*.Üstad'la (RA) rüyada tanışan Talebeleri.*

ORHANCAN

Ordinaryus
Katılım
15 Ara 2006
Mesajlar
2,536
Tepkime puanı
80
Puanları
0
Konum
-İSPARİT-
A. Hüsrev Altınbaşak (RA)


Hüsrev Efendi çocukluk yıllarında şöyle bir rüya görür. “Büyük bir deniz ortasında bir ağaç vardır. Deniz çekilir ve ağaç kurur. Bir zat gelir, o ağacın dallarını budar. Sonra denizin ortasında büyükçe bir yol açılır ve kendileri o yoldan yürümeye başlarlar”. Bu rüyasını şeyhine anlattığında, şeyhinin tabiri şöyle olmuştur.

O deniz şeriattir. Ağaç ve dalları ise, ondan feyiz alan tarikattir. Benden sonra Isparta’ya İslam’a hizmet edecek bir Zât gelecek ve sen ona ittiba edeceksin

Bilahire 1926 yılında Bediüzzaman Hazretleri sürgün olarak Barla’ya gelmiştir. Büyük bir Zâtın Isparta’ya nefiy olarak gönderildiğini işiten Hüsrev Efendi’nin fıkıhla alakalı üç suâlini muhtevi mektubuna Bediüzzaman Hazretlerinin cevabı câlib-i dikkattir:

Daha hiç görüşmemiş olduğu Üstadının mektubuna bir mektupla değil, kendisi bizzat huzuruna gitmek hassasiyetiyle ve “ehli kemâlin huzuruna yürüyerek gidilir” deyip kırk kilometre uzaklıkta bulunan Barla’ya yaya olarak Üstadın huzuruna gitmiştir.

Üstad Hazretleri, kendilerini –iltifaten- Barla dışındaki Karaca Ahmed Türbesinde karşılamışlardır. Hüsrev Efendi bu buluşmadan sonra Onun hem talebesi, hem hizmet arkadaşı, hem de İman ve Kur’an hizmetinde en büyük rükün olarak yerini almıştır.



SALİH UĞURTAN

Odamda yatıyorum. Baktım birisi pencereden bana bir mektup uzatıyor. Hayret ettim. Yahu pencere epeyce yüksek, ikinci katta, bu adam buraya kadar nasıl uzanıyor dedim. Bana uzattığı mektubu göstererek 'Bu mektubu oku' dedi.

Aldım, baktım. 'Esselâmü aleyküm. Bismihi Sübhânehu' geri Arapça dedim: 'Ben Arapça bilmem.' 'Oku' diye ısrar etti. 'Cidden Arapça bilmiyorum' dedim, baktım bir parça ciddileşti. Kesin bir şekilde okumamı emrediyor. Heyecanlanmaya, telaşlanmaya başladım. O halimle yataktan fırladım."

Salih Ağabey bu rüyayı gördüğü sıralarda İnebolu'da meşhur bir Şeyh vardı. Rüya tabiri konusundaki isabetliliği o bölgede her tarafa yayılmıştı. Sabahleyin namazdan sonra ona giderek rüyasının tabirini sorar. rüyayı hayretler içerisinde dinleyen büyük zat Kur'ân-ı Kerimden bazı âyetleri okur ve Salih Ağabeye aynen şunu söyler:

Sana müjde! Müjdelerolsun sana! Sen yakında bütün dünyayı manen idare eden birisinin elini öpeceksin. Bizden de çok selâm ve hürmet götürmeyi unutma. daha sonra çok geçmeden bu veli zat vefat eder. Salih Ağabey şaşkındır. Ve hâlâ kılıç bilemeye, Hz. Mehdiye asker olmak için kendisini zinde tutmaya çalışmaktadır.

O sıralarda İnebolu'da bir şâyia yayılır: "Kastamonu'ya bir Hoca Efendi gelmiş, onu merdiven altı gibi bir yere hapsetmişler, çeşitli işkencelere maruz bırakmaktadırlar... " İnebolu'dan öncelikle Ziya Dilek Ağabey merhum ve diğerleri gider elini öperler.

Bu arada deccal konusunda her nekadar bazı kanaatlere varmışlarsa da yine de müteşabih bazı hadislerin manalarını karıştırmaktadırlar. Hadiste deccalın eşeğinin kulaklarının fil kulağı gibi kocaman olacağı, ayaklarının yumuşak olacağı, yürürken de arkasından şiddetli bir ses ve pis bir koku bırakacağı rivayetini okumuşlar.

Bu konuyu Bediüzzaman'a sorduklarında şu cevabı veriyor: "Kardaşım, şu bildiğiniz otomobil bir parça o tarife benzemiyor mu? Bunun da kapıları fil kulağı gibi, ayakları (lastikleri) yumuşak ve giderken arkasından hem pis bir koku, hem de ses çıkarıyor."

 

ORHANCAN

Ordinaryus
Katılım
15 Ara 2006
Mesajlar
2,536
Tepkime puanı
80
Puanları
0
Konum
-İSPARİT-
ABDURRAHMAN CERRAHOĞLU

Birkaç yıl evvel bir rüya görmüştüm. O rüyamı Midhat Efendi Hazretlerine anlatmıştım. Rüyam şöyleydi: l949 yıllarındaydı. Asker olmuşum. Altı aylığına Kore'ye gönderilmişim.

Aytı ay harbettikten sonra vatanıma dönerken Kanber Ağa isminde bir zat (bu zatı Midhat Efendi Hazretlerine devam ederken tanıyordum) bana bir kutu kaşık verdi, 'bunu çocuklarına hediye götür' dedi..


"Bu uzun rüyayı Midhat Efendi Hazretleri şöyle tabir buyurdular:

"Oğlum, Hz. Ali'ye mensub bir zat tarafından büyük fayda göreceksin, buna dikkat et' diye rüyamı yorumlamışlardı. O sırada kore Harbi çıkmamış ve ben Kore neresidir, layıkı ile bilmiyordum. Bir müddet sonra Kore Harbi çıktı.

Gazetelerde Kore'ye ait resimler çıkmaya başladı. Resimlere bakıyorum, inceliyorum, rüyamda gördüğüm yerler. Hep şaşırıyordum. Artık rüyamın doğru bir rüya olduğuna iyice inandım. 'Acaba Hz. Ali'ye (r.a.) mensub, kim diye zaman zaman düşünüyordum.

Bu ziyaretimde Üstad Hazretleri, bana dönerek:
"Kardeşim, Hz. Ali'ye mensup benim' deyince hayret edip donakalmıştım. Nice sonra kendime gelince içimden beni bu zata kavuşturan Cenab-ı Hakk'a şükrettim.

Mevlamız her iki zat-ı muhteremi sonsuz rahmetiyle mustağrak kılsın. Benim şaşkınlığım, Üstad Hazretlerine bu rüyamı anlatmamıştım.

 

ORHANCAN

Ordinaryus
Katılım
15 Ara 2006
Mesajlar
2,536
Tepkime puanı
80
Puanları
0
Konum
-İSPARİT-
MAHMUT ALLAHVERDİ Son Şahitler 4.Cild s. 193

"İmanı kurtarmak zamanıdır"

"Bir gece rüya âleminde bir şahıs yanıma geldi. 'Seni bir zat çağırıyor' dedi. Kalktım, beraberinde gittik. İki katlı bir binanın önüne geldik. Kapıdan içeriye giriş yeri çok tehlikeli, sanki bir uçurum gibi... Oradan korkarak içeriye girdik. Geniş bir oda, tam ortasında haşmetli bir kişinin ayakta durduğunu gördüm.

Beni getiren adam, 'Getirdim efendim' dedi. O da bana işaret ederek, 'Gel' dedi. Tek olarak yanına gittim. Beni tam karşısına aldı. Bana beyaz bir gömlek giydirdi ve , 'Bu zaman imanı kurtarmak zamanı, vaaz ve nasihat etme zamanıdır' dedi. Tekrar o adam geldi, beni aldı, bu defa da bir başka kapıdan çıkardı. Kapıdan çıkınca çok geniş, uzun bir vadi içersinde insanlar gördüm.

Onlara yanaştım. Tabii bu zaman imanı kurtarmak zamanı diye bildiklerimi konuştum, uyandım ki rüya imiş. Kendimi acaip bir hal içinde gördüm. Tarikata olan muhabbet ve aşkım yok olmuş, bütün muhabbet ve aşkım Üstada ve Risale-i Nur'a inkılâp etmişti. O tarihten itibaren gece gündüz Risale-i Nur'u okumakla meşgul oldum.
"Üstadı gidip görmek lâzımdır diye düşündüm.

Emirdağ'a gittim. Mehmet Çalışkan Ağabeyin yanına uğradım. Üstadın Isparta'ya gittiğini söylediler. Oradan Isparta'ya hareket ettim. Isparta'da görüşmek nasip oldu. 'Niye zahmet edip gelmişsiniz, Risale-i Nur'u okuyan benimle görüşmüş gibidir' diyerek benim derhal dönmemi istedi. Hemen hareket ettim, memleketime döndüm.
"İşte rüyada bana gömleği giydiren zatın, Üstad olduğunu o zaman anladım.
 

ORHANCAN

Ordinaryus
Katılım
15 Ara 2006
Mesajlar
2,536
Tepkime puanı
80
Puanları
0
Konum
-İSPARİT-
HAMDİ SAĞLAMER Şahitler 4.Cild s. 239


"Bir tokatla yola geldim"

"Üstadla görüşmemin ilki rüyada, biri de maddî âlemde olmak üzerek iki kısım olup, rüyada beni maddî görüşmeye hazırladığı ve ikisi birbirini tamamladığı için bence önemli olduğundan, kısaca anlatmakta fayda göryüyorum.

"1957'nin Aralık ayı. Gayri İslâmi bir hayatın içindeyim. İslâmiyetin fiiliyatına taallûk eden hiçbir bağım kalmamıştı. Bu hayatın sarhoşluğu yüce Allah'ımızı bile düşünmeme fırsat vermediğinden hayallerim ve duygularım gibi, düşüncelerim de maneviyata yabanileşmiş bir halet-i ruhiyede, günah deryasında girdaplar içinde döne döne korkunç âkıbetlere sürüklenip giden bir kuru yaprak gibiydim.

"İslâmî ve imani ölçülerden bîhaber olduğumdan, bu gidişin dehşetini idrak edemiyor, çıkmaya da gayret sarfetmiyordum. Bu halim git gide çevremden kopmama, günahkârların bana çevre olmasına sebebiyet verdiğinden, bu da gittikçe kötüleşmeme vesile teşkil ediyordu. Bu yüzden bütün hayırlı dostların, hattâ yakınlarımın kurtulmamdan ümit kesip yüz çevirdiklerini görüyordum.

"Bir gece rüyada işret âleminde idim. Yanımızda uzun boylu, nuranî yüzlü, gayet muntazam, kızıl sakallı, koyu yeşil sarıklı, çok ciddi ve her haliyle hürmete lâyık bir adam geldiğini görünce, gayri ihtiyarî ayağa kalktım ve bizi o halde görmesinden utandım.

Orada arkadaşlarımın içinden beni çağırdı ve 'Evlâdım, bu içkiyi, bir daha sakın içme' diye tenbih etti. Ben de, 'Peki hocam, içmem' dedim. O zat da döndü ve gitti. Biz, 'Tamam, hocayı savdık' der gibisinden devam ettik.

"Biraz sonra o zat tekrar yanımıza geldi. Fakat ne geliş! O mülâyim ve şefkatli hali gitmiş, yerini şiddet ve celâl almıştı. Gözlerinden sanki lâvlar saçıyor. Hiddetinden yüzü korkunç bir hal almıştı. Yine o topluluktan yalnız bana muhatap olarak, 'Ben sana bunu bir daha içmeyeceksin demedim mi?' deyip enseme bir tokat yapıştırdı. Ben yüzükoyun toprağa gömüldüm. Nefesim kesildi. Nefes alamıyor, boğuluyordum. Uğraştım, bir türlü kurtulamadım.

Büyük yemin ederek, 'İçmeyeceğim' diye bağırarak uyandım. Fakat tokatın yeri çok şiddetli ağrıyordu. Tam bir hafta o tokadın yeri ağrıdı. Âdeta parmaklarının izini ensemde hissediyordum. Ömrümde ilk defa böyle bir tokatın en hak ettiğim zamanda gelmesi ve hayatımın dönüm noktası olması tesadüf gibi bahanelerle izah edilemezdi.
 

ORHANCAN

Ordinaryus
Katılım
15 Ara 2006
Mesajlar
2,536
Tepkime puanı
80
Puanları
0
Konum
-İSPARİT-
ABDURRAHİM KAYA Son Şahitler 3.Cild s. 323

(Emekli Müftü)

"Peygamberimiz, 'Bediüzzaman'a git dedi"

"O gece yatarken rüyada çok susuzluk çekiyordum. Durmadan su arıyordum. Büyük nehirler ve havuzlara rastlıyordum. Fakat o kadar bulanık çamurdu ki bir türlü içemiyordum. (Bizim meyve ve üzüm bağlarında üç duvarlı, tek gözden ibaret odalar vardır, bunlara 'koh' deriz). Neticede bir kohun içine girdim. Baktım, bir testi su, duvara dayanmış, ağzı yeşil otla kaplanmıştı. Çok sevindim, Allahu âlem, bu su güzel sudur diye kalbimden geçti, oturdum ve ağzını açtım.

Hayatımda böyle su hiç görmedim. Suyun sesi kulağımdan hiç gitmiyor. Uyandığımda kendi kendime 'Fesübhanallah' diye düşündüm. Bu su diğer sulardan nasıl farklıysa Risale-i Nur da diğer kitaplardan öyle farklıdır ve bu zamanda, ekmek ve su kadar onlara ihtiyaç olduğunu anladım.

"Bu rüyadan sonra Risalelere dört elle sarıldım. Muhabbetim ondan yüze çıktı, var kuvvetimle okumaya başladım. Risale-i Nurlar hakkında şüphem kalmadı.

Benim bu halet-i ruhiyem devam ederken bir gece rüyamda Hz. Peygamberi (a.s.m.) gördüm. O mübarek beldenin ortasında bir tepe vardı, aşağıya doğru yaya bir yol gidiyordu. Ben de bu yoldan aşağıya doğru gittim. Yolun kenarları yeşillikti. Tepenin dibinden üç yol ayrılıyordu. Yolun kenarında tek katlı, iki odalı bir ev vardı.

Her odada büyük bir pencere vardı, 'Bu, Peygamberimizin (a.s.m.) evidir' deniliyordu. Kendisinin de evde olduğunu biliyordum, tahminen elli altmış metre uzaklıkta duruyordum. Yalnızdım, utanıyordum, ziyaretine gidemiyorum. İki kişi geldi, pencerenin kenarına durdu, içeride sakallı ve sarıklı birisini odanın köşesinden aşağı-yukarı geçtiğini gördüm. Fakat Peygamberimiz mi, değil mi? Fark edemedim.

"İçeri giren iki kişiyle musafaha ettiler. Ben heyecandan titriyordum. Daha sonra onlar çıktı. Peygamberimiz de beni gördü. 'Buyurun gidelim' dedi, çıktı. Tepeye doğru yol almaya başlamıştık, biraz gittikten sonra oturdu, konuşmaya başladı. Tahminime göre bir saat kadar sürdü, ben hiçbir şey anlayamadım, kendi kendime, 'Fesübhanallah' dedim, son kelimesi olan şu ibareyi hatırlıyordum: 'Bediüzzaman'a git, sana nasihat etsin.'

"Bu rüyadan sonra Bediüzzaman'ın dünyanın en büyük alimi ve asrın müceddidi olduğuna kat'i inandım. O andan itibaren onu nasıl ziyaret edeceğimi düşünmeye başladım. 3-4 ay geçmişti ki, müftülük imtihanı açıldı. İmtihanlar Ankara'da oluyordu. Bir arkadaşla gittik. Diyanet İşleri Başkanı Eyüp Sabri Hayırlıoğlu, 'Şimdiye kadar her ay imtihan giriş muamelemezi yaptırdı ve vardı, fakat şimdi altı ay sonra var' dedi. Başkan bizim imtihana giriş muamelemizi yaptırdı ve 'Altı ay sonra imtihana gireceksiniz' dedi.

"Buraya kadar gelmişken boş gitmeyelim, Üstadı ziyaret edelim' dedim. O da can ü gönülden kabul etti, araştırdık, 'Bediüzzaman bir hafta önce Eskişehir'e gitti dediler. Eskişehir'e gittik. 'Burada bir gece kaldı ve Emirdağ'a gitti' dediler. Emirdağ'a gittik, orada kaldığı odayı gösterdiler, 'Burada iki gece kaldı Afyon'a gitti' dediler. Biz de çaresiz yine Afyon'un yolunu tuttuk. Afyon'a akşam namazının çıkmasına beş dakika kala geldik. Hemen namazlarımızı eda ettik. Bir otele yerleşmek üzere adımızı yazdırdık. 'Üstadı tanıyor musunuz?' dedik. Adam heyecanlandı ve 'Bir hafta önce geldi, bu odada kaldı, Burdur'a veya Isparta'ya gitti' dedi. Bize de Üstadın kaldığı odayı tahsis etti. Sabah namazından sonra trenle Isparta'ya gittik, yolda oynayan çocuklara oynuyordu, onlara sorduk. 'Biz bilmiyoruz' dediler. Başka bir hanım kapıdan başını çıkardı, bize kimi aradığımızı sordu. Ben, 'Meşhur Molla Said namında derin bir âlim' dedim. 'Öyle kimse yok' dedi. Biraz sonra, 'Ağabey, siz Bediüzzaman Hazretlerini kast etmiyor musunuz?' dedi. 'Onu yedi yaşından yetmiş yaşına kadar herkes tanır' dedi ve Üstadın evini bize tarif etti. Biz de evi bulduk ve zile bastık. Kapıyı Bayram Yüksel Ağabey açtı. bize, kapıya yapıştırılmış olan Üstadın fermanını okudu. 'Bugünlerde zındıklar bizi takip ediyor' dedi. Üstadın söylediği şu sözü bize söyledi: 'Risale-i Nurun talebeleri dünyanın hemen hemen her köşesinde bulunmaktadır. Uzakta bulunanlar yakında bulunanlar arasında hiç bir fark yoktur. Arzu ederdim, fakat çok hastayım. Beni ziyaret etmek isteyen Risale-i Nur okusun. Herbir risale bir Said hükmündedir.'

"Ben, 'Beni Fahr-i Kainat Efendimiz (a.s.m.) gönderdi, biz Van'dan geliyoruz, sen lütfen durumu Üstada intikal ettir' dedim.
"Bunun üzerine ismimizi aldı ve 'Caminin kapısında bekleyin, on beş dakika sonra gelin' dedi. Biz on beş dakika sonra geldik. Bayram Ağabey, 'On dakika sonra gelin, biz sizi çağıracağız' dedi.

"Üstadın kabul ettiğini öğrendik. Şapkalarımızı çıkardık, sarıklarımızı sardık. Bize 10-15 dakikadan fazla müsaade etmediğini söylediler. İçeriye girdik. Somyadan yatağın içinde yastığa dayanmış olarak oturuyordu. Başında beyaz ile yeşil karışığı, büyük bir sarık vardı. Sakalı yoktu. Üstadın yüzüne bakamıyorduk. Ara sıra gözümü kaldırarak bakmaya çalışıyorduk. Üstad yavaş konuşuyor, Zübeyir Ağabey bize tercüme ediyordu. Bu durum yarım saat kadar devam etti. Daha sonra Zübeyir Ağabeyi yanımıza geldi, bize ne yaptığımızı sordu, imam olduğumuzu söyledik. Namazın zaten farz olduğunu, kıldırırken maaşı düşünmememizi söyledi ve 'Böyle yaparsanız ihlâsınız kırılmaz' dedi. Okuma yazma bilip bilmediğimizi sordu. Bildiğimizi söyleyince, 'Büyük Sözler'i çıkarken alın' dedi.
 

ORHANCAN

Ordinaryus
Katılım
15 Ara 2006
Mesajlar
2,536
Tepkime puanı
80
Puanları
0
Konum
-İSPARİT-

ABDULLAH CANAKAY Son Şahitler 3.Cild s. 304


Aslen Çanakkeli. Demiryolları'ndan emekli oldu. 1990 yılında Diyarbakır'da vefat etti.

"Üstaddan güzel bir koku geliyordu"

"1951 senesinde Demiryolları'nda çalışırken Risale-i Nur'u tanıdım. Ahmet Ramazan isminde bir zat vasıtasıyla, 1956 ilkbaharında izin almak suretiyle Üstada gittim. Ziyaretimden iki sene evvel gördüğüm bir rüyada beni talebeliğe kabul buyurduklarını söylediler. Rüyamda gördüğüm yer Barla idi.

"Nevruzun birinci günü Emirdağ'da Üstad kıra çıkmıştı. Bolvadin'den Abdurrahman isminde bir muallim de ziyarete gelmişti. Bizi Mehmet Çalışkan misafir etti. Öğleden sonra Üstadın geldiğini haber aldık. 'Her ikinizi söyledim, kabul etti, evi filan yerdedir' diyerek tarif etti. Abdurrahman Efendi emniyet mülahazasıyla, 'Ben önden gideyim, siz beni takip edin' dedi.

"Kapıdan girince merhum Zübeyir Gündüzalp bizi karşıladı. Bize, 'Evvelâ Şarktan gelen kardaşımızı kabul etti' dedi. Abdurrahman Efendiye de 'Siz de benim odamda istirahat edin' dedi.

"Tarif üzerine tahta merdivenleri çıkarken kendimde bir heyecan hissettim. İçeri girinceye kadar bu mânevi cereyan bende tesirini gösterdi. Kapıda durakladım. Bizde küçükler babaya, büyüğü selâm vermeden sessizce geçip oturduklarından selâm vermekte tereddüt ettim. Kendim işiteceğim kadar selâm verdiğim halde, Üstad aşikâr olarak, başını, uzandığı yataktan kaldırarar, 'Aleyküm selâm' dedi. Üç defa elini öptüm. Minder getirip oturttu. Yirmi dakika kadar sohbet ettik. 'Arkadaşlarınızdan âlim, hoca var mı?' diye sordular. 'Evet' diyerek birkaç isim zikrettim. Bütün Şarkın kendisinin talebeliğini mânen kabul ettiğini ifade etti.

"Sohbetimizin sonunda, 'Sizin gidiş dönüş yol masrafınızı verelim dönün. Buraya gelen giden çok olduğundan, burada kalmanız mümkün olmaz' buyurdu. Ben de masrafım olmadığını, tren permimizin ücretsiz olduğunu söyledim.

Ayrıca Üstadın şahsî kitaplarının satılması ile bende kalan parayı Zübeyir Gündüzalp vasıtasıyla takdim ettim. Üstad bana iade ederek, zekât olarak vermemi istedi. Ben de öyle yaptım. 'Allah sizi sevabına nail etsin' diyerek dua buyurdular. 'Bu akşam bu şehirde kalmayın.Hemen buradan gidin' buyurdular. İkindi namazını kıldıktan sonra, hemen hazır bulduğum bir otobüsle Emirdağ'dan Bolvadin'e gittim.

"Üstad'dan ayrılırken elini öptüğüm zaman Üstaddan çok güzel bir koku geliyordu. Öyle ki; o kokuyu, ellerimi sabunla yıkadığım halde on beş gün sonrasına kadar kendi elimde dahi duydum."

 

ORHANCAN

Ordinaryus
Katılım
15 Ara 2006
Mesajlar
2,536
Tepkime puanı
80
Puanları
0
Konum
-İSPARİT-

Son Şahitler 3.Cild s. 31
BAYRAM YÜKSEL


"Rüyada Üstadı gördüm"

"Nihayet 1947 senesinde Üstad Bediüzzaman gibi bir zatla tanışmak, Cenab-ı Allah'ın lütf-u ihsanı oldu.

O zamanlara şöyle bir rüya görmüştüm: Emirdağ'a 4 saat mesafede yüksek bir dağda Emir Dede denilen yüksek bir tepede bir türbe vardı. Türbede bir evliya vardı. Hayatımda hiç görmediğim Üstad Bediüzzaman'ı bu tepenin zirvesindeki mübarek türbede gördüm.

Kendisine aşkla, evkle, sevinçle hizmet ediyordum. Üstadımıza kahve pişirip takdim ettim. Fincanı iki parmağımla yıkadım. Ellerini öptüğümde burcu burcu kokuyordu. Bu mübarek kokunun birkaç sene benden gitmediğini hissediyordum.

İşte bu rüyadan sonra Üstada talebe oldum. Üstadı gördükten sonra o kokuyu hiç hissetmedim. Hem de bütün ağabeylerin toplu olarak bulunduğu Afyon zindanlarında...



 

ORHANCAN

Ordinaryus
Katılım
15 Ara 2006
Mesajlar
2,536
Tepkime puanı
80
Puanları
0
Konum
-İSPARİT-
Son Şahitler 2.Cild s. 175


İBRAHİM FAKAZLI

Risale-i Nur'da "Küçük İbrahim" şeklinde bahsedilen İbrahim Fakazlı l328 (l9l2) tarihinde İnebolu'da dünyaya geldi. Hz. Üstadı ilk defa l940'da Kastamonu'da ziyaret etti.

İbrahim Fakazlı Ağabeyin hâtıralarını mülakat tarzında kaydetmiştik.

Üstad Bediüzzaman Hazretlerini ilk defa nerede, nasıl ve kiminle beraber ziyaret ettiniz?

İkinci Cihan Savaşında ihtiyat askeri iken bir gece rüyamda karargâh çadırında oturuyorduk. O sırada askerler bana dediler ki: "Peygamber Efendimiz (a.s.m.) karargâhımıza geldi." Bu haberi duyar duymaz "Neden şimdiye kadar haberim olmadı?" diye çadırların arasından koşarak, hem hüngür hüngür ağlıyor, hemde arıyordum. Birden karşımdan geldiklerini gördüm.

Boyu uzuna yakında 30-40 yaşlarında yiğit bir kahraman görüntüsündeydi. Belinde yerlere değen bir kılıç, başında o zamana kadar hiç görmediğim uzun birsarık, ayağında normal bir şalvar, üzerinde göğsü açık bir gömlek, çok nuranî, sakalsız, bıyıklı bir zat. Ağlayarak kendimi ayaklarına attım. Bir taraftan ellerini ve ayaklarını öpüyor, bir taraftan da, "Haberinizi ancak şimdi aldım, bizi af buyurun" diyerek yalvarırken uyandım.[1][1]

Yanımda yatan arkadaşım Selahaddin Çelebi ağladığımı anlamıştı. Bu rüyayı arkadaşlara anlattım. Onlarda o günkü şartlar içinde rüyamı terhis müjdesi olarak tabir ettiler.

Terhis olduktan sonra İnebolu'da Ahmed Nazif merhumun vermiş olduğu Onuncu Söz'ü yazarak Gülcü Hüseyin Efendi ile beraber Kastamonu'ya Üstadımızın ziyaretine gittik. Çaycı Emin Efendi bizi Hz. Üstadın evine götürdü. Fakat eve varmadan evi ve kapısını uzaktan göstererek kendisini geriye döndü.

Sağı solu iyice kontrolden geçirdik. Çünkü evin tam karşısında polis karakolu bulunuyordu. Kapıya yaklaştık, dışarı sarkan ipi çektik ve kapı açıldı. Ev eski bir yapıydı, yukarıya tahta merdivenle çıkılıyordu. Yukarı çıktık, birkaç adım atarak bir odanın kapısına geldik.Kapı açıktı. Gülcü Hüseyin Usta önden girdi, ben de arkadan girdim. Üstad Hazretleri bizi görür görmez, birkaç tahtadan yapılmış ve üzerine ince bir şilte gibi basit bir yatak konmuş olan divanın üzerinde bir yay gibi fırlayarak ayağa kalktı.

Hüseyin Efendinin, Üstadın ellerini ve ayaklarını öptüğünü fark etmedim. Zira ben Üstadımızı görür görmez, askerde gördüğüm rüya gözümün önüne geldi. Rüyada Peygamber Efendimizi aynı sarık, aynı kıyafet ve aynı endam ve nuraniyet içinde görmüştüm. Bunun için şaşkın ve perişan bir halde ağlayarak Üstadın mübarek ayaklarına kapanmışım, "Ancak gelebildim" diyemiyordum. Mübarek elleriyle başımı kaldırdı ve bizi karşısına, yerdeki bir mindere oturttu.




http://www.ihvanforum.org/showthread.php?t=92920&p=886009#_ftnref1
 

ORHANCAN

Ordinaryus
Katılım
15 Ara 2006
Mesajlar
2,536
Tepkime puanı
80
Puanları
0
Konum
-İSPARİT-
Son Şahitler 3.Cild s. 155

HAFIZ NURİ GÜVEN

1913'te Bozöyük'te doğdu. Yedi yıl Emirdağ Çarşı Camiinde imamlık yaptı.

Bediüzzaman'ı görme bahtiyarlığı

Sıcak bir Ramazan gününde, Bitlisli bir dostunun gayretleriyle Pendik'te, Sakarya Oteli sahibi Hafız Nuri ismindeki zatı arıyorduk. Başka adreste sorduğumuz ak saçlı, ak yüzlü ihtiyar bir adam, sorduğumuz zatın kendisi olduğuna işaret ederek; bizi içeriye, geniş bir odaya davet etti. Meğer bilmeden, aradığımız zatı kendisinden sormuşuz.Yedi yıl Emirdağ Çarşı Camiinde imamlık yapmıştı. On yılın hatıralarıyla doluydu. Anlattıkça anlatmak istiyordu:

"1947'yi 48'e bağlayan zamanda Bozöyük'ten, güzel koyunlarıyla bildiğimiz Emirdağ'a hayvan ticareti için gitmiştim. Hocamın ağabeyi olan Gönenli Hafız Ahmed Hoca'da misafir olarak kaldım.

"İşte o mesut zamanda, Bediüzzaman'ı görmek bahtiyarlığına erdim. O günlerde zaten her akşam rüyada görüyordum, görüşüyorduk, kitabını okuyordum. Bir hafta kadar görüşebilmek için bekledim. Türkiye'nin, dünyanın her tarafından ziyaretçileri geliyordu. Pek azı ile görüşüyordu, zaten hepsiyle görüşmesi maddeten imkânsızdı.

"Bir sabah namazından sonra yine evine gittim. Orada Zübeyir Gündüzalp'i gördüm. İki kişi daha görüşmek için bekliyorlardı. Birisi yaşlı, diğeri ise otuz beş yaşlarındaydı. Gelenlerden birisi daha sonraki zamanda oğlunda misafir olarak kaldığım Kadınhanlı Hafız Mehmed Âsaf, diğeri ise Kütahyalı Hafız Hüseyin idi.

 

ORHANCAN

Ordinaryus
Katılım
15 Ara 2006
Mesajlar
2,536
Tepkime puanı
80
Puanları
0
Konum
-İSPARİT-
Son Şahitler 4.Cild s. 234
MUZAFFER KÜÇÜKYILDIZ

"Asrın müceddidini görmeye geldim"

"İlk defa 1957 yılının bir yaz mevsimi Üstadı ziyarete gittim. Isparta'da olduğunu söylediler. Bu ziyaretime vesile olan hâdise Şeyhim Abdulvahhab'a olan aşırı bağlılığımdı. Bu bağlılığım esnasenda onun hakkında menfî olarak çok şeyler söylüyorlardı. Onu Bediüzzaman'dan öğrenmek için gidiyordum.

"İlk defa Isparta'da Rüştü Çakın'ın dükkânına gittim. Oradan beni Ceylan Çalışkan Ağabey götürdü, Üstadın evini gösterdi. Evden Bayram Ağabey çıktı. 20 dakika sonra gelmemi istedi. Bu durum üç sefer tekrar etti.

"En son olarak, gittiğim günün ertesi sabahı saat 8'de gittim. Zübeyir Ağabeyle karşılaştım. O da 20 dakika sonra gelmemi söyledi. Derken en son şişman bir ağabey çıktı. Ona 'Van'dan asrın müceddidini görmeye geldim' dedim. Nihayet içeri aldılar beni.

"Önce salona girdim. Salondan sağdaki odaya aldılar. Orada hep duvarlarda peygamberlerin isimleri yazılıydı. Biraz bekledikten sonra Ceylan Çalışkan, 'Gel Üstad seni çağırıyor' dedi. Ben titremeye başladım. Vücudumu heyecan sardı. İçeri girdim, birinci ayağımı içeri attığımda çok zayıf gördüm. İkinci ayağımı atışta ise çok heybetli gördüm. Hemen eline yumuldum, öpmeye gayret ettim. O eliyle işaret ederek 'Otur' dedi.

"Bana o sırada il defa 'Seyyid Abdulvahhab'ı tanır mısın? Nasıldır? Hasta mıdır? Sağ mıdır?' diye sordu.

"Ben bu ifadelerdeki mânayı ilk etapta anlayamadım. 'O ne hastadır, ne sağdır, ortadadır kurban!' dedim ve 'Halk Partisinden adaylığını koydu' dedim.
"Üstad o sıra heybetli bir şekilde eliyle birşeyi keser gibi sert bir biçimde 'Neyse' dedi. Ondan sonra Erciş Müftüsü ve İmamını sordu. Bunun yanında bazı ağabey ve kardeşleri tanıyıp tanımadığımı sordu. Ben tanıdığımı söyleyince, 'Sungur! Sungur! Maşaallah, maşaallah bu Muzaffer'dir' dedi. Halbuki o ana kadar ben ne ismimi söylemiştim, ne de birşey. İsmimi kendisi söyledi.

"Benim niyetim üç gün orada kalmaktı. Bu arzu ve niyetimi açmamıştım Üstada. Fakat o bana, 'Ben seni üç gün misafir edecektim, fakat ben hastayım, hemen memleketine git' dedi.

"Yine birgün memlekette rüyada Üstadın elini öpüyordum. Beş parmağını birden öpüyordum. O heyecanla kalkıp bağırmıştım. İşte bu rüyadan 5-6 ay sonar rüyadaki gibi Üstadın beş parmağını kendisiyle görüştüğümde öptüm.
 

ummuhan

Kıdemli Üye
Katılım
1 Eyl 2007
Mesajlar
12,943
Tepkime puanı
1,042
Puanları
0
Konum
Arz
Forumda yazan TakVa da görmüş talebesi oldu mu acep :)
 

talib

Kıdemli Üye
Katılım
11 Tem 2006
Mesajlar
21,906
Tepkime puanı
1,076
Puanları
0
Konum
İstanbul
:yn:

aslı astarı olmayan mesajlar yazmayınız.
 

talib

Kıdemli Üye
Katılım
11 Tem 2006
Mesajlar
21,906
Tepkime puanı
1,076
Puanları
0
Konum
İstanbul
Bazıları sadece rüya görür...

Bana öyle geliyor ki, rüyamda gördüm ki, herhalde şöyle olsa gerek ki vs...

Bu türlü cümlelerin sonu gelmez.

Bazıları kutlu rüyalar görür. Ama bu göreni alakadar eder. Bazıları ise manevi işaret, manevi emir üzerine hareket eder. Bazıları Efendimiz'i rüyasında görür, bazıları manevi meclislerlerde hemhal olur.

Böyle mübarek zatlar pek çoktur. Ve hemen hepsi tarikat ehlidir. Sami Efendi icazetini Efendimiz'den bizzat almışlardır. Manevi işaretle bir Üstaz'a bağlananlar pek çoktur.

Şimdi rüyalarla, bana öyle geliyor ki gibi cümlelerle herkes bir yol tutturmak gayretinde. Hakikat olabilir bir noktada. Fakat sizin kısır aklınızla, rüyanızla tarikatlar iptal olmaz. Ne manen bunu birisi başarabilir ne de kemalistler gibi zorla bu yapılabilir.

Senin tarikattan soğuman seninle alakalıdır. Efendimiz icazeti Sami Efendiye vermemezlik etmedi, asrın imamı olarak, sen rüya gördün diye...

Başka kutup zatlar da vardır. Zahit Kotku Efendi, Seyda Hz.leri, Arvasi hz.leri, Ali Haydar Efendi vs.

Hiçbrine itirazımız olamaz.

Ama bu şakirtler her neden ise, iki rüyada hemen tarikatı iptal etmek hevesindeler :)

Ya hu aklınız ermiyor, gözünüzde mi görmez?

Müslümanlaşma hareketinde dahi en büyük organizasyon tarikatlardır.

Şimdi bunlar risale okumadılar diye müslümanlıklarını iptal mı edelim?

Allah akıl, fikir vere diyeceğim ama akılları fikirleri papağan misal zaman tarikat zamanı değil iman kurtarmak zamanıymış demede.

Ama ehli kitaba laf etmeyin derler. Onların iyileri de vardır :)

Akıl şaşınca, işler de garipleşiyor.
 

ummuhan

Kıdemli Üye
Katılım
1 Eyl 2007
Mesajlar
12,943
Tepkime puanı
1,042
Puanları
0
Konum
Arz
takva hakkında bir şey diyemiyorum, erdem olsa gerek hemen siliyor. Allah muhabbetleriniz bozmasın :)

rüyada bir zatı görmek, fitne içerikli konular açmak için bir icazet midir acaba? yoksa ehli kitaba gülücükler atılırken, tarikat muhabbetimi kaybettim, zaman şu zamanı imiş, kahrolsun tarikatlar demek için bir sebep midir? merak konusu :)

hikayelerinde birinde var, anlatılmış yukarıda. adam demiş ki, Said Efendiyi gördüm, tarikat şöyle böyle :) Ya hu senin nasibin, kısmetin oymuş, sanane tarikattan :)


Hiç olur mu ama herkes kendi gittiği doğru yol (firka-i naciyye) dan olsun istiyor diğerleri yanlış yol da ya ondan yani kötü niyet yok kardeş :)
 

ORHANCAN

Ordinaryus
Katılım
15 Ara 2006
Mesajlar
2,536
Tepkime puanı
80
Puanları
0
Konum
-İSPARİT-
takva hakkında bir şey diyemiyorum, erdem olsa gerek hemen siliyor. Allah muhabbetleriniz bozmasın :)

rüyada bir zatı görmek, fitne içerikli konular açmak için bir icazet midir acaba? yoksa ehli kitaba gülücükler atılırken, tarikat muhabbetimi kaybettim, zaman şu zamanı imiş, kahrolsun tarikatlar demek için bir sebep midir? merak konusu :)

hikayelerinde birinde var, anlatılmış yukarıda. adam demiş ki, Said Efendiyi gördüm, tarikat şöyle böyle :) Ya hu senin nasibin, kısmetin oymuş, sanane tarikattan :)

kardeş diğer konuda cevabınızı verdim.. belki 180 kere de olsa vermek icap edecek.. buyrun...

talip kardeş patanajlayıp durma..

180 kere de desek anlamak istemeyen kadar anlayışsız olunur..


Aklının kenarındaki şu düşmanlık hastalığından bir kurtul kardeş..

yoksa tüm tasavvuf ehli veya şunlar bunlar böyle diye bizim dışımızdaki diğer kardeşlerimiz sizin için hüsn-ü zannı bozacak..

adavetten adavetlik doğar, kardeşlikten de kardeşlik...Erbilli (KS) Hazretleri bile Bediüzzaman için **o gençlerin imanından sorumlu-görevli** sözünü aktaran sizdiniz.. ve ilaveten aktarmayıp yok dediğiniz ** geleceğin İmam-ı Rabbanisi (KS) olabilir** sözünü de duymaktayız..

Yani bizim sizlerle bir alıp veremediğimiz yok, gölge ederek kendinizi ve camianızı heder getiriyorsunuz gibime geliyor..
 

ORHANCAN

Ordinaryus
Katılım
15 Ara 2006
Mesajlar
2,536
Tepkime puanı
80
Puanları
0
Konum
-İSPARİT-
Bazıları sadece rüya görür...

Bana öyle geliyor ki, rüyamda gördüm ki, herhalde şöyle olsa gerek ki vs...

Bu türlü cümlelerin sonu gelmez.

Bazıları kutlu rüyalar görür. Ama bu göreni alakadar eder. Bazıları ise manevi işaret, manevi emir üzerine hareket eder. Bazıları Efendimiz'i rüyasında görür, bazıları manevi meclislerlerde hemhal olur.

Böyle mübarek zatlar pek çoktur. Ve hemen hepsi tarikat ehlidir. Sami Efendi icazetini Efendimiz'den bizzat almışlardır. Manevi işaretle bir Üstaz'a bağlananlar pek çoktur.

Şimdi rüyalarla, bana öyle geliyor ki gibi cümlelerle herkes bir yol tutturmak gayretinde. Hakikat olabilir bir noktada. Fakat sizin kısır aklınızla, rüyanızla tarikatlar iptal olmaz. Ne manen bunu birisi başarabilir ne de kemalistler gibi zorla bu yapılabilir.

Senin tarikattan soğuman seninle alakalıdır. Efendimiz icazeti Sami Efendiye vermemezlik etmedi, asrın imamı olarak, sen rüya gördün diye...

Başka kutup zatlar da vardır. Zahit Kotku Efendi, Seyda Hz.leri, Arvasi hz.leri, Ali Haydar Efendi vs.

Hiçbrine itirazımız olamaz.

Ama bu şakirtler her neden ise, iki rüyada hemen tarikatı iptal etmek hevesindeler :)

Ya hu aklınız ermiyor, gözünüzde mi görmez?

Müslümanlaşma hareketinde dahi en büyük organizasyon tarikatlardır.

Şimdi bunlar risale okumadılar diye müslümanlıklarını iptal mı edelim?

Allah akıl, fikir vere diyeceğim ama akılları fikirleri papağan misal zaman tarikat zamanı değil iman kurtarmak zamanıymış demede.

Ama ehli kitaba laf etmeyin derler. Onların iyileri de vardır :)

Akıl şaşınca, işler de garipleşiyor.

şaşkınlar var elbette.. bunlardan biri de siz olmayasınız muhterem..

Tarikat aleyhinde hiç bir sözümüz olmadı ve olmayacak..

ama gerçekler ve realiteler mevcut.. biraz dokundurduk mu hemen düşman ilan ediliyoruz..

o kadar çok seyyid olanlardan ve tarikat dergilerinden makaleler var ki.. alsam hemen sanki ben söylemişim gibi nur talebeleri şöyle böyle diye veryansın ediyorsunuz.. Ya-HU muhterem o lafı söyleyen ve yazan bir tarikat ehli ve dergi de tarikat dergisi .. ben değilimdir ki..

Kardeşimiz haset ve sü-i zannı zirvede olduğundan hemen bir şeyler yamama pozisyonun geçiyor..

Sizin ettiğinizi sizin gibi cevap versek olmuyor.. çünkü biz muhabbet fedaileriyiz.. birilerini kendi cephesinden sözlerle ve İKNA ile olacağını biliyoruz.. ve şahsen o yola göre de sizlere davranıyorum.. sayın Talip beyde kendilerini iyi davransınlar.. öncelikle dest-i icdivac yapıp ictima-i ve ailevi ortama geçsinler de görelim... gerçekten değişeceğine ve bakış akışının farkedeceğine eminim.. selamlarımla..
 

ORHANCAN

Ordinaryus
Katılım
15 Ara 2006
Mesajlar
2,536
Tepkime puanı
80
Puanları
0
Konum
-İSPARİT-
Bu arada Üstad (RA) Hazretleri ile daha tanışmadan önce rüyada görüşmeleri ve sonradan bir işaretle tanışan talebelerin ifadelerini buraya aldım..

Aklımdan farklı bir düşünce geçmemesine rağmen kardeşlerimin olayı sulandırmaya başlamasını anlam veremedim..

Minarifan kardeşimin verdiği linki hızlıca okudum.. öncelikle alıntı yaptığım yerler bellidir ve başkalarına ait bir rüyalardır...

Yani rüya yorumcusu olma hususiyetimiz yoktur.. ve kendi rüyalarımı bile yorumlamadan çekinirim..

Dolayısıyla a.aytaç amcanın yorumunu ve değerlendirmesini sizlere bırakıyorum...
 

talib

Kıdemli Üye
Katılım
11 Tem 2006
Mesajlar
21,906
Tepkime puanı
1,076
Puanları
0
Konum
İstanbul
ama gerçekler ve realiteler mevcut.. biraz dokundurduk mu hemen düşman ilan ediliyoruz..


Ya Hu ne senin, ne abilerinin ne de Fethullah Hoca'nın haddine midir, tarikatlara ilişebilsinler.

Ehli kitap severler, tarikat aleyhinde değillermiş ama bazı gerçekler de varmış. Ondan dokunduruyormuş Orhancan amcam :)

Efendimiz ile de istişare edin şakirtler olarak da haşa bilip bilmeden, sizden habersiz kimse iş yapmasın.

Sami Efendi'yi vefatına yakın Hz. İbrahim, Cebrail aleyhisselam ve Veysel Karani hz.leri ziyaret etmişler. Keşke kapıda şakirtler bekleselerdi de bazı gerçekleri(!) anlatsalardı onlara...

İşta şakirtlerin genel ahvali budur. Bunların tarikata dokundurmaları bazı gerçeklerdendir(!). Ama nerenin ve kimin orası bizce meçhul.

Kimi kardeş tuttuğunuzu, şakirtlerin yayaınevlerinden alışveriş edenler, onların dersanelerine öğrenci gönderenler tekrar düşünsünler. Bu tarikat aleyhtarlarına yardımcı olmak neye hizmettir.
 

sufi7007

Profesör
Katılım
24 Nis 2007
Mesajlar
1,161
Tepkime puanı
15
Puanları
0
Minarifan kardeşimin verdiği linki hızlıca okudum.. öncelikle alıntı yaptığım yerler bellidir ve başkalarına ait bir rüyalardır...

Olur mu ya... Bu rüyayı niye başkasına değil de sana adres gösterdim. Niye sen bugün rüya başlıklı bir konu açtın?

Sebebe değil Müsebbib'e bak !!!

Bence o rüyada çok önemli bir mesaj var...
 
Üst