1492 Sonrası Endülüslüler: Zorla Hıristiyanlaştırma, Sürgün, Engizisyon Ve Katliam

mustafa

Profesör
Katılım
8 Haz 2006
Mesajlar
1,972
Tepkime puanı
4
Puanları
0
Konum
Ankara
1492 Sonrası Endülüslüler: Zorla Hıristiyanlaştırma, Sürgün, Engizisyon Ve Katliam

1492 SONRASI ENDÜLÜSLÜLER: ZORLA HIRİSTİYANLAŞTIRMA, SÜRGÜN, ENGİZİSYON VE KATLİAM





ENDÜLÜS'TE YÜZBİNLERCE MÜSLÜMAN KATLEDİLDİ

Zorla hıristiyanlaştırılmış Müslüman bir ailenin torunu olan İspanyol tarih profesörü Rodrigo de Zayas, İspanya'da Müslümanlara karşı yapılmış korkunç katliamın bilançosunu 500 yıl sonra belgeleriyle gözler önüne serdi.
İspanya Müslümanları ve Devlet Irkçılığı adıyla yayınladığı kitapta, 756 sayfa boyunca Endülüs'te yüzyıllar önce atılmış olan çığlıklar harfler, kelimeler ve satırlar halinde sayfalara dökülüyor.

Bir Kitabın Doğuşu
1989 yılında birgün Rogrigo de Zayas, bir Sotheby's kataloğunu karıştırırken açık artırmaya çıkarılmış bir belge ilanı görünce koltuğundan fırlar. Müthiş bir şeydir bu! Belge hakkında kısaca şu not düşülmüştür: "XVI. Yüzyıl sonu ilâ XVII. Yüzyıl başlarında Valencia Krallığı'ndaki Moriskler, diğer adıyla Hıristiyanlaştırılmış Mağribliler meselesi ile ilgili 50 kadar Engizisyon raporu ile kraliyet mektuplarını ihtiva eden el yazması hacimli bir cilt". Araştırmacı Lord Carnarvon, ünlü Mısır Fravunu Tutanhamon'un mezarını bulduğu zaman herhalde bundan daha fazla heyecanlanmamıştır.

R. de Zayas, garip bir adam. Solcu bir aristokrat. Asırlar evvel zorla hıristiyanlaştırılmış bir Arap ailesinden geliyor. Kendisi, Sevilla şehrindeki oldukça etkili bir tarikatın üyesi. Hem müzisyen, hem de müzkolog olan Zayas, tarih profesörü ve Rönesans uzmanı. Kendilerine Morisk adı verilen ve Endülüs'te yaşamış olan eski Müslümanların İspanya'da bile pek bilinmeyen çileleri onu son derece ilgilendiren ve kafasını her zaman kurcalayan bir konu. O yüzden, Sotheby's tarafından satışa sunulan belgelere mutlaka göz atması gerekiyor.

Sevimli tarihçimiz o ana kadar biriktirdiği ne kadar parası pulu varsa hepsini alıyor yanına, ver elini Londra. Bu kıymetli hazineyi ele geçirmeye muvaffak oluyor ve 187 el yazması yaprağı birer birer irdelemeye başlıyor. R. de Zayas yanılmamıştır. Bu belgelerin tarihî önemi oldukça büyüktü. Katolik kralların çok kutsal İspanya'sının, hepsi de iyi birer İspanyol vatandaşı, fakat tek suçları Müslüman olmak olan yüzbinlerce erkek, kadın ve çocuğu nasıl "temizleyebilmiş" olduğunu anlamak için bütün anahtarlar işte bu belgelerde yatmaktadır. Morisklere karşı yapılan amansız baskılar bir bakıma soykırımmakinasının motorunun çalıştırılmasıdır. Belgelerin her satırında tarihi paralellikler kendini gösteriyor: Bir yanda dar kafalılık ve sürgün, hemen yanında ise saf kan bulma ve ****** sopunu araştırma soruşturma hastalığı. XX. Yüzyılımızda olup bitenlerin beş beteri o günlerde şekillenmiş.

--Kitabınızı okuyunca insan, ırkçılığı XVI.yüzyıl İspanya'sının icadıymış gibi görüyor...

R. de Zayas --Hem evet hem hayır. Irkçılık insanlık kadar eskidir. İspanya'nın XVI.yüzyılda icat ettiği ise devlet ırkçılığıdır. Hedef, krallığın birleşmesi ve İspanyol Müslümanlığının kökünün kazınmasıdır. Bu hedefe varmak için iki vasıta kullanılmıştır: Birincisi, 2 Ocak 1492 yılında Gırnata'nın düşmesiyle tamamlanan askerî fetih; İkincisi, Müslümanların zorla asimilasyonu, daha sonra da topluca sürgün edilmeleri.

--1492 önemli olayların buluşma tarihidir. 1492'de Amerika keşfedildi ve İspanya Yahudileri sürgün edildi. Biraz daha az biliniyor ama aynı atrihte Emîr Abdullah es-Sagîr kaçtı ve Endülüs'ün son kalesi olan Gırnata'daki Nasrî Emîrliği tarihten silindi. Bundan sonra İslam'ın İspanya'da jeopolitik hiçbir dayanağı kalmadı. Müslümanlar katolik kralların egemenliğine ve insafına terk edildiler.

R. de Zayas --O Müslümanlar Mudejar haline gelirler. Mudejar (Müdeccen), Hıristiyan bir ülkede ikinci sınıf vatandaş muamelesi gören Müslüman demektir. Çok geçmeden Morisk diye adlandırılırlar. Morisk, zorla hıristiyanlaştırılmış Müslüman anlamına gelir. Derken, onlar Sevilla'da 2 Ocak 1481 yılında kurulmuş olan Engizisyon'un korkunç pençesinin altına düşerler.

--1492 Yılında Gırnata Emîrliği'nde ne kadar Müslüman yaşıyordu?

R. de Zayas
--600 bin ilâ 700 bin arası. Azınlık durumundaki Yahudi ve Hıristiyan cemaatleri bir yana bırakırsak halkın büyük ekseriyeti Müslümandı.
Dramın ilk perdesi, aslında Gırnatalı 25 bin Yahudinin sürgün edilmesiyle açılmıştır.
Onların oturduğu semt hak ile yeksan edildi ve yerine Hz. Meryem'e armağan edilen günümüzdeki katedral dikildi.

--Daha işin başında, Müslümanlar ile onların efendileri arasında düşmanlık kaçınılmazdı...

R. de Zayas --O dönemin Müslüman İspanyolları, Avrupa'da hiçbir zaman görülmemiş en parlak medeniyetin mirasçıları olduklarının bilincindeydiler. Kurtuba, geceleri aydınlatılan sokakları ve anestezi yoluyla ameliyatların yapıldığı hastaneleriyle bir milyon nüfuslu bir şehirdi. Hem de XII. yüzyılda!
Bu halk, Hıristiyan dünyası tarafından asimile edilmeyi kesinlikle reddeder. Nedir bir Hıristiyan onların gözünde? Her şeyden evvel yıkanmayan biri. İşkence âletinin sembolü olarak Haç'ı kullanan ve kan dökmekten zevk alan bir vahşi savaşçı. İbadet sırasında bile şarap içen ve bu şarabın bir peygamberin kanı olduğunu iddia eden bir zavallı. Murdar yiyeceklerle beslenen bir arsız. Nihayet, sevgi konusunda vaazlar veren fakat insanları hapseden, mallarına el koyan, işkence eden ve öldüren bir yüzsüz.

--Ya Hıristiyanlara göre Müslümanlar?


R. de Zayas --Hıristiyanlar açısından Müslüman, cahil ve hayvanî bir yaratıktır. Yerde yatan, kendini ten zevkine bırakmış hamamlarda yıkanan biri! Bol su içer, işkembesini sebze ve meyvelerle doldurur, domuz etini ise yemeyi reddeder...

--Demek ki, devlet halktaki dinî peşin hükümleri kullanma yoluna gidecektir..

R. de Zayas --Hakiki ırkçı bir politikanın halk tabanına dayanmasına ihtiyaç vardır. İspanya'da Müslüman aleyhtarı hoşgörüsüzlük, tabanını doğrudan doğruya kilisede bulur. Kilise, vaazlar yoluyla hiç değilse haftada bir kere bütün İspanya halkıyla temasa geçmektedir. Oysa, yazılı söz yalnızca aydın seçkinlere ulaşmaktadır.

--Bununla beraber, kilise yekvücut değildir. Özellikle Gırnata Başpiskoposu zorla din değiştirtmeye karşı çıkar...

R. de Zayas --Çok doğru. Katolik kralların günah çıkaran papazı Hernando de Talavera iyi ve hoşgörülü bir adamdır. Heyhât! Çok geçmeden yerini Jimenez de Cisneros alır. Bu adam Gırnata'ya 1499 yılında gelir. Yaptığı ilk iş, 11000 Müslümanı katolikliğe döndürmektir. İşkence ve ölümle tehdit yoluyla ezip öğütme makinası çalışmaya başlamıştır artık.

--Charles Quint, 1525'te iki fermana imza koyar. Biri, Morisklerin sürgün kararıdır. Diğeri, herkesin vaftiz olarak iyi Hıristiyan olması buyruğudur. Görünüşte bu iki ferman birbiriyle çelişiyor...

R. de Zayas --Amaç, terör yoluyla bütün Müslümanları kesinkes hıristiyanlaştırıp meseleyi kapatmaktır. Bununla beraber, C. Quint'in çok büyük ölçüde paraya ihtiyacı vardır. İmparator seçilebilmek için oldukça fazla meblağlar harcamak zorunda kalmıştı. Sürgün fermanı yürürlüğe konmayacaktır. Çünkü, Moriskler 80 bin altın düka gibi son derece yüksek bir fidye öderler. Daha sonraları, tahtın paraya ihtiyacı olduğu her seferinde 1525 fermanı gündeme getirilmeye başlanır.

--Rüşvet verilerek yumuşatılan bir baskı bu tabi. Moriskler bağlı bulundukları üç iktidarı birbirleriyle rakabete sokarak hayatta kalmayı başarırlar. Bunlar, her üçü de aynı oranda altına susamış olan derebeyleri, Engizisyon ve kraldı...

R. de Zayas --o zamanki durum tezatlarla doludur. Sözgelimi, C. Quint'in annesi olan Çılgın Jeanne'nin nâibeliği sırasında Morisklerin her ne şekilde olursa olsun Hıristiyanlardan farklı görünmelerini yasaklayan bir ferman yayınlanır. Katalanca konuşacaklar, onlar gibi giyinecekler, pazarları çalışmayacaklar, vs... Fakat aynı zamanda onlar şapkalarına kumaştan mavi bir hilal takmak mecburiyetindedirler. Tabi bu ister istemez insana Nazi dönemindeki sarı yıldızı hatırlatıyor. Yani onlar hem halkla bütünleşme zorunda bırakılıyor, hem de böyle bir işareti taşımaya mahkum ediliyorlar. Gerçi bu sadece görünüşte mantıksız. Aslında Engizisyon'un bundan büyük çıkarı var. Çünkü,
bir Moriskin Cuma günü çalışmadığı veya domuz eti yemediği görülür görülmez derhal ağır bir cezaya çarptırılmakta ve malları müsadere edilmektedir.

--1568 yılında Müslümanlar ayaklanırlar...


R. de Zayas
--Pedro de Deza adlı bir Engizisyon sorumlusu eski Gırnata Emîrliği halkına karşı o kadar iğrenç davranışlara kalkıştı ki, sonunda insanlar dayanamayıp isyan ettiler. Kiliseleri yıktılar, papazları ve rahibeleri öldürdüler... İsyanın bastırılışı ise çok daha korkunç oldu. Her yerde TOPLU KIYIMLAR yapıldı. Bir Müslüman şehri veya köyü ele geçirildiğinde HALKI YA TOPLUCA KÖLE EDİLDİ -tabi işe yarar olanları-, veya HİÇBİR AYRIM GÖZETMEDEN HEPSİ KILIÇTAN GEÇİRİLDİ. 1571 yılında ayaklanma bütünüyle bastırıldı. Başı vurulmamış olan Moriskler Batı Endülüs, Kastilya, Estremadure ve Galice'ye varıncaya kadar dört bir yana dağıtıldılar.

--1609 yılında oralara onları toplamak üzere tekrar gidilecek ve Morisk lafının bile edilmesi mümkün olmayacak şekilde ONLARIN İMHASINA başlanacaktır. Modern zamanların ilk "nihai çözüm"üdür bu...


R. de Zayas --Bu konuda İspanya tarihi içinde özellikle uğursuz bir adamdan söz açmamız lazım. Bu adam,geleceğin Lerma Dükü Marki de Denia'dır. Kendisi Valencia Krallığı'nın vergi toplayan büyük derebeylerinden biridir. II. Philippe, Morisklerin kitle halinde sürgün edilmelerine karşı çıkar. Fakat, Marki de Denia geleceğin kralı olacak olan bu genç prensi kandırmayı başarır. II. Philippe'in 1598'de ölümünden sonra Denia Dükü krallığın en güçlü kişisi haline gelir. Has hazinesinde devlet hazinesinden daha fazla parası vardır. Kralı sultası altında tutar. Amcası da güçlü bir engizisyoncudur. Kısacası, her şeyi kontrol etmektedir.
İşte Moriskleri sürgün ettiren bu adamdır. Gayesi mi? Para! SÜRGÜN DEMEK, MÜSLÜMANLARIN MALLARINA EL KOYMAK DEMEK.

--Günümüzde bunu adı, devasa bir "etnik arındırma" girişimidir. İspanya'nın her şehrinde, her kasabasında Müslümanlar birer birer tutuklanır, Cezayir'e gönderilmek üzere gemilere istiflenirler...


R. de Zayas --Krallığın her bir yanından toplanan Müslümanlar, yaya olarak limanlara getirilirler. Çokları yollarda ölür açlıktan, susuzluktan ve bitkinlikten. Onları taşıtmak için Napoli'den, Ceneviz'den ve başka yerlerden kadırgalar getirtilir. Çok geçmeden askeri filolar yetersiz kalır. Bunun üzerine şahıslara ait gemiler kiralanır. Kaptanlar, Moriskleri taşımak için kelle başı ücret alırlar. Fakat, İSPANYOL LİMANLARINDAN GÖZLE GÖRÜLMEZ OLUNCA ONLARI DENİZE ATMAYI VE HEMEN DÖNÜP YENİ BİR YÜKLEME YAPMAYI DAHA KÂRLI BULURLAR.
Pekçok ayaklanma teşebbüsü olmuşsa da bunlar çarçabuk bastırılmıştır. Valencia engizisyoncusu Jaime Bleda, bu sürgünü en ince ayrıntılarına kadar tasvir eder.
Şöyle bir düşünün: 1600 yılında İspanya Krallığı'nın nüfusu 8 milyondu. Moriskler bu nüfusun yaklaşık %10'unu oluşturuyordu. Bunların 600.000'i sürüldü ve Jaime'ye göre %75'i yolda öldü. Bir soykırımdan bahsetmek abartmak olur, çünkü onların köklerinin kazınması için alınmış bir devlet kararı yoktur. Ama
SONUÇTA YAPILANA BAKILINCA HEMEN HEMEN NAZİ SOYKIRIMINA BENZER BİR DURUM ORTAYA ÇIKMAKTADIR.

--Kullandığınız "devlet ırkçılığı" deyimi yerine oturuyor mu? Dinî baskı ve işkenceler gerçi devlet tarafından yürürlüğe konuluyor. Fakat, mesele Nazi soykırımında olduğu gibi modern anlamda bir ırk temeline dayanmıyor. Hem zaten Moriskler bir ırk oluşturmuyorlardı. Onlar sadece İslam'a geçmiş İspanyollardı...

R. de Zayas --Yüzyıllar ve yüzyıllardan beri İspanyol idiler. Unutmayınız ki, IX. YÜZYILDAN İTİBAREN İSPANYA'NIN (İberya Yarımadası'nın, L.Ş) BÜYÜK EKSERİYETİ MÜSLÜMANDIR. Öyleyse ben neden "devlet yobazlığı"ndan değil de "devlet ırkçılığı"ndan söz ediyorum? Arzettiğim dökümanlarda "Yahudi ırkı" kavramı kadar saçma bir kavram bulunuyor: "Morisk milleti".. Ayrıca, "Hıristiyan milleti", "İspanyol milleti" tabirleri de geçiyor o belgelerde. Kapalı fakat bu bağlam içinde apaçık bir anlam kazanan terim bu
Moriskler: Belli bir zaman dilimi içinde İspanya Müslüman ailesine katılmış bulunan kişilerin tümü anlamına gelmektedir.
İşte buradan hareketle, söz konusu kişilerin kanlarının saflığını ispatlamaları gerekiyor.

--La limpiaza de sangre...

R. de Zayas --Kordoba Katedralinin statüsü içinde gerçekten de ilk defa ortaya çıkan temel bir kavramdır bu. Kordoba Başpiskoposu, katedralde çalışan, din adamı sınıfından olsun olmasın, herkesin atalarının Yahudi veya Müslüman olmadıklarının ispatlanmasını ister. Papa III. Paul'den bu kuralı desteklemesi beklenir, o ise geri çevirir. Sadece İspanya devletinin bazı yüksek mevkileri için böyle bir şartı onaylar. Ama ardından gelen Papa IV.Paul bunu kabul edecektir.
Bu yüzden oldukça dindar pekçok Katolik, kanının saflığını ispatlayamadığı için önemli tarikatlara alınmayacak veya belli sıfatlara kavuşamayacaklardır. Ignace de Loyola'nın bir yoldaşının başına bile bu gelmiştir. La Limpieza de sangre kuralı, ancak XIX.yüzyılın ortasında kesinkes ortadan kaldırılmıştır.

--Şimdiye kadar anlattıklarınız konusunda 1992'nin İspanyolları ne biliyorlar?

R. de Zayas --İspanya'da bir tür gizli sansür var. Olaylar, metinler az çok biliniyor fakat, bunların derin tahlili yapılmıyor. Teferruat olarak HİÇBİR ZAMAN HALKA BU TOPLU SÜRGÜN SIRASINDA YÜZBİNLERCE İHTİYARIN, ÇOCUĞUN, HAMİLE KADININ ACI ÇEKTİĞİ VE ÖLDÜĞÜ SÖYLENMİYOR. TARİH KİTAPLARIMIZDA BUNUN ADI BİLE GEÇMİYOR. TARİHÎ SORUMLULUĞUMUZU KABULLENMEMİZİN TAM ZAMANIDIR. Tıpkı şuurlu Almanlar'ın kendi tarihî suç ve sorumluluklarını yüklenmeleri gibi. Özellikle günümüzde çingene azınlığa karşı siyasi ırkçılığın yeniden kabardığı şu sırada buna son derece ihtiyaç var. Hele hele Fransa'da olduğu gibi, günümüz İspanyasında da "yeni Mağribîler (Moriskler) istilası" adı verilerek Kuzey Afrikalı göçmenlere karşı beslenen gizli düşmanlığın ortaya çıkmaya başladığı bu günlerde.

--Kral Juan Carlos'un Madrid Sinagogu'nda, Yahudi halkına yaptığı gibi, Morisklere (eski İspanya Müslümanlarına) karşı da İspanya Devleti'nin özürlerini sunması gerektiğini düşünüyor musunuz?

R. de Zayas --Ben majestelerine nasihat verecek durumda değilim. Fakat müşahade ettim ki, onun 31 Mart 1992'de yaptığı jest bütün İspanya tarafından alkışlanmıştır. Ve
ben Müslümanlarımızın da kendilerine karşı aynı jestin yapılmasını beklediklerini burada sadece ifade etmekle yetineceğim.

Prof.Dr. Rogrigo de ZAYAS, (Çev. Cemal Aydın), Endülüs'ten İspanya'ya, TDV, İst. 1996
 
Üst