi.


SEVİNÇ ÇOKUM

Sevinç Çokum; İstanbul'un gelenekçi semtlerinin sosyal yapısından kesitler vererek, yalnızlığı ve dayanışmayı anlatır. Ruh tahlilleriyle kahramanlarının duygularını akıcı ve dokunaklı bir dille ortaya koyan Çokum, İstanbul’un yoksul ve orta halli ailelerinin dünyâsını şiirsel dil ve özgün bir üslûp ile anlatır. Büyük şehirlerin ezilen insanına sevgiyle yaklaşan Çokum, insan maceralarını zengin bir tabiat dekorunda, muhtevayı aksettiren bir üslupla verirken, mahalli değerlerden sıçrayarak, evrensel olanı yakalar. İkinci Roman Ödülümüz, saygıdeğer romancımız Sevinç Çokum’a verildi.


RASİM ÖZDENÖREN

Büyük Doğu, Diriliş, Edebiyat ve kurucuları arasında bulunduğu Mavera dergilerinde öykü ve yazılarını yayınlanmakla kalmayan, bu oluşumlara kendi isminden değerler ve fikirler de katan, onlarca öykü, deneme ve eleştiri kitabıyla yaşadığı zamanın sanat ayetleri arasına giren, hayat anlayışı ve örnek sanatçı duruşuyla gelecek nesillere de elini uzatan Rasim Özdenören,öykü dalında Edebiyat Mevsimi Büyük Ödülü’ne lâyık görüldü.. Öykü ödülümüz, değerli büyüğümüz Rasim Özdenören’e verildi.


BEŞİR AYVAZOĞLU

Beşir Ayvazoğlu, edebiyatı merkeze alıp, Türk kültürünün ve sanatının diğer alanlarına da açılan zengin birikimin ve istikrarlı çalışmanın günümüz kültür ortamındaki en önemli şahsiyetlerindendir. Özgün yorumları, sanatkârâne hassasiyetinin eşliğinde bilginin izini sürmesi, sanata bakış açısı, özellikle yakın dönem edebiyatçıları üzerine yaptığı biyografi çalışmalarıyla gelecek kuşaklara çok şey kazandırmıştır Ayvazoğlu. Yaptığı her işe bir sanatçı titizliği, bir ilim adamı disipliniyle eğilen aziz Beşir Ayvazoğlu'na bu yıl deneme ödülü verildi.

Haber7
 

ismail

Yeni
Katılım
3 Mar 2007
Mesajlar
20,475
Tepkime puanı
2,063
Puanları
0
Yaş
45
II. Edebiyat mevisimi bitti!

II. Edebiyat Festivali Edebiyat Mevsimi büyük ödül töreniyle sonlandı. Ödül töreninin satır araları bu haberde..


Bu yıl Türkiye Yazarlar Birliği İstanbul Şubesi’nin ikincisini düzenlemiş olduğu Edebiyat Mevsimi’nin ödül töreni için Fatih Belediyesi’nin Topkapı Sosyal Tesisleri’ndeydik… İçerde güzel bir atmosfer vardı. Ödül töreninden önce yemekte birçok kültür adamı aynı sofrayı paylaştı. Rasim Özdenören, Ali Ural, Ömer Erdem, Asım Gültekin, Cahit Koytak, Hüseyin Akın, Beşir Ayvazoğlu, Cevdet Karal, Mehmet Doğan, Enver Ercan, Sevinç Çokum ve daha bir sürü isim…


Her masada ayrı bir sohbet konusu vardı. Bir yandan yemekler yeniyor bir yandan da sohbet demleniyordu. Yemek sonrasında Ali Ural konuşmasında Edebiyat Mevsimi ödüllerinin verilme gerekçesini anlattı. Akabinde ilk olarak roman büyük ödülünü alan Sevinç Çokum’a ödülü takdim edildi. Sevinç Çokum ödülden duyduğu memnuniyeti dile getirerek kısa bir konuşma yaptı. Sevinç Çokum’dan sonra öykü büyük ödülünü alan Rasim Özdenören sahneye çıktı. Rasim Özdenören’in konuşması ödül alanlar içinde en uzun ve dikkat çekici olanıydı. Kendisinden sonra ödül takdimi için sahneye çıkan Beşir Ayvazoğlu ve Enver Ercan’da Özdenören’in konuşmasıy ilintili birer küçük ölçekli konuşma yaptılar…

Peki Rasim Baba ne dedi?

Özdenören ilk olarak kendisini yakından görenlerin daha iyi bileceği sahici mütevazılığiyle böyle bir ödüle layık olup olmadığını söyledi. Ardından da sıcacık bir konuşma gerçekleştirdi. İyi bir kitabın kapağını kapatmış gibi hissettim Özdenören konuşmasını bitirdiğinde açıkcası… Kendisine hayret eden bir adam vardı karşımızda. Acaba bu yaşa gelen adam ben miyim, diye soruyordu kendi kendine. 1950’li yıllara gittiğini söylüyordu bu ödülle birlikte. İlk öykülerini dergilere gönderdiği o yıllara.

Çok zaman olduğu gibi yine güzel bir anısını paylaştı bu konuşmada Özdenören. Lise yıllarında Varlık Dergisi’ne öyküler gönderirken ev ve okul adresini niçin mektupta belirtmediğini anlattı bizlere. Mektupta görünen adreste lise adresini verse “lise birinci sınıfa giden birinin her tarafı yazı olsa ne çıkar” diye düşünülüp öyküleri okunmadan bir kenara atılacak ona göre. Ya da aynı şekilde ev adresini yazsa durum aynı olacaktır.
İlk gençlik yıllarında yazdığı ve gönderdiği yüzlerce öyküden sadece bir kaçı yayınlanmıştır. Bu sebeple bu öykülerden sadece göndermediği ona yakın öykü elindedir. Bunların da İz Yayınları tarafından yayınlanma durumu söz konusudur önümüzdeki günlerde…

Rasim Özdenören daha bir sürü değerli şeyden bahsettiği konuşmasını sonlandırdıktan sonra deneme büyük ödülünü için Beşir Ayvazoğlu geldi sahneye. Ayvazoğlu’nun ilk sözleri “layık mıyım bu ödüle, ondan şüpheliyim” oldu. Akabinde de ödülle ilgili düşüncelerini ortaya bir soru işareti koyarak anlattı. Özdenören’in konuşmasıyla ilintili olarak geçmişte yazdığı bir çok metinle karşılaşmaktan çekindiğini anlatan bir konuşma yaptı. Gençlik yıllarında yazdıklarını gördükçe rahhatının kaçtığını dile getirdi. Ve asla Özdenören gibi 16’lı yaşlarda yazdığı yazıları bugün kitaplaştırmayacağını söyledi.

Ülkü Tamer gelemedi!

Şiir ödülünü alan Ülkü Tamer ulaşımla ilgili bir aksaklıktan dolayı törene gelemedi. Onun yerine Varlık Dergisi Yayın Yönetmeni Enver Ercan ödülü aldı, kendisine takdim etmek üzere… Verilen alem ödülünü çok beğendiğini söyleyen Ercan esprili bir kısa konuşma gerçekleştirdi. Bu ödülden almak istediğini söyleyen Ercan, bu ödülü de Ülkü Tamer’e vermekte tereddüt edeceğini söyledi. Özdenören’in ilk öyküsünün Varlık’ta yayınlandığını da vurgulayan Ercan konuşmasını bitirdi.

Tören sonunda da ayak üstü güzel sohbetler gerçekleşti. Hava biraz soğumuş ama ortamın sıcaklığı bunu pek hissettirmemişti. Program sonrasında da Rasim Özdenören’le birlikte pek çok önemli isim Kızlarağası Medresesi’nde güzel bir akşam çayı içerek sohbet ettiler. Biz de naçizane ordaydık…

http://www.dunyabizim.com/news_detail.php?id=5216
 
Üst