1982 Darbe Anayasasına Giden Yollar

ummuhan

Kıdemli Üye
Katılım
1 Eyl 2007
Mesajlar
12,943
Tepkime puanı
1,042
Puanları
0
Konum
Arz
1982 Darbe Anayasasına Giden Yollar

Gündem 02 Eylül 2010, Perşembe

Darbe yapıldı sıra Anayasa'da

Kenan Evren, darbeden sonra hemen yeni Anayasa için emir verdi... Komisyonun başkanı Orhan Aldıkaçtı, 'Çalışmaları tamamladık. Fert hak ve hürriyetlerine çok sert kısıtlamalar getirdik' dedi.

BÜLENT ERANDAÇ
 

agbi

Yasaklı
Katılım
2 Kas 2006
Mesajlar
25
Tepkime puanı
382
Puanları
0
Konum
İzmir
Bu Anayasa OYLANIRKEN sandık ta görevli idim.

BELİRLİ KARTEL öyle güzel halka YANLIŞLARI ENPOZE ETTİ ki
 

ummuhan

Kıdemli Üye
Katılım
1 Eyl 2007
Mesajlar
12,943
Tepkime puanı
1,042
Puanları
0
Konum
Arz
1980-1983 dönemi siyasal tarihimiz açısından demokrasiye mola verdiğimiz yıllardır. Bu dönem 12 Eylül askeri müdahalesinin getirdiği ve Milli Güvenlik Konseyi'nden başlayarak oluşturulan danışma meclisinin yapmış olduğu bir takım faaliyetleri içermektedir.
Bugün halen kullanmakta olduğumuz 1982 anayasası bu dönemin ürünüdür. 27 Mayıs'tan sonra hazırlanan 1961 Anayasası'nın getirdiği özgürlüklerin topluma bol geldiğini düşünen ve "Türkiye'nin stratejik önemine, bir ABD müttefikine uygun bir anayasa hazırlanmasını isteyen" 12 Eylülcüler, darbeden sonraki anayasa çalışmalarının kendi kontrolleri altında yürütülmesi için her türlü tedbiri alıyordu.





Kısa sürede başlatılan anayasa hazırlık çalışmaları büyük ölçüde Danışma Meclisi tarafından yürütülmekteydi. Ancak, Danışma Meclisi'nin bileşimini de işleyişini de darbeciler belirliyordu. Milli Güvenlik Konseyi Genel Sekreterliği'ne ve il valiliklerine 11 bin 640 kişi, Danışma Meclisi üyeliği için başvurdu. Konsey, 160 kişinin 80'ini bunların arasından seçti, valilerin önerdiği 360 aday arasından 40 üyeyi ise doğrudan belirledi.
 

ummuhan

Kıdemli Üye
Katılım
1 Eyl 2007
Mesajlar
12,943
Tepkime puanı
1,042
Puanları
0
Konum
Arz




12 Eylül Darbesi'nden (1980) sonra 15 Ekim 1981'de kurulan Danışma Meclisi'ne Konya üyesi olarak atandı ve 27 Ekim'de bu meclisin başkanlığına seçildi. 54 kişinin aday olduğu anayasa komisyon başkanlığına Anayasa Profesörü Orhan Aldıkaçtı getirilir.
 

ummuhan

Kıdemli Üye
Katılım
1 Eyl 2007
Mesajlar
12,943
Tepkime puanı
1,042
Puanları
0
Konum
Arz
Evren, komisyon üyelerine şöyle konuşur: "Kişi hak ve özgürlüklerini hudutsuz olarak genişletip koruyalım derken; devletin de bekâsı için birtakım hak ve yükümlülükleri olduğunu, kişi özgürlüğü uğruna devleti güçsüz, bir şey yapamaz duruma getirmeye de hakkımız olmadığını, devletin dernekler vasıtasıyla idare edilen zavallı bir kuruluş haline getirilemeyeceğini, devletin başı olan makamın bir protokol makamı görünümünde kişi hak ve özgürlüklerinin hudutsuz olamayacağını da hatırdan çıkarmamamız gerektiğini vurgulamak isterim."

Orhan Aldıkaçtı başkanlığındaki Anayasa Komisyonu (15 kişi) 23 Kasım 1981'de çalışmaya başlar, 236 gün sonra taslağını tamamlayıp Danışma Meclisi'ne verir. Esas hararetli tartışmalar Danışma Meclis'inde yaşanır. Tartışmalarda hararet o kadar artar ki Kenan Evren ve kuvvet komutanlarının da izleyip not aldığı bir oturumda üye İsmail Arar taslağı sert sözlerle eleştirdikten sonra kalp spazmı geçirir.
Eleştirilerle dalga geçip "Hacı Bayram'a gidip tövbe edeceğim" diyen Aldıkaçtı anayasasını savunurken açık sözlüdür: Bu anayasayla sosyalist devlet tehlikesi bertaraf edildi. Fert hak ve hürriyetlerine çok sert kısıtlamalar getirdik.'' Danışma Meclis'inde 53 gün süren tartışmada "özgürlük" kelimesinin "hürriyet" ile değiştirilmesi gibi değişikliğe uğrayan taslak, aralarında Kamer Genç'in de olduğu 7 üyenin karşı oyuna rağmen 120 oyla kabul edildi. MGK, siyasal partilerin yöneticileri dışındaki üyeleri ve basın, üniversite gibi kuruluşlara sınırlı bir tartışma serbestîsi getirmiştir; ancak şu 'eğlenceli' sınırlamayla: "…münhasıran Anayasa taslağının geliştirilmesi maksadı içinde kalınacak, Anayasa'nın halkoylamasında, halkın vereceği reyin nasıl olması gerekeceği hususunda etki yapacak herhangi bir telkinde bulunulmayacak…". Türkiye'yi yeniden biçimlendiren MGK, en önemli adımlarını anayasanın geçici maddeleriyle attı. Buna göre; Evren Cumhurbaşkanlığı'na getiriliyor. MGK üyeleri, Cumhurbaşkanlığı Konseyi üyeleri oluyor. Eski parti yöneticilerine 10 yıllık siyasi yasak getiriliyordu.


Danışma Meclisi'nde anayasa görüşmeleri hızla devam ediyordu. 13 Eylül 1982 günü yapılan görüşmelerde, başkanlığa ilginç bir önerge geldi: 12 Eylül 1980 tarihinden, ilk genel seçimler sonucu toplanacak Türkiye Büyük Millet Meclisinin Başkanlık Divanını oluşturuncaya kadar geçecek süre içinde, yasama ve yürütme yetkilerini Türk milleti adına kullanan, 2356 sayılı Kanunla kurulu Millî Güvenlik Konseyinin, bu Konseyin yönetimi döneminde kurulmuş hükümetlerin, 2485 sayılı Kurucu Meclis Hakkında Kanun'la görev ifa eden Danışma Meclisi'nin her türlü karar ve tasarruflarından dolayı haklarında cezaî, malî veya hukukî sorumluluk iddiası ileri sürülemez ve bu maksatla herhangi bir yargı merciine başvurulamaz."
 

ummuhan

Kıdemli Üye
Katılım
1 Eyl 2007
Mesajlar
12,943
Tepkime puanı
1,042
Puanları
0
Konum
Arz
Bu madde, 12 Eylül dönemi boyunca yapılan bütün faaliyetleri, yürürlüğe konulan kanunları koruyan bir zırhtı. Üstelik normal döneme geçilmesinden itibaren yapılan bütün eleştirilere rağmen 2010 Türkiye'sinde bile hâlâ anayasa maddesi olarak varlığını sürdürüyor. (Not:12 Eylül referandumunda bu maddenin kaldırılması yer alıyor) Otomatik cumhurbaşkanlığı yolunu açan geçici madde görüşülürken, Kenan Evren, esprili bir konuşma yapıyor. Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde karşısına başka adayların çıkarılmasını istiyor. Aklındaki aday tanıdığı bir isimdi.
 

ummuhan

Kıdemli Üye
Katılım
1 Eyl 2007
Mesajlar
12,943
Tepkime puanı
1,042
Puanları
0
Konum
Arz
Evren: Dedim ki Nurettin Paşa'ya (Ersin); Otomatik olmasın, karşımda aday olsun, mesela, bir tanesi de sen ol' dedim. 'Aman efendim, estağfurullah' falan dedi. 'Yok' dedim.

İstemeye istemeye peki dedim. Bu milleti, milleti şu badireden kurtarmak için bu işin içine atıldık. Peki, bittikten sonra, 'biz gidiyoruz, hadi cumhurbaşkanı seçin, bizi de mahkemeye verin mi deseydik?'

KABUL EDİLMESEYDİ

Hazırlandıktan sonra MGK'dan geçen taslak son olarak halkoyuna sunularak, meşrulaştırılması yoluna gidildi. Öyle ki, taslağın onaylanmaması durumunda ne yapılacağı konusunda, Kurucu Meclis Yasası'nın ilgili maddesinde herhangi bir yol öngörülmemişti. Bu da anayasa taslağına "hayır" çıkması durumunda, inisiyatifin yine MGK'nın elinde olacağının göstergesiydi.

Referanduma kısa bir süre kala yurt gezilerine başlayan Evren'in ise bu eleştirilere izin vermeyecek bir üslubu vardır. Komün tecrübesi olan Fatsa'dan gezilere başlamak isteyen Evren güvenlik nedeniyle ilk olarak Trabzon'da halkın karşısına çıkar. Hedefinde ortada olmayan "hayırcılar" vardır. Aslında ortada bir 'hayır' kampanyası yoktur. Kenan Evren'i esas korkutan da bu sessizliktir.

'EVET, SÖZ İLLETİN'

Milli Takım amigosu Birol'un kitleleri coşturmak için dolaştırıldığı, insanların ellerine "Yeni anayasayla gençlik gerçek benliğine kavuşacaktır" türü manasız pankartların tutuşturuldu. Ancak mitinglerinin sönüklüğü Evren'i endişelendirmektedir. Referandum yaklaştıkça darbecilerin mavi korkusu yükselir.
 

ummuhan

Kıdemli Üye
Katılım
1 Eyl 2007
Mesajlar
12,943
Tepkime puanı
1,042
Puanları
0
Konum
Arz
O günlerde USA Today'in mizanpajını örnek alıp renklerini, kırmızıdan maviye çeviren Yeni Asır'ın sahibi Dinç Bilgin'i "nereden çıktı bu şimdi" diye uyarır Evren. Referandum günü Hürriyet gazetesi "Evet, söz milletin" manşetiyle çıkar.

Gazeteler kampanya boyunca sadece Kenan Evren'in mitinglerinden bahsetmiştir. 7 Kasım günü, sandıktan anayasaya yüzde 91 oranında 'evet' çıktı. Referandumda sandıktan en çok mavi pusula sırasıyla Diyarbakır, Tunceli, Elazığ, Muş, Mardin, Bingöl ve Siirt'ten çıkar.

Danışma Meclisi'nden anayasası kabul edilince kürsüye çıkıp "Bu ihtilal anayasasının bir süre daha değiştirilmemesi lazım. Sebebi ideolojiktir" diyen Aldıkaçtı'nın sözleri akıllarda kalır. 7 Kasım günü oy vermek için eşi ve kızıyla gittiği sandıkta kaydı çıkmayınca az kalsın kendi yaptığı anayasaya bile oy veremeyecek olan Aldıkaçtı nın öngördüğü o "bir süre"nin sonuna artık geldik.

Hükümet modelleri ve gizli planlar

Kenan Evren, Başbakan olarak Sümer Oral'ı düşündü... Ancak, Demirel'den buna izin çıkmadı... Sonra da Başbakan olarak Bülent Ulusu, tercih edildi.

Ekonomi konusunda panik yaşayan Evren, deneyimli bir ismi gözüne kestirdi. Bu kişi, Turgut Özal'dan başkası değildi...

Kahveci'nin, Bolu'da ters yöne girdiği için yaptığı kazada hayatını kaybetti. Ancak iddialar, bunun bir kaza olmadığını gösteriyor.
 

ummuhan

Kıdemli Üye
Katılım
1 Eyl 2007
Mesajlar
12,943
Tepkime puanı
1,042
Puanları
0
Konum
Arz
KAPTAN'I DERYA

Rahmetli Turhan Feyzioğlu Başbakanlığında ilk anda kurulması düşünülen kabine listesinde Ulaştırma Bakanı olarak emekli Oramiral Bülent Ulusu yer alıyordu. Hükümeti kurma görevinin Kaptan-ı Derya'ya (Kaptan-ı Derya, osmanlı İmparatorluğu'nda donanma komutanlarına verilen addır.) verilmesi kararlaştırıldı.

Kaptan-ı Derya, bir süre önce emekli olan Deniz Kuvvetleri Komutanı Oramiral Bülend Ulusu'ydu. 12 Eylül Darbesinden önce 11 Temmuz günü yapılması planlanan ancak ertelenen Bayrak Planı yüzünden askeri müdahaleyi yapan kadro arasında olamamıştı. Ulusu sakin, yumuşak huylu bir askerdi. Eski siyasetçilerle diyalogları iyiydi.
EVREN'İN ÖFKESİ

Orgeneral Kenan Evren'in Manisa/Alaşehir'den hemşehrisi Sümer Oral, darbe ile yıkılan son Demirel hükümetinin sosyal güvenlik bakanı idi. Devlet tecrübesi olan Sümer Oral 12 Eylül öncesinde de Kenan Evren'e çok büyük yakınlık gösteriyordu. Evren, kurduracağı darbe hükümetini Oral'a kurdurmak istiyordu.

Sümer Oral'ın, teklifi önce kabul, sonra reddetmesi Milli Güvenlik Konseyi'ni rahatsız etmişti. Evren, Bakanlık teklifinde bulunduğu kimselere siyasilerce telkin yapıldığı inancındaydı. Bu nedenle tutumunu sertleştirdi. 12 Eylül öncesinin en ünlü bürokratı ise, hiç kuşkusuz, Başbakanlık Müsteşarı Turgut Özal'dı. Özal 24 Ocak ekonomi kararlarının mimarıydı.

TURGUT ÖZAL

Bu programı sürdürmek gerekirdi. Nitekim 16 Eylül 1980 tarihli basın toplantısında, bir soru üzerine Evren, "Program tespit edilmiş, bir yola girilmiştir. Ufak tefek engellerin aşılması için gayret sarfedilecek. Karşımıza büyük bir duvar çıkmadığı sürece ekonomik programdan ayrılmayacağız" demişti. Asker 12 Eylül öncesinde Özal'dan ekonomi konusunda brifingler almış ve bu kısa boylu, tonton, ağzı laf yapan bürokrat çok seviliyordu. Konsey ve Bülent Ulusu, Özal'ı yeni dönemde ekonomiden sorumlu başbakan yardımcısı olarak göreve getirdiler. Özal 12 Eylül öncesi hem DPT müsteşar vekili hem de Başbakanlık müsteşarı görevinde bulunuyordu. Ağırlıklı olarak DPT üst düzey kadroları ile çalışıyordu. Maliye Bakanlığı Hazine genel sekreterliğinde Kaya Erdem bulunuyordu ve Özal'la 24 Ocak kararlarının alınmasında ve uygulamasında çok yakın çalışma yapıyordu. Turgut Özal başbakan yardımcısı olurken, iki kritik göreve maliye bakanlığına Kaya Erdem'i, DPT müsteşarlığına Yıldırım Aktürk'ü getirdi.

GÜZEL BAŞBAKANLIK'TA

Devlet Planlama Teşkilatı'nda (DPT) çeşitli görevlerde bulundu. Başbakanlık Ekonomik ve Sosyal İşler Bakanlığı, DPT Genel Sekreterliği ve Müsteşar Vekilliği ve Başbakanlık Müsteşar Yardımcılığı gibi görevlerini yaptı. 24 Ocak 1980 ekonomik istikrar tedbirlerinin alınmasında önemli bir rol oynadı. Özal'ın siyaset alanında güvendiği kimseler ve oluşturduğu ekip genelde devlet bürokrasisinden tanıdığı muhafazakâr kişilerden oluşmaktadır Turgut Özal'ın liderliğindeki ANAP'ın çekirdek kadrosunu daha çok teknisyenler ve DPT kökenliler oluşturuyordu.
 

ummuhan

Kıdemli Üye
Katılım
1 Eyl 2007
Mesajlar
12,943
Tepkime puanı
1,042
Puanları
0
Konum
Arz
DPT KADROSU

Mehmet Keçeciler, Yıldırım Aktürk, Ekrem Pakdemirli, Hüsnü Doğan, Veysel atasoy, Mustafa Taşar, Kazım Oksay, H. Celal Güzel Devlet Planlama Teşkilat'ında Özal'la beraber çalıştılar, daha sonra Anavatan Partisi'nin kuruluşunda yer aldılar.

Özal'ın kadrosuna Başbakanlık müsteşarı iken Adnan Kahveci'de katıldı. Zekâsı ve ürettiği yeni fikirlerle Türk siyasi tarihinde önemli bir yeri bulunan Adnan Kahveci, ABD'de Indiana'da Purdue Üniversitesi'ni bitirmiş, buradan elektrik mühendisi olarak mezun olduktan sonra Missouri Üniversitesi'nde doktora yapmıştı. Kahveci, Türkiye'ye döndükten sonra Boğaziçi Üniversitesi'nde öğretim üyeliği yaptı. 12 Eylül döneminde Başbakanlık Danışmanlığına atandı. 1983 yılında ANAP'ın kurucuları arasında yer alan Kahveci, askeri yönetim tarafından veto edildiği için milletvekili olamadı.

87'DE MİLLETVEKİLİ OLDU

Daha sonra 1987 yılında İstanbul'dan milletvekili seçildi ve Devlet Bakanı oldu. Bir süre sonra da Maliye Bakanlığı görevine getirildi. 5 Şubat 1993 tarihinde eşi ve iki çocuğu ile birlikte Bolu-Gerede yakınlarında trafik kazası geçirdi. Adnan Kahveci ve eşi olay anında hayatlarını kaybederken, 17 yaşındaki çocukları Aslıhan Kahveci yaralı olarak kurtuldu. Ancak Aslıhan, bitkisel hayata girdi ve 10 gün sonra vefat etti. Kamuoyunda dürüstlüğü ile tanınan ve çok sevilen Adnan Kahveci'nin yeni yapılan otobanda ters yola girerek kaza yapması, çeşitli şüphelerin ortaya atılmasına sebep oldu. Ve hala bu konuda çeşitli iddialar ortaya atılmaktadır.

12 Eylül darbesi ve etkileri

Askerler ilk iş olarak anayasayı askıya aldı. Binlerce kişi tutuklandı, 50 kişi idam edildi. 30 bin kişi vatandaşlıktan çıkarıldı. Açtığı yaralar 30 yıldır sarılamadı

11 Eylül'ü 12 Eylül'e bağlayan gece saat 01.00'de operasyon, fiili olarak başlatılmış ve tanklar başta siyasal parti genel merkezleri olmak üzere birçok yeri sarmıştır. Saat 04.00'de ise "Türkiye üçüncü defa 'İleri, Türk ileri' marşıyla" uyandırılıyordu. Dönemin ünlü spikeri Mesut Mertcan'ın tok sesinden Genelkurmay Başkanı Kenan Evren'in kaleme aldığı darbe bildirisi duyuluyordu.

Türk Silahlı Kuvvetleri'nin 12 Eylül 1980 günü gerçekleştirdiği askeri müdahale, 27 Mayıs 1960 darbesi ve 12 Mart 1971 muhtırası ardından silahlı kuvvetlerin yönetime üçüncü açık müdahalesidir.
 

ummuhan

Kıdemli Üye
Katılım
1 Eyl 2007
Mesajlar
12,943
Tepkime puanı
1,042
Puanları
0
Konum
Arz
12 Eylül 1980 ardından partiler kapatıldı. Parti liderleri önce askeri üslerde gözetim altında tutuldu, ardından yargılandı. Bu durum, siyasi partilerin sürekliliği konusunda tarihsel sorunlar yaşayan Türkiye'de siyasi temsilin demokratikleşmesi önünde yeni bir engel oluşturdu, siyasi gelenekler de, geçici de olsa alt-üst edildi.

Adalet Bakanlığı'nın yayınladığı veriler itibariyle; 650.000 kişi gözaltına alındı ve zor koşullarda (işkence) hapsedildi, yaklaşık 100.000 kişi askeri mahkemelerde yargılandı, 517 kişi hakkında idam kararı alındı ancak bunların 50'si uygulandı, 30.000 civarında kişi vatandaşlıktan çıkarıldı, 2 milyon civarında kişi fişlendi ve yakın takibe alındı. "Askeri yönetimde, gözaltında ya da hapishanelerde, doğal olmayan ölüm sayısı 229 oldu. 230 bin kişi yargılandı. 141,142 ve 163. maddelerden 71 bin kişi, yasadışı örgüt üyesi olma iddiasıyla da 98. 404 kişi yargılandı.

TOPLUMA VE SİYASETE YENİ ELBİSE

1980-83 dönemi askerin en uzun iktidar yılları oldu. Bu yıllarda önceki deneylerin ışığında komutanlar yapısal/kalıcı bir hazırlık içinde oldular. Öyle bir sistem kurulmalıydı ki bir daha 12 Eylül öncesine dönülmesin. Bunu sağlamak için de başta anayasa olmak üzere demokrasinin üç sacayağıyla (yasama, yürütme, yargı) ilgili yepyeni uygulamalar ve kanunları yürürlüğe soktular. Bugün Türkiye büyük ölçüde 12 Eylül'de dikilen elbisenin/demokrasinin içinde yaşıyor...

1961 Anayasası'na ilişkin ilginç bir eleştiriyi Devlet Başkanı Kenan Evren, Afyon'da 29 Ağustos 1982 tarihinde yapmıştı: "1961 anayasası bize bol geldi, içinde oynamaya başladık. Oynaya oynaya 12 Eylül'e geldik'' Müdahaleyi yapan ordu, toplumu ve buna bağlı olarak siyaseti yeniden kurmaya yöneldi. Cesaretle fütursuzca siyaset dünyasına girdiler. Bu müdahale, ordunun, toplumun vesayetle olgunlaşacağı, yani modernleşeceği kanaatinin toplum mühendisliğine yöneldiği "Soğuk Savaş mantığı"nın içinde şekillenmiş ve topluma güvensizliğin doruğuna çıkan 1982 Anayasası'nın sözüne ve özüne sinen "milli güvenlik rejimi"yle sonuçlanmıştır.

Haliyle darbenin anayasası da toplum karşısında devleti güçlendirmiş, hak ve özgürlükleri sınırlandırmış, siyasi partilerin kadın ve gençlik kollarının yasaklanması örneğinde görüldüğü gibi demokratik örgütlenmeleri ortadan kaldırmıştır. Günümüzde, bu vatanın mümtaz evlatlarına, 12 Eylül rejiminin kurmuş olduğu dönemin mantığını ortadan kaldırma, Türkiye'nin önünü açma görevi düşmektedir.
 

ummuhan

Kıdemli Üye
Katılım
1 Eyl 2007
Mesajlar
12,943
Tepkime puanı
1,042
Puanları
0
Konum
Arz
DARBEDE ABD'NİN ROLÜ "BİZİM ÇOCUKLAR''

Gerekçeler arasında dış olayların da önemli rolü vardır. Nato Güney kanadının en önemli üyelerinden olan Türkiye'nin siyasi ve ekonomik iktidarsızlığı özellikle ABD tarafından gözleniyordu. 1979 yılında meydana gelen İran İslam devrimi, ardından aynı yıl içinde Sovyetler Birliği'nin Afganistan'ı işgal etmesi üzerine Türkiye'nin ABD politikaları için istikrarlı hale gelmesi önem kazandı.

ABD yönetiminin darbeden haberdar olduğu ve darbe gecesi Başkan Carter'e "bizim çocuklar işi bitirdi" anlamında bir mesajın, bir toplantının ortasında iletildiğinin anlaşılması, 12 Eylül'de ABD'nin rolü konusunu da tartışmalara yol açtı. 12 Eylül Darbesi sırasında dönemin ABD Ulusal Güvenlik Konseyi Türkiye Masası Sorumlusu Paul Henze''in askeri müdahaleyi haber alırken haberi ulaştıran diplomatın "senin çocuklar işi bitirdi" anlamındaki konuşması dikkati çekmiştir.
 
Üst